Müzisyen ve besteci kimliğinin yanısıra etkin bir müzik yazarı ve eğitimci olan Mike Heffley, Yale University Press`den çıkan Northern Sun - Southern Moon: Europe`s Reinvention of Jazz isimli kitabında Norveç`deki caz sahnesine değinirken şu dört isim ile başlar satırlarına: Arild Andersen, Jan Garbarek, Jon Christensen ve Terje Rypdal. Bu isimler için Norveç cazının büyük dörtlüsü tanımlamasını yapan yazar, onların Norveç caz soundunun en ayırt edici sesleri olduğuna değinir. Heffley kuşkusuz haklıdır bu düşüncesinde. Birbirlerine sırtsırta komşu olan Norveç, İsveç, Finlandiya ve Danimarka`nın müzikal coğrafyalarında hayat bulan kuzey cazı fikri özellikle Munch, Vigeland, Hamsun, Grieg gibi sanat dehalarının ülkesi olan Norveç`de bambaşka renklere ve seslere bürünür. Ancak Brezilya`nın yağmur ormanlarındaki işitsel zenginlikler ile karşılaştırılabilecek olan Norveç caz sahnesinin tınılar kolajı her yeni sesde ve sessizlikte yeni ufaklar çizer meraklı kulaklara. Bu ufuk çizgisinin en şahsına-münhasır ses ressamlarından biri de hiç şüphesiz Arild Andersen’dir.
Arild Andersen ismi İsveçli Palle Danielsson ve Danimarkalı Niels-Henning Ørsted Pedersen ile birlikte, İskandinav kontrbas ekolünün üç büyüklerini oluşturur. Kuşkusuz Andersen bu başarıyı sonuna kadar hak eder. 1975’den bugüne kendi adını taşıyan yirmi albüm, konuk müzisyen olarak yer aldığı kırkın üzerindeki kayıt ve aynı sahneyi paylaştığı caz tarihinin onlarca kilometre taşı ismiyle Andersen, eşine az rastlanır bir başarıya imza atar. Kariyerinde kırk yıldan fazla bir süreyi geride bırakan bir denge ustası olan Andersen; Karin Krog, Terje Rypdal, Jon Christensen, Jon Balke, Jan Garbarek gibi kendi vatandaşları ile aynı sahneyi onlarca kez paylaşmasının yanısıra Phil Woods, Chick Corea, Dexter Gordon ve Sonny Rollins gibi bir çok ustanın Norveç ziyaretlerinin kontrbasdaki değişmez adresi olur.
1972-74 yılları arasındaki New York ziyaretlerinde Stan Getz, Sam Rivers, Steve Kuhn ve Paul Bley ile çalışan Andersen, 1975’de ECM’den kendi adını kaydettiği ilk albümü Clouds In My Head’i kaydeder. 1980’lerin ilk yılları ve sonrasındaki on yıllık dönem Andersen’in kariyerinin en verimli dönemleri arasında yer alır. 1982’de davulda Jon Christensen, piyanoda Jon Balke, saksofonda Tore Brunborg ve trompette Nils Petter Molvær ile Arild Andersen Beşlisi’ni kuran sanatçı, bu toplulukla Norveç’in efsanevi plak şirketi Odin’den bir, ECM’den ise dört albüm yayınlar. İlerki yıllarda Masqualero adını alan beşli kaydettiği albümler ile Norveç Grammy Ödülü’nü üç kez kazanır. Bu topluluk ile Amerika, Kanada ve Avrupa’da turneler gerçekleştiren Andersen, 1980’li yılların sonlarına doğru Norveç’in geleneksel müziklerini keşfetmeye başlar.
Yeni Bir Müzikal Kosmosa Doğru
Andersen, ülkesinin yerel renkleriyle cazın temel yapı taşlarını buluşturduğu müzikal ortaklıklarının ilkine 1988 yılında Norveçli folk müzik şarkıcısı Kirsten Braaten Berg ile kurmuş olduğu müzikal ortaklık doğrultusunda başlar. İkilinin caz müzik çevrelerinde büyük yankı uyandıran ilk albümleri Sagn’ı (1990), 1993 yılında daha geniş bir kadro ile gerçekleştirdikleri Arv albümü izler. Aynı yıl Brezilyalı perküsyonist Nana Vasconcelos ve Amerikalı gitarist Ralph Towner ile If You Look Far Enough albümünü kaydeden Andersen, bu çalışma ile caz dışındaki müzikal coğrafyalara olan yolculuklarını iyiden iyiye sıklaştırmış gibidir.
Avrupalı müzisyenlerin, caz müziğinin temel öğeleri üzerine kendi kültürel köklerini, eski kıtanın ortaçağdan yirminci yüzyıla uzanan müzik geçmişini ve bireysel tecrübelerini ekleyerek oluşturdukları Avrupa cazı fikrinde, Arild Andersen’de 1980’lerin sonundan itibaren adeta kendi müzikal rönesansını yaşar. Kendisinden önce var olan müzikal haritaları takip etmek yerine, onlarca farklı patika ve bilmediği akarsulara açılarak kendi müzikal haritalarını oluşturur. Kuşkusuz Andersen 1970’lerden bu yana ECM katalogu için yapmış olduğu her yeni kayıtta, müzik dostlarına yeni müzikal manzaralar oluşturmayı başarır. Sanatçının Norveç’in geleneksel folk melodileriyle doğaçlamayı birleştirmiş olduğu Sagn albümü ile başlayan müzikal evrimi, ilerleyen yıllarda tamamen doğaçlama bestelerden oluşan ve ambient ile elektronika arasında duyusal ortamlar yaratan Karta albümü ile devam eder. Andersen’in sesler kosmosundaki değişimi, eski bir Yunan efsanesinden esinlenerek iskeletini kurmuş olduğu the Hyperboreans albümüyle devam eder.
1967’de Jan Garbarek Beşlisi’nde başladığı kariyeri boyunca Andersen, her çalışmasında çok yönlü bir müzisyen olduğunun altını çizer. Sanatçı, tiyatro toplulukları için yazmış olduğu eserleri ile de ne denli zengin bir müzikal gramere sahip olduğunu kanıtlar. Norveçli yazar Sigrid Undset’in Nobel Edebiyat Ödülü’ne (1928) değer görüldüğü üçlemesi “Kristin Lavransdatter” eserinin, 1994’deki tiyatro uyarmasının müziklerini yapan Andersen bu projeden 8 yıl sonra, müzikleriyle birkez daha tiyatro sahnesine geri döner. 2002 yılında Yunanlı tragedya yazarı Sofokles’in “Electra” oyununu Atina’daki Heredot Tiyatrosu’nun yorumu için müziklendirir. 2005 yılında ECM tarafından yayınlanan Electra albümü Andersen’in kariyerinde Sagn albümünden bu yana devam eden farklı müzikal arayışlar için yeni bir yanıt oluşturur.
Norveç’in bağımsızlığına adanan sesler; Live at Belleville
Müzik basınında büyük ses getiren Electra albümünün 3 yıl sonrasında Andersen, birkez daha tematik bir kurgu çerçevesinde şekillenen bir albümle huzurlara gelir. Bir çok müzik yazarı tarafından Andersen’in uzun yıllar sonra gelen yeni bir başyapıtı olarak kabul edilen albümüm, çıkış noktasında sanatçının Norveç’in sınır komşusu İsveç’den yönetimsel olarak ayrılışının 100. yılı nedeniyle (2005) bestelemiş olduğu “Independency” isimli eser yer alır. Müzikal anlamda epik bir yolculuk olarak değerlendirilebilecek olan Live at Belleville isimli albüm de tıpkı sanatçının kariyeri gibi sürekli olarak değişimler içerir.
Usta müzisyenin kontbas, davul (Paolo Vinaccia) ve saksofon’un (Tommy Smith) müzikal birlikteliği üzerine kurguladığı albüm, uzun yıllar öncesine tarihlenen Jan Garbarek ve Edward Vesala ile kaydetmiş olduğu Triptykon albümünü de anımsatır. Andersen’in, üçlünün sesler paletini genişletmek adına kullanmış olduğu elektronik sesler ve üst üste yapmış olduğu anlık kayıtların tekrarları da grubun soundunu bambaşka bir noktaya taşır. Albümde “Independency Suite" ismini taşıyan dört bölümlü eserin canlı icrası sırasında parçalar alkış arası olmaksızın birbirlerine bağlı olarak çalınır. Kırk dakikayı geçen bu esere ek olarak albümde, iki Andersen bestesi ve Duke Ellington klasiği olan Prelude To A Kiss eserinin oldukça yalın bir yorumu yer alır.
21. Akbank Caz Festivali kapsamında Arild Andersen Trio, 13 Ekim 2011 Perşembe akşamı 20.30’da Live at Belleville albümüyle Cemal Reşit Rey Konser Salonu sahnesine konuk olacak.
Sami Kısaoğlu
Müzikolog
Cazkolik.com / 03 Ekim 2011, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.