"Ben gidince hüzünler bırakırım
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plâk
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak"
Edip Cansever
Eski bir geleneği devam ettirmiş olmak niyetim... Eski, basit ama ucuz olmayan bir geleneği. Bir mektupla karşılayacağım John Coltrane Quartet’in "Ballads" albümünü... Albümü dinlerken yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum kullanım kılavuzu olarak sizlere.
Bahar... Ve ardından yaz gelmişti depremlerden sonra. Her felaketin ortasında kalan sıkışan ruhla binlerce kez ölüp ölüp dirildik sanki. Ölüm ve yaşam arasında kalan günlere sorduk anlamı neydi fani ruhumuzun? Tüm bu kalabalık hayatımız gerçekten de kalabalık mıydı yoksa biz mi uyduruyorduk onu sık sık. Hepimizin rolleri çok mu yerindeydi, yoksa yerinde kalması için oraya kelepçeler mi takmıştık görünmez...
Sebep her neyse, bir boşluk vardı hepimizde. Faniliğin kabullenilemeyişiydi hatta belki de. Dolaştık ve dolaştık... Heyecanlar geldi her açan çiçek ve esen rüzgarın kokusunda burnumuza. Hevesli sevilmeye, hevessiz heyecanlar yaşama bedenindeydim ben. Kafam hep aşk şarkısı yazmaya istekli, varlığım yer değiştirmeye niyetsiz ayrıca… Eski kafamın modern yaşamda tutunabilmek için tek şansı buydu belki de.
Bahar fena tökezletti, yaz durmadan iç yaktı hal böyleyken. Herkes yaz bitiminde sağ kalan yüreği için çok mutluydu. Biz artık mutluyduk bizsiz olabilmekten. Şarkılar yazmak istemiştim aşkla ilgili o an mutlu sonlu ve umutlu. Bitmiştik biz ama aşk vardı ve havada asılı kalacaktı benle o şarkıda.
Ben öyle hissediyordum. Bahar beni soldururken bunun için çok acıyordu içim. Yaz güneşi denizde beni yakarken bunun için avunuyordu kalbim. Hikayeler bazen tek kişinin gözünden anlatılmamalı derler. Bu sadece benim hikayemdi. O gelmişti sonunda, sarılabilirim ve bırakabilirim sandım kolayca son kez yakaladığım yerden onu. Elim ayağım tutmuyordu, yanında yürümeyi bile yeni öğrenmiştim sanki. O da heyecanlı görünmüştü bana, ve bizi sabote etmekte gecikmeyecekti gerçeklik. Görünmez bir el onu yanımdan çekip almıştı ve giderken "yaşlandım" demişti plakta çalan şarkıları yanında götürürken sonbahara doğru. Ve giderken gün ışığını bile götürmüştü yanında, yazın ortasında...
Giderken veda bile edemedim hikayeme o an. Uçuşan bir mavi deniz, şarkılar, bir plaj masası, kahveler ve plak… Hülyalılar ve dünyalılar diye iki evren olduğuna inanmıştım. O yaz sadece hülyalı evrenindeydim. Varlık ve yokluk arasında, hiç olmamış bir şeyin pençesinde hissederek. Ama bazı hikayeler böyledir, o an tutunmak için size sadece hissettirdikleri bile yeterlidir. Çünkü sizin hikâyeniz sadece sizin gözünüzden yazılmıştır.
Aylar geçmişti ancak hâlâ sonu yazılmamıştı hikâyenin. Vedası olmayan anılar, eksik kalır hep merak edeceğiniz yerden. Son yazmak konusunda kendime güvendiğim için, bu hikayenin dönüşmesini istemiştim kendimce. Bir şarkı yazmıştım aşk şarkısı olmayan ve bir dost edinmiştim hayallerinin gerçekleşmesine sevindiğim. Şarkımı onun için yazmadım. Ona aşk şarkısı yazmak isteyip vazgeçiyordum. Her ikimiz için de soruyordum: Aşk bu kadar korkakça olabilir miydi? Bu yüzden benim bir aşk şarkım olmadı. Ama onun çok sevdiği bir sürü anısı olacaktı dinlemek isteyeceğim, sevinci olacaktı, üzüntüsü olacaktı ve benim de sadece bir şarkım olacaktı bu hikayenin "aşk" tarafını içine saklayabileceğim beyaz.
Bir gün bir rüya görmüştüm sen o yaz gittikten sonra, mutfağın kapısında yerde oturmuşken omzuna başımı yaslamıştım ve sadece susup bir plak dinliyorduk… Sonra o sahne bir sinema ekranına yansıtılıyordu, siyah beyaz. Seni son kez gördüğüm yer orasıydı... Çalan albüm John Coltrane Quartet "Ballads" olarak 1963 yılında çıkan albümüydü. Tabi bu sadece benim gördüğüm bir rüyaydı... Rüya gibi bir ekiple çalıyordu albümde. (McCoy Tyner pianoda, Jimmy Garrison basslarda ve Elvin Jones davullarda).
Bir şey inandığınız yerden gerçek olurmuş. Ben hikayenin benim olan kısmını belleğimde yaşatmayı seçtiğim için tekrar gitmiştim. Dünyalılar, hülyalılar evrenini sabote etmek için her zaman harekete geçmek isteyecekti. Bu tam olarak gerçekleşmeden oradan ayrılma vakti gelmişti. Giderken mavi hüzünler ve notalar bırakmıştım hikâyeye. Giderken John Coltrane albümünden "You Don’t Know What Love Is", "What’s New?", "It’s Easy to Remember", "I Wish I Knew" çaldı derinden ve yeniden... Orada çınlıyordu sözcükler beynimde "Benim olan kısmını aşkın bilemezdin, eski olan anılar eskide kalır, şimdi ne var ne yok... Keşke tanışsaydık ve bilseydim; Aşk şarkısı yazmak için akdimizin çok geç, hatırlamanınsa çok kolay olduğunu..." diye.
Son olarak, "Bir hikayenin inandığınız kısmı gerçektir". Keyifle dinlemeler...
Şenay Ocak
Cazkolik.com / 19 Şubat 2024, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.