"Dostum... Güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat arkana bakma... Kimin geldiği önemli değil... Kimin gelmediği de...'' - Halil Cibran
Varolmanın dayanılmaz hafifliği...
Günün içinden geçen anlar...
Kendine kulak verdiğinde ruhunun çalan müziği...
Bahar günlerinde gökyüzü... Burnumuza gelen yoğun hanımeli kokusu... Yağmurun toprakta bıraktığı benzersiz kokunun serinliği ve tüm yaprakların rüzgarla sallanırken çıkardığı âhenkli ses...
Kontrolü ele geçirmeye çalıştığımız her anın sıradanlığında aslında varolan olağanüstülük...
Ne zaman fark ederdik tüm bunları bilinmez, bu kadar yorulmasaydı evren ve biz hiç durmasaydık? Ne zaman karar verirdik hayatın pırlanta kadar değerli ve hassas olduğuna, birileri ya da bir şeyler bizden çalmaya kalkmasaydı? Özgürlüğün ve gökyüzünün maviliğini ve bize kattıklarını ne zaman sorgulardık, evlere kapanmak zorunda kalmasaydık?
Ve hayatın uzunluğu gerçekten yaşımız kadar mı? Bize verilen reçete hepimizin yaradılışına uygun mu? Kendi yolumuz kontrol edebildiğimiz ölçüde mi güzel? Hayatın göremediğin, duyamadığın sesleri senden ve sana öğretilenlerden daha mı değersiz?
Düşünür müydük?!
Etrafta gördüğün her şeyin başka rengi varken, hepsinin senin resmini özel yaptığını anlamadan yargılamak çok mu kolay? Bütünün tüm ayrıntıları, seni özüne götürmeye çalışan anahtarlar olsa da, kaybettiğin zamana üzülmek bile gerçekten de beyhude değil mi?
Oysa hayat gibi müzikte de, her şey başladığı gibi biter ve aralarda duyulan tüm melodiler başlangıca anlam katabilmek ve hikayeyi anlatabilmek içindir süreçte. Yaşadığımız ömrün, doğum ile ölüm arasında yaptıklarımızın, hikayelerimizi ve yolculuğumuzu birbirinden ayırması gibi aslında...
Ahmad Jamal, yolunu ve yolculuğunu müzikle birlikte sorgulayan, modern caz tınılarıyla, klasik müzik ve klasik caz tınılarından esinlenerek müziğini yaratmış Amerikalı bir caz piyanisti... Earl Hines, Art Tatum, Billy Strayhorn, Mary Lou Williams, Erroll Garner gibi caz sanatçılarından da etkilenmiş ve müziğine katmış... Uzun yıllar kendini doğru ifade eden inanış biçimini ararken 1940 ve 1950'li yıllarda İslamiyeti kabul etmiş ve yaşam tarzı olarak benimsemiştir. Yolunu daima bütünün ruhuna sevgi katarak ulaşmak, hoşgörü, teslimiyet olarak nitelendiren Jamal, ''The Awakening'' albümünü basçı Jamil Nasser, davulcu Frank Grant ile kaydetmiş ve 1970'te piyasaya sürmüştür.
Albümde ''Dolphin Dance'' parçasında insan hayatının görünenin ardında olan mucizeleri görmesine yönelik, duru, naif, ama güçlü caz cümleleri oluşturulmuş. “Stolen Moments'' ile zamanlama ve ritimler o kadar birbirlerini tamamlarcasına enstrümanlara pay edilmiş ki adeta zamansızlık yaratılarak; mükemmel zamanlama ve gerçeğin ötesinde bir algı var edilmiş... "The Awakening" ile acelecilikten arınmış, kendini dinlerken hayatın melodileriyle tamamlanmış büyük bir konçerto insanın özünü bulması ile nitelendirilmiş adeta. Ve tek bir notanın denizdeki bir dalga misali kendini ayrı sansa da daima denize döneceğini fısıldıyor bizlere ''Wave'' parçası da.
Tüm melodilerin ardından aklımda kalan cümleler “Hayatın sesini dinlersek aslında sevdiğimiz şeyleri sunarak ve paylaşarak, bize bir yol verir. Yolda karşımıza çıkan her sorun ise yine bize yolumuzu ne kadar sevmemiz gerektiğini öğretir. Yolcu olmanın güzelliğini ve mucizesini farkeden herkes artık gideceği yolun sırrına erişmiştir. “idi. Ve büyük düşünür Halil Cibran'ın dediği gibi, yolda sırra kadem bastıktan sonra kimin geldiği önemli değildi, kimin gelmediği de...
Şenay Ocak
Cazkolik.com / 22 Haziran 2020, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.