Bu konuya kafa yormamız gerek
Bu yıl İstanbul Caz Festivali #cazvedahası etiketiyle festivalin 25. yılına yönelik konser dışı etkinlikler düzenliyor. Bu etkinlikler farklı isimlerin kalemlerinden çıkan yazı serisiyle başladı ve yayınlanan ilk yazı benimki oldu. Bu kapsamda, caz müziğin günceline yönelik sohbetler serisinin ilki de geçen cumartesi yapıldı, ben de davetliydim. Bu sohbetler, festivale kadar farklı mekanlarda farklı başlıklar altında düzenli gerçekleşecek, bence takip altına alın. Serinin ilk buluşması Nardis`deydi ve "İstanbul`da Caz Hayatı"nı konuştuk. Ben, beş yıl öncesine kadar cazda artan temposuyla iyimser bir dönem yaşadığımızı ama son yıllarda bilhassa izleyicide azalma gözlediğimi, bu ilginin özellikle salon konserlerinde belirgin olduğunu, önceki yıllarda dolan salonların bu dönem boşluklarla dolu olduğunu, bazı salonların eskisine oranla takvimlerinde caza daha az yer vermesine rağmen gerçekleşen önemli konserlerde ciddi boşluklar yaşandığını, ciddi sayıda dinleyici grubunun cazı canlı dinleme konusunda eskiye göre kendini adeta geriye çektiğini ve bunun nedenlerine dair kafa yormak gerektiğini söyledim.
Caz tarihinin her dönemi
Neden mi sözediyorum? Geçen perşembe CRR`deki Vincent Herring the History of Jazz Orchestra konserinden. Yukarda değindiğim konunun canlı bir örneği bu konser mesela, yeterli duyurulmuyor mu yoksa son dönem konserlere ilgi mi azaldı kararsızım ama yarısı boş koca salonda mükemmel bir konser izledik. Her biri yıldız olan isimlerin aslında teki bile salonu doldurmaya normalde yeterdi ama tamamı dahi dolduramadı. Bu bizim ayıbımız, onlar ise bize ne güzel bir konser hediye etti. Caz tarihini ustaların özetlemesi çok eğlenceliydi. Eminim tüm o standartlar onlar için de keyifli bir pratik oldu. Her biri kendi işlerinde farklı müzikler yapan adamlar caz tarihine yönelik bu idman/pratik projesiyle yola çıkınca hem dünya turnesi yapıyor hem cazın alfabesini oluşturan standartları çalarak eğleniyor.
Kristjan Randalu
Kristjan Randalu ismini yıllar önce Afyonkarahisar Caz Festivali`nin muhtemelen ilk festivallerinden birinde duymuştum. Hem konser vermiş hem workshop yapmıştı o vakit hayli genç yaşta olan sanatçı. Sonra, galiba ikinci kez İzmir Avrupa Caz Festivali programında gördüm. Derken gelme sıklığı arttı. Artık albümlerini duymaya başlamıştım. Uzaktan göz ucuyla takip etmeme, müziğine pek de kulak vermememe rağmen çizgisi ve istikrarı hoşuma gidiyordu. Kristjan Randalu artık Avrupanın önde gelen caz müzisyenlerinden biri. 2009, 10, 12 … düzenli albüm yayınlıyor ve son çalışması "Absence" ECM`den çıktı. ECM ile çalışması dahi önemli bir gösterge. Gitarist Ben Monder ve davulcu Markku Ounaskari ile kurduğu piyano-gitar-davul trio albümünde kimi zaman klasik solo piyano lirizmine çok yakın, kimi zaman `unison` çalımla coşan müzikleri çok hoşuma gitti. Bir önceki albümünde de Monder ile çalışmış. O zaman yirmilerinde, şimdi kırklarına yakın genç bir müzisyenin on küsur yıllık çizgisi gözümüzün önünde olgun bir kariyere evrildi. Doğrusu takdir ediyorum.
Avrupa cazın yaşayan en önemli isimlerinden
Geçen sene "European Jazz Legends" konser albümleri serisine dair özel bir haber yapmıştık (tıklayın). O seri geçen seneden bu yana büyümeye devam ediyor. Yeni eklenen albümler arasında Cezayir asıllı Fransız caz devi Martial Solal`ın "Live at Theater Gütersloh" konser kaydı da var. Solo piyano konseri. Solal sadece Avrupanın değil dünya cazının da dev isimlerinden. Seksenli yaşlarını aşan sanatçı altmışlı yılların Fransız yeni dalga film müziklerinin de sembol ismi. Kübik piyano tekniğiyle son derece kendine özgü bir estetiği var ustanın ve maalesef [bildiğim kadarıyla] onu burada hiç izlemedik, ne büyük kayıp, eğer geldi de ben görmediysem benim için daha kötü. Hiç değilse bu son konser albümünü buradan size önermek istiyorum. Caz standartlarına getirdiği yorumlar bu yaşta bir insan için hâlâ taze ve farklı.
Mahsa Vahdat
30 Nisan Dünya Caz Günü Cemal Reşit Rey`de çarpıcı bir konser izledik. Ben mi onları ilk kez izledim yoksa onlar ilk kez mi İstanbul`a geldiler bilmiyorum ama Norveç`in Skruk korosunu not etmiş olayım. Bence internetten arayıp bulun ama sözünü edeceğim asıl kişi Mahsa Vahdat. Bu onu ikinci izleyişim ve her seferinde hayranlığım artıyor. Kimselere benzemeyen sesi var, sesinin sınırlarını tahmin dahi edemiyorum. Bu kadar kristal, berrak, bu kadar telaşsız mı olur bir ses. Alışılmışın dışında bir tona sahip ve en güzeli Farsça bu kadar güzel bir dil olmasını biraz da onun söylemesine borçlu ya da birbirleri için yaratılmışlar mı demeliyim. Bir Fransızca, İspanyolca kadar şiir dili. Kelimelerin özündeki vurgu, â-ların başka dilde rastlamadığım kadar güzel bir fonetiğe dönüşmesi hayranlık verici. Mesela, hüzünler kulübesi anlamına gelen Kulbe-i Ahzân derken insan dilinde nasıl bir kuvvet, bir teyaffuz iştahı yaratıyor öyle! Velhasıl, ben Vahdat`a, sesindeki imbikten geçmiş hüzünden dolayı `cennetteki üzgün ses` diyorum. Bunu biraz da Farsça söyletiyor.
Bu tarzın albüm tasarımları da genellikle böyle
Kuzey Avrupa merkezli, yoğun elektronik katmanlı, ikibin sonrasına ait ve müziğin geleceğinde kalıcı olacağını sandığım yeni nesil bir müzik var bilirsiniz, Mammal Hands, Portico Quartet, The Cinematic Orchestra, Hidden Orchestra, GoGo Penguin gibi grupların temsil ettiği bir müzik bu ve kendi tarzlarının hakikaten iyi isimleri bunlar. Portico Quartet`in nisan sonu çıkan yeni albümü "Untitled (AITAOA #2)`nü dinlerken daha önce dikkatimi çeken ama yazmayı unuttuğum bir ayrıntıyı unutmadan buraya not düşeyim, o da şu, bu konserlerin özelliği albümdeki müziğin aynısını sahnede de çalmaları, yani, hiç sürpriz yok. Caza dair sahnede gelişen olayları bu müziklerde bulamıyorsunuz. Doğaçlama yoğun kullanılıyor ama her şey sanki sıraya konulmuş. Doğaçlama dahi önceden senkronize edilmiş. Karşılıklı anlık enstrüman atışması kural kitabında yazmıyor, coşkunun bilinmez denizlerine açılmak yazmıyor. Konser başlıyor ve bitiyor. Sürpriz yok. Kendiliğindenlik yok. Kurgulanmış müzikal sistem noksansız çalışıyor ve bu da bana sorunlu geliyor.
Simone`da dair hergün bir haber mutlaka var!
Dünya caz basınını mümkün olduğu kadar yakından takip etmeye çalışıyorum, bana caz tarihinden en çok kim basında haber oluyor diye sorsanız muhtemelen çoğumuz Miles Davis deriz değil mi? Elimde net bir istatistik yok elbette ama size diyebilirim ki birincilik Nina Simone`dadır. Simone`a olan sevgiyi biliyorum, bizde de öyle, kadının fanları inanılmaz ve hergün dünyanın bir yerinden gün geçmiyor ki Nina Simone`la ilgili bir haber çıkmasın. Son iki haberi ben size söyliyim. Fox News`da "Bon Jovi, Arabalar ve Nina Simone`un Cleveland ekonomisine katkısı" başlıklı bir haber yayınlandı mesela, ilginç değil mi? Diğer haber ise ESB Jazz Magazine isimli bir yerde çıkan "Caz efsanesi Nina Simone`un kariyerine bir bakış" isimli yazı. Tamam, Miles Davis de hakikaten çok sık haber olan sanatçıların başında geliyor ama Nina Simone başka. Bunun altında yatan sebep ne merak ediyorum.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 07 Mayıs 2018, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.