Amerikalı caz müzisyenlerinden etkilenip sonrasında kendi sesini bulan Avrupalı ustaların en saygın isimlerinden John Surman 28 Eylül 2013 akşamı festival kapsamında Cemal Reşit Rey Salonu`nda olacak.
1960’lardan günümüze Avrupa caz sahnesinde kendine sağlam bir yer edinmeyi başaran en önemli İngiliz caz müzisyenlerinden biri olan multi-enstrümantalist John Surman üç yıl aradan sonra 23. Akbank Caz Festivali’ne konuk oluyor. Surman Festival kapsamında geçtiğimiz yıl ECM etiketiyle çıkan solo albümü Saltash Bell’i seslendiriyor olacak. Sanatçının bariton, soprano saksofon, alto klarnetin yanı sıra synthesizerlardan da sorumlu olduğu bu albüm hatırlanacağı üzere caz alanındaki en önemli radyo kanallarından biri olan Jazz FM tarafından “En İyi Albüm” ödülüne layık görülmüştü. Sanatçının 28 Eylül Cumartesi akşamı saat 18:00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirecek olduğu konser öncesinde onun sesler okyanusunu daha yakından tanımak adına altı bölümden oluşan bir yazı kaleme aldım.
Prelude: 1960’lı Yıllar / Surman’ın Ses Paleti Üzerine
Caz tarihinin en üretken müzisyenlerinden biri olan Surman’ın kariyer sayfalarını geriye doğru çevirerek okuyacak olursak ilk olarak Alman caz eleştirmeni Joachim-Ernst Berendt’in milyonlarca baskı yapmış Caz Kitabı: Ragtime’dan Fusion’a ve Sonrası isimli çalışmasında Surman ile ilgili olarak kaleme almış olduğu şu satırları kulak vermek yerinde olur:
“Serbest üsluba eğilimli müzisyenler arasında 1960’lı yıllarda uluslararası planda tanınan sadece iki baritoncu vardı: Sun Ra Arkestra’nın üyesi Pat Patrick ve Avrupa’da İngiliz John Surman. Surman, 1970’li yılların başında soprano saksofona daha fazla önem verdi; ancak 1980’lerde yeniden baritona döndü. Çoşkulu glissandoları baş döndüren soundu ile bariton saksofonun hep çok dar kabul edilen tonal sınırlarını, tenor çalış tarzının tiz bölgelerine ve ötesine kadar genişletti; soundu üst perdelerde keskin ve soğukken, alt perdelerde yumuşak, sıcak ve dolgundu."
Saltash Bells; "Whistman`s Wood"
Japon eleştirmenlerce daha 1960’larda “Yeni cazın en önemli baritoncusu” olarak selamlanan Surman başlangıçta Norveçli meslektaşı Jan Garbarek gibi John Coltrane ve Amerikan cazından etkilenmiş fakat çok geçmeden kendi özgün sesini yaratmayı başarmıştı. Bir röportajında “Kulaklarım büyük ölçüde Mingus, Shepp, Coleman, Rollins ve Coltrane’in yaptıklarına odaklanmıştı” diyen Surman ilerleyen yıllarda yaşlı kıtanın müzikal topografyası ve tarih çizgisinde ileri ve geri giderek birçok müzik türünü keşfetme fırsatı buldu. Surman 1970’li ve 80’li yıllar boyunca olabildiğine çok boyutlu ve katmanlı bir müzikal gelişim gösterdi. Detaylarına ilerleyen satırlarda daha ayrıntılı olarak yer vermek istediğim bu gelişimin başlıca saç ayaklarını Surman’ın Ada Avrupası ve İskandinav halk müziklerine karşı olan ilgisi oluşturuyordu. Ortaçağ’dan rönesansa uzanan zaman diliminde yazılmış olan İngiliz kilise müziği eserleri ve minimal müziğin yenilenen akor dizileri de Surman’ın müzikal dilinin oluşumuna yön veren diğer etkenler arasında yer alıyordu.
İlk Dönemler / ECM ile İlk Flört / Solo Projeler
Filmi biraz başa alıp Surman’ın kariyerinin ilk dönemlerine gidecek olursak, onun ilk olarak The Trio isimli toplulukta adını duyurmaya başladığını görürüz. 1970’lerin ortalarında en erken tarihli saksofon topluluklarından biri olan S.O.S’i kuran Surman bu dönemde Ronnie Scott, John McLaughlin, Albert Mangelsdorff gibi Avrupalı müzisyenler ile çalışır. 1976’da the Trio grubunda birlikte çalıştığı Amerikalı kontrbasçı Barre Phillips’in Mountainscapes albümünde yer alarak, otuz yılı aşkın bir süredir ECM ile sürdürdüğü dirsek temasına başlayan Surman, bu firmadan kendi adını taşıyan ilk albümünü ise 1979 yılında kaydeder. Upon Reflection ismini taşıyan bu kayıt ile beraber çok yönlü müzisyen kimliğini ön plana çıkarmaya başlayan Surman albümde saksofonların yanısıra bas klarnet ve synthesizer da çalıyordu. İngiliz folklorundan yalın ve zarif ezgiler taşıyan albümde Surman’ın eserlerinin armonik ve melodik yapılarını desteklemek amacıyla synthesizerda birbirini tekrar eden minimalist akorlara yer veriyordu. "Prelude and Rustic Dance" isimli parçada tamamen nefeslilerden oluşan bir performans sergileyen Surman, bu albüm ile beraber ilerleyen yıllarda da tek başına kaydettiği albümlerde sıklıkla kullanacak olduğu üstüste kayıt konusunun ipuçlarını veriyordu. Upon Reflection ile başlayan tek kişilik albümler dizisine, Withholding Pattern (1984), Private City (1987), Road To Saint Ives (1990) ile devam eden Surman özellikle Private City albümü ile caz çevrelerinde ününü arttırıyor, adından daha fazla söz ettiriyordu.
Albüm: Private City, Parça: Not Love Perhaps
Hiç şüphesiz Surman’ın stüdyo ve sahne projelerinde çalışmış olduğu müzisyenlerle, birlikte üretmiş olduğu çalışmaların her biri ayrı bir yazı konusu olabilecek genişliktedir. Kariyerinin erken dönemlerindeki ilgi ve meraklarını gün geçtikçe genişleten Surman, sadece ilgi alanları doğrultusundaki projelerle sınırlı kalmamış ECM’ın katalogundaki birçok sanatçının albüm ve sahne projelerine de konuk olmuştur. Hilliard Ensemble’ın eski tenor sesi John Potter’ın John Dowland projelerine soprano saksofonu ve bas klarneti ile katılan Surman, Tunuslu udi Anouar Brahem ve Dave Holland ile Thimar (1997) albümünü gerçekleştirir. Surman’ın İskandinav folkloruna karşı olan ilgisi onu her daim bu coğrafyaya da yakın tutar. Sanatçı Norveç’in efsane sesi Karin Krog ve Terje Rpydal ile çeşitli albümler gerçekleştirir. Davulda postmodern üslubun “baba”sı olarak selamlanan Jack DeJohnette ile duo olarak ilk kez The Amazing Adventures of Simon Simon (1981) albümü için stüdyoya giren Surman’ın DeJohnette ile olan dostluğu otuzbeş yıl önceye uzanır. İkilinin yolları ilk olarak 1968 yılında DeJohnette’nin Bill Evans’ın triosunda çaldığı dönemde kesişir. Bu müzikal işbirliği ve dostluk 2000’li yıllara gelindiğinde de farklı projelerle devam eder.
Surman’ın kariyerinin son on yıllık döneminde belirgin bir şekilde ön plana çıkan fikirlerden biri de müzisyenin yaylı çalgılar ile doğaçlama müziğin bir arada var olabileceği çalışmalara göstermiş olduğu ilgidir. Tamamı Surman’ın bestelerinden oluşan The Spaces in Between albümü her ne kadar yaylılar soundunun ön planda olduğu bir çalışma gibi gözükse de, her notasında Surman’ın İskandinav folklorüne olan ilgisini inceden inceye hissettirdiği bir çalışmadır. Yaylılar tarafında birkaç parçada armonik yapı olarak neredeyse klasik dönem akor kurulumlarına ve cümle yapılarına yer vermiş olan Surman özellikle bariton ve soprona saksofonlarda çaldığı sololarla bu klasik düzenin çok ötesinde geçer.
Albüm: Upon Reflection, Parça: Edges Of Illusion.
Surman’ın 23. Akbank Caz Festivali kapsamında seslendirecek olduğu Saltash Bells albümü bir anlamda onun 1980’lı yıllarda gerçekleştirdiği solo projelerine geri döndüğü bir çalışma. Kendisine ilham kaynağı olan İngiliz ve Kuzey Avrupa folklorik ezgileri etrafında son derece özgün bir sesler kosmosu tasarlayan Surman albümde tüm enstrümanlara kendisi hayat veriyor. Surman’a özgü onlarca farklı resimsellik barındıran albümün çıkış noktasında bestecinin Norveçli fotoğrafçı ve yönetmen Odd Geir Saether’nin filmi için yaptığı müzikler yer alıyor. Zaman içinde film projesi ekonomik nedenlerle rafa kalksa da Surman özellikle çocukluk anıları etrafında gezinerek bu proje için düşündüğü müzikleri yazmaya devam eder. Sonuç ise atmosferik seslerin çekirdeğini oluşturduğu kimi zaman klasik müzik kimi zaman ise kilise müziği ve koral müziğe dair renklerin hissedildiği caz ile örülü bir albüm olur. Surman’ın sonsuzluğa refarans veren sololarıyla bir diğer büyük usta Jan Garbarek’i de hatırlattığı bu albüm bazen gizemli ve karanlık taraflarıyla bazen ise insana mutluluk veren yumuşak ve melodik müzikal yapısıyla dinleyeni ilk seferde içine alan bir çalışma.
Caz doğası gereği özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana çok yönlü ve çok odaklı bir müzik olmuştur. Bu çok yönlülük içinde çok az müzisyen Surman kadar engin bir hayal gücüne sahip olmuş ve birbirlerinden böylesine farklı sesleri bir araya getirerek kendi sesinin bir parçası kılmıştır. Caz tarihinin görmüş olduğu en cesur bariton saksofon müzisyenlerinden biri olan Surman baritonun adeta o kükreyen sesine korkusuzca kendi müziğinde yeniden hayat verirken, bu enstrümanın solo yorumculuğuna dair tüm limitleri zorlamıştır. Hiç şüphesiz Surman’ı biricikleştiren en önemli noktalardan biri de budur. İşte sadece bu nedenle bile Surman için 28 Eylül Cumartesi akşamı saat 18:00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda olmaya değer.
Sami Kısaoğlu
Müzikolog
Cazkolik.com / 03 Eylül 2013, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.