Okay Temiz ve fanları (Foto: Tunçel Gülsoy)
Sanki her birinin patenti alınmış seslerin peşinde 80 yıl. Dile kolay. Kendisiyle aynı çağın insanı olmaktan onur duyduğumuz Okay Temiz ağabey geçen hafta Babylon`da gerçekleşen özel geceyle 80. yaşını kutladı. Babylon bu işleri iyi yapıyor. Geçen Akbank Caz Festivali`nde yine böyle Emin Fındıkoğlu gecesi vardı, notları sitede yayındadır ve bu kez Okay ağabeyin yaş günü. Nasıl güzel bir geceydi. Sevgili Tunçel Gülsoy`un özellikle bu fotoğrafını koydum, konser sonrası insanların ona nasıl sevgiyle sarıldığını göstermesi bakımından önemliydi. Geceden bir sürü anı var. Okay ağabeyin anlattıkları başta tabii. Sahnede eşi benzerine az rastlanır bir orkestra vardı, hepsi Okay ağabeyin çocukları gibiydi. Hepsi gözünün içini bakıyordu. 2 klarnet, 1 zurna, 1 trompet, 3 saksofon, 1 ney, klavye, davul, perküsyon, darbuka/askı davul, kontrbas... Gümbür gümbür bir nefesli topluluğu. Hepsi mesleğinin ustası ve 3 vokal. Yıldız İbrahimova, Şenay Lambaoğlu ve genç Özge. Yıldız hanımın sesini iyi biliriz ama bu kadar renkli, sınırların ötesinde performansına fazla tanık olmuyoruz, inanılmazdı, dört oktav sesin farkı bambaşka. Şenay Lambaoğlu farklı bir tonla ikisi beraber çok hoş vokal derinlikler ürettiler. "Caz çalalım derken ana rahmine döndük" diyordu sahnede Okay ağabey. Şu hayatta gördüğümüz en gerçek ses kâşifi o. Dokunduğu her şeyden çıkan sesin peşinde. Sırf yeni sesler için kendi enstrümanlarını üretmek de onun işi. "Bitlis Melafanı" ile başlayan konser "Şavşat Barı"yla devam etti. Klarnet ustası Yarımdünya Hasan`ın ustalığı, Ahmet Özden`in zurnası, Keşanlı Rüstem Çember`in darbukası, askı davulu, Zeybek`teki performansı, "Derviş Reggae"deki ney, Yıldız hanımın sesiyle olağanüstü katkısı, "Dere Geliyor Dere"de Yahya Dai ile Serhan Erkol`un saksofon soloları, Yahya Dai`nin arada EWI ile renkli katkıları, kâh melodi soyutlamalarında kâh canlı eşliklerde Okay ağabey cazı boşuna uzakta aramayın, işte burda, yanıbaşımızda diyordu bize adeta. Sesi öylesine yaratıcı kullanan biri ki Okay ağabey, vaktiyle Gülhane Parkı`nda İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses konserleri öncesi onlar da bir konser verirken onların kitlesinin tabii sevmediği müzik olması, kısa sürede yuhlanmaya başlamaları ama Okay ağabeyin o yuhları sürdürmelerini isteyip bir de o sesleri müziğine katması inanılmaz bir anıydı. Gecenin bir diğer kahramanı da artık aramızda olmayan Mehmet Uluğ idi. Gecenin sonunda Mehmet Uluğ için çalınan "Pencerenin Perdesi" unutulmaz bir final oldu.
İDSO ve TRT Big Band aynı sahnede
Türkiye`nin iki köklü müzik kurumu. İDSO yani İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve İstanbul Radyosu TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası. İDSO`nun uzun yıllara dayanan köklü geleneği var. Özellikle Taksim Atatürk Kültür Merkezi`nde cumartesi sabah konserleri kimbilir kaç kuşağı etkiledi. Kırk yıldan fazladır bu gelenek kesintisiz sürüyor. Kesintisiz devam eden bir gelenek daha var. İDSO`nun haftalık konserleri TRT tarafından kaydedilerek düzenli yayınlanır. İşte, bu işbirliği 40 yılı bulmuş! Geçen ay bu birlikteliğin 40. yılı özel konserle kutlandı. 1978`de Üstün Duruel ile başlayan kayıtlar 1993`den itibaren Mehmet Sungur ile devam ediyor. Aynı gelenek TRT Big Band için de geçerli. 1982`de Süheyl Denizci`yle başlayan orkestra 2011 yılına kadar Neşet Ruacan şimdi de Kamil Özler ile sürüyor ve bu iki orkestra, iki kurum ortak konserle 40. yıllarını kutladı. İlk bölümü klasik, ikinci bölümü cazla geçen konserden benim gözlemim İDSO müzisyenlerinin caz klasiklerini çalarken ne kadar mutlu olduklarıydı. Keşke böyle konserler düzenli olsa. Niye olmasın? Yetkililer sesimizi duyar mı?
Bu fotoğraftan 40 yıl gençti
Keith Jarrett`ın 1975 tarihli Köln Concert albümü birden çok nedenle tarihe malolmuş kayıttır. Öncelikle, Jarrett efsanesinin kilit albümüdür, solo piyano konserinin hangi zirveye tırmanacağına dair uç bir örnek, doğaçlama müziğin zirvesi olmuştur. Yanı sıra, tam 3.5 milyon satarak inanılmaz başarı elde etmiştir. Buraya kadar mükemmel bir başarı öyküsü ama işin bir de arka yüzü var, bilinmeyen, ya da az bilinen bir öykü. Jarrett konser için salona geldiğinde organizatörler piyanonun hiç uygun olmadığını farketmiş. Konsere az var, yenisini bulması zor, piyanonun bazı tuşları bozuk olduğu gibi pedallar da çalışmıyor, yetmezmiş gibi üstelik piyano akorsuz. Bugün akla gelmesi dahi skandal olan bir durum o günün dünyası için şaşılacak şey değil. Tüm sorunlara rağmen Jarrett akorları ve pedal kullanımını değiştirerek şartları lehine çevirmeyi başardığı gibi caz tarihinin en önemli konserlerinden birine imza atar, albüm de satış rekorları kırar. Demek içinde yanan ateş varsa çıkmanın yolunu buluyormuş.
Albümün ismi mânidar
Bu hafta Keith Jarrett ikinci kez konuğum. 40 yıl önce, 40 yıl sonra... Üstte 1975 yılı albümüyle henüz 29 yaşındaki genç sanatçının caz tarihine damgasını nasıl vurduğuna şahit olurken aynı sanatçı doksanların ortalarında "Chronic Fatique Syndrome" yani "Kronik Yorgunluk Sendromu"na kapılmıştı (TV dizi oyuncuları sayesinde basının diline yerleşen tükenmişlik sendromu dedikleri şey mi acaba?). Bu sendrom Jartett`ta en az iki yıl sürdü diye biliyorum, sonra, New Jersey`deki evinde bir konser düzenleyen sanatçı bu sendromu atlattı. Bu dönemle ilgili günlerini `acı çekiyordum` diye anlatır Jarrett. Bir ara düzelme var mı diye DeJohnette ve Peacock ile birkaç deneme yapmış ama olmamış. Sonra, yüzmeyi öğrenmek için denize atlamak lazım misali önce yakınlarda Newark, sonra Tokyo ve Paris`te konserler vermiş. Jarrett Tokyo konserinin ne kadar güzel bir konser olduğunu epey sonra farketmiş. İşte, büyük sanatçının yüzmeyi yeniden öğrendiği dönemin ilk müzikleri bunlar olmuş.
Caz hala bir halkın müziği mi?
Akustik bas, ağaç üflemeli çalgılar, akor, up-beat, allegro, alto, ambient music, chorus, kolektif doğaçlama, cool, dixieland, down-beat, ensemble, gig, groove, hot jazz, jam, key, lead, blue note, chamber jazz, off-beat, riff ve daha nicesi... Bu ve benzeri pek çok kelime olmadan ne bir caz yazısı yazmak mümkün ne de hakkıyla okumak. Cazda eksikliği en çok hissedilen şeylerden biri bir caz sözlüğü olmaması ama şimdi size hem iyi bir kitap hem de bir sözlük önericem, ikisi aynı kitapta. Caz tarihçisi Sidney Finkelstein`in "Bir Halkın Müziği Caz" kitabı hem caz tarihine sol görüşten getirdiği bakış açısı hem kitabın sonunda yeralan 22 sayfalık caz sözlüğü yetmedi devamında bir de Türkçe yayınlanmış caz kitapları indeksi derken harika bir başvuru kaynağı. Çevirmeni Halim Spatar da önemli bir isim. 2013`de 85 yaşında hayata veda eden Spatar Türkiye sol hareketin en eski üyelerinden ve eski bir TKP üyesi. Spatar`ın kitap için yazdığı önsöz de ayrıca okunmalı.
Mao, Monk ve Ben!
Bu hafta PUL`da birkaç albüm önerim olacak, dinleyin seversiniz umuyorum. Mesela tecrübeli piyanist Harold Danko`nun son albümü "Triple Play" İyi bir trio, usta işi müzikler. Ozella firmasından çıkan Oddgeir Berg Trio "Before Dawn" albümü mesela, ben sevdim, yeni bir kayıt, kulak verin. Helge Lien burda konser vermişti, "Hummingbird" albümünü aynı firmadan çıkarmış. Wayne Escoffery "The Vortex" albümü ışıl ışıl parlıyor. Bu albümlerin yanına Çinli Pipa sanatçısı Min Xiao-Fen`in "Mao, Monk ve Ben" albümünü de ekliyim, hatta, bu albüm bizim Günün Albümü köşesinde yayında ordan albümü dinleyebilirsiniz. Electric Squeeze Orchestra`nın önceki albümü "Cheap Rent"i de sevmiştim albümü "The Falling Dream"i de sevdim. Grupta boş yok. Zaten orkestralara saygım var, bu topluluk hakediyor. Ve son önerim vokal albüm, Jeff Baker`dan "Phrases". Bu son ikisi aynı firma, Origin Records`tan!
Kopenhag`a gitmek için neden gerekmez aslında
Önümüz bahar-yaz, malum, herkeste gezinti kıpırtıları başladı, ben çok gezinen biri değilim, öyle insanları da kıskanırım doğrusu ama Forbes`te bu haberi görünce buradan paylaşayım istedim, işin içinde caz var, yoksa dikkatimi çekmezdi. Seyahat, yemek, moda ve kültür yazarı Joanne Shurvell 6 sebebi şöyle sıralıyor; 1 Gastronomi: Noma, Mielceke & Hurtigkarl restoranlarını öneriyor. 2 Caz: Kopenhag`ın canlı caz hayatını Jazzcup ve Jazzhus Montmartre`yi öneriyor. 3 Bisiklet: Kopenhag tam bir bisiklet şehri. Herhalde sokaklarında bisikletle gezinmesi çok hoştur. 4 Kanal turu: Kopenhag kanallar şehri. Şehri görmenin en iyi yolu diyorlar. 5 Modern Sanat Müzesi: Özellikle şehrin 35 dakika kuzeyindeki Lousiana Museum of Modern Art gerek müzi binası gerek koleksiyonlarıyla tam bir cennet ve 6 Den Bla Hal Flea Market: Kesinlikle görülmesi gereken yerlerdenmiş. Giden olursa aklında olsun.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 05 Mart 2018, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.