Grift, sofistike, avangard olanı arayan, meraklı, araştırmacı, yeniliklerle örülü, maceracı, farklı önerilere ve önermelere açık, bazen fırtınalı bir deniz kadar kaotik ve karanlık bazen ise bulutsuz bir gökyüzü kadar durgun ve aydınlık, kimi zaman melodik kimi zaman ise ton dışının çatallı yollarında gezinen. Tüm bu tanım ve sıfatlar son yıllarda adından sıkça söz ettiren İngiltere kökenli caz piyano trioları Phronesis, Neil Cowley, Kit Downes ve Gwilym Simcock’u tanımlayan ortak özelliklerden sadece birkaçı. Danimarka, İsveç ve İngiltere’den üç genç müzisyenin bir araya gelmesi ile hayat bulan ve kendilerine uzun zamandır Londra’yı merkez olarak seçen Phronesis hiç şüphesiz İngiliz cazının değişen yüzünün en önemli temsilcilerinden biri. Eski Yunan felsefesinde bir tür bilgelik anlamına gelen Phronesis 2005 yılında temellerinin atıldığı günden bu yana Avrupa caz sahnesinin en dikkat çeken topluluklardan biri. Avrupa ve Amerika caz basınında her defasında hakkında olumlu eleştiriler çıkan topluluk İngiliz caz dergisi Jazzwise tarafından Esbjörn Svensson Trio’dan beri en heyecan verici piyano üçlüsü olarak tanımlandı. Kontbasta Danimarkalı Jasper Høiby, piyanoda İngiliz Ivo Neame ve davulda İsveçli Anton Eger’dan oluşan üçlü geride kalan on yılda sanatsal anlamda birbirini aşan beş albüme imza attı. Kariyerlerinin en başından beri müzikal sınırları genişleten bir politika benimseyen üçlü her daim yeni soruların peşinde koşan bir estetik anlayışa sahip. 27 Mart Cuma günü İKSV Salon sahnesine konuk olacak olan grubun müziğini oluşturan temel unsurları ve kariyerlerinin temel olayları mercek altına aldık.
Birçok müzik eleştirmeninin cazın ötesinde bir müzik yaptıkları konusunda hem fikir olduğu Phronesis`in hikayesini başa sarıp anlatılacak olursak söze üçlünün kariyerinde önemli kırılmalardan birine neden olan ikinci albümleri "Green Delay" (2009) ile başlayabiliriz. Bu albüm ile İngiltere Parlamentosu’nda düzenlenen “Parliamentary Jazz Awards”da “En İyi Caz Topluluğu” ödülüne aday olan topluluk aynı yıl Jazzwise’ın kapağında yer alır. Üçlü albümde gerek önerdikleri yenilikçi müzikal fikirler ile gerekse grubun lideri kontrbasçı Jasper Høiby’in yazdığı usta işi kompozisyonlarla gelecek yıllardaki başarılarının sinyallerini verir. Bu çalışmanın sonrasında caz çevrelerinde bir çeşit kült haline gelen 2010 tarihli “Alive” albümünü kaydeden üçlünün müziği çok daha geniş kitlelere ulaşır. Avrupa caz müzik sahnesine adeta bir ses bombası gibi düşen albüm modern cazın en yenilikçi ve rafine örneklerinden birini ortaya koyar. Jazzwise ve Mojo tarafından 2010 yılının “En İyi Caz Albümü” seçilen kayıt melodi ve doğaçlama konularında yakalanmış olduğu yüksek müzikaliteyi özgün bir grup soundu ile harmanlar. Müzikal anlamda kontrastlardan doğan bir güzelliğe ve akı/l/cılığa sahip olan çalışma ritimsel bağlamda da dinleyici için yeni ses keşifleri sunar. İncelikle yazılmış melodilerin, sofistike ritimlerle buluştuğu albümün sürprizi ise davul koltuğunda Anton Eger yerine Amerikalı baterist Mark Guiliana’nın yer alması olur. Adını ilk kez basçı Avishai Cohen ile duyuran ardından Dhafer Youssef, Gretchen Parlato gibi isimlerin de arkasında çalan Guiliana grubun sesler skalasına yepyeni bir ritmik duyarlılık kazandırır. Grubun lideri kontrbasçı Jasper Høiby’in yazdığı sekiz parçanın yer aldığı albüm enstrümanlar arası demokrasi ikliminin de kusursuz bir şekilde form bulduğu bir çalışma olarak akıllarda yer eder.
2010 ve sonrasındaki iki yılı Avrupa’daki çeşitli festivallerde ve caz kulüplerinde çalarak geçiren üçlü bir yandan da diskografilerinin en içe dönük ve karanlık albümü üzerine çalışır. 2011 yılında başlattıkları tamamen karanlık mekanlarda düzenlenen “Pitch Black” performanslarını Avrupa’nın yanı sıra Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çeşitli caz kulüplerinde gerçekleştirirler. Kapalı gişe olarak geçen bu konserlerin arka planında Jasper Høiby’nin görme duyusunu katarakt sonucu yitiren kardeşinin dünyasından aldığı ilham yer alır. Görselliğin değil tamamen müziğin ön planda olduğu bu konserler sonucunda “Walking Dark” (2012) albümü doğar. BBC Music Magazine tarafından “Günümüz caz grupları arasında şimdiye kadar çıkmış olan tartışmasız en iyi albüm” olarak selamlanan albümde on iki parça yer alır. Jasper Høiby’nin birkez daha ne derece tutkulu ve özgün fikirlerle dolu bir kontrbasçı olduğunu gözler önüne seren albüm piyanist Ivo Neame’nin göz dolduran sololarıyla uzun süre Avrupa caz basının gündeminde yer alır. Albümün tanıtım turnesi kapsamında aralarında İstanbul’unda olduğu birçok Avrupa kentine uğrayan topluluk Uluslararası Caz Federasyonu Organizasyonu tarafından dünya çapındaki on yedi caz festivalinde performans gerçekleştirecek altı grup arasında seçilir.
Topluluk son olarak geçtiğimiz yıl yayınladığı beşinci albümleri “Life to Everything”de sanatsal alanda yakaladıkları başarıyı bir adım daha öteye taşır. Albüm konserleri kapsamında Brezilya’dan Fas’a birçok farklı ülkede konserler gerçekleştiren üçlü North Sea Caz Festivali’nden Londra Caz Festivali’ne Avrupa’nın prestijli caz festivallerine konuk olur. Şimdilerde iki yıl aradan sonra yolları yeniden İstanbul’a düşen Phronesis sadece cazın değişen çehreleriyle karşılaşmak için değil aynı zamanda cazın en temel formatlarından biri olan piyano triolarının günümüzde geldiği yeri tecrübe etmek adına harika bir fırsat sunuyor.
* Bu yazı İstanbul Art News dergisinin Müzik ve Sahne Sanatları ekinde yayınlanmıştır.
Sami Kısaoğlu
Müzikolog
Cazkolik.com / 26 Şubat 2015, Perşembe
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.