Cazda kişisel gündem

Cazda kişisel gündem

EST sonrasının heyecan verici üçlüsü; Phronesis

 

Caz müziği her zaman beyin içerisindeki ritim dalgalarını tetikleyen bir tarz olmuştur. Güncel caz akımında, özellikle yeni çıkan gruplarda, gözü kara doğaçlama var. Bunu yapmak elbette kolay değil ve genel olarak da pek başarılabilen bir unsur değil. Çoğunlukla parçanın genel yapısında kopmalar olur ve yola çıkılan ama temel melodik oluşum sonlara doğru dinleyicinin anlamadığı bir formata dönüşür. Bu uygulamanın çok güzel ve başarılı örnekleri de yok değil ama genellikle ne yapmak istedikleri içerisinde kaybolmuş gruplar var ortalıkta.

 

Genç müzisyenlerin çoğu, dekorasyon ve yüzeysel müdahalelere yoğunlaşıp, kompozisyon üzerine fazlasıyla gerginlik ekiyor. Ancak bu yenilikçilik ve klasiklik arasında kusursuz denge kuranlarda var. Bir de bunun içerisine, enstrümanların hakkını veren sanatçıları eklersek ortaya başarılı bir oluşum çıkması içten bile değil. İşte Phronesis böyle bir grup. İskandinav ve Britanya harmanlamasından oluşan üçlü daha geçtiğimiz aylarda en son çalışması olan, dördüncü albümleri “Walking Dark”ı keyfimize sundu. Grubun heyecanı, ilhamı ve dinleyeni yerinden oynatma özelliği bu çalışmasında da sürüyor. Özellikle bir önceki “Alive” albümleriyle toparladıkları pozitif eleştirileri, hiç cimrilik yapmadan bu albümün kimyasına yerleştirmiş. 

 

Danimarkalı çift basçı Jasper Høiby’nin başı çektiği üçlü kanımca EST’den sonra var olan en heyecan verici caz üçlüsü. Pek abartmayı sevmem ama vurguyu yapmak gerekirse de yiğidin hakkını vermek gerek. 2005’de kurulan ekip bu dokuz yıl zarfında birbirini katlayan dört albüme imza attı ve cidden her birini dinlemek ayrı bir keyif. Müziklerinde ön planda olan yaratıcılık var ve bunu takip eden ritmik caz formları. Her üç müzisyen arasında dengeli olarak dağıtılan kompozisyonlar kuvvetli ve bir o kadar da cazibeli. Müzikleri belli halkalar içerisinde kuyruğunu kovalamaktansa kavrayıcı ve esnek doğaçlamalarla bir yere giden, ilerleyen ve dinleyiciyi asla sıkmayan boyutta.

 

Piyanist Ivo Neame klişelerden uzak, her an ıslık ile eşlik edebileceğiniz ritimler ile ön planda. Høiby’nin her zaman güvenilir çift bası müziği kavrayan ve bir araya getiren yapıştırma özelliği taşıyor. Baterist Anton Eger ise megalomanlık boyutlara sokulmadan enstrümanının hakkını verip, diğer iki yoldaşına eşit haklarla eşlik ediyor. Hiç şüphesiz karşımızda günümüz caz üçlüleri arasında en başarılı konumda olan ekip var, onlardan çıkan müziği dinlemek ayrı bir keyif.

 


 

Neil Cowley Trio ile "hem yürek hem de ayaklar için müzik"

 

Caz piyanistlerinin yaratıcı özellikleri oldum olası beni etkilemiştir. Cazın tarz olarak zaten karizması her fırsatta beni bilmediğim köşelere savurmuştur. Neil Cowley’de benim için böyle bir sanatçı, bir caz piyanisti. Klasik müzik eğitimi alan sanatçı, Emile Sandé, Gabrielle ve Brand New Heavies gibi ekipler ile çalışarak doğaçlama konusunda oldukça tecrübe kazandı. Caz piyanistliği unvanını almak için arşınladığı müzik patikası normal piyanistlere kıyasla oldukça farklı. Bu özelliği de zaten besteciliğine yansıyan en önemli unsurlardan biri. Hızlı, direk ve güçlü müzik yapan piyanist bazıları tarafından caza saldırgan bir koldan sokulduğunu iddia eder. Ancak benim için gizemli ve büyüleyici bir yaklaşım var.

 

 

Yapılan müzik hem rahatlatıcı hem de ayrıcalıklı bir özelliğe sahip. Bireysel enstrüman liderliğinde giden, arkasından kovalayan diğer enstrüman mantığından arınmış bir ritim formülü var ortada. İddialı olmanın eksine rahatlatıcı bir yapıya sahip caz kimyasına sahip olan üçlü, her unsuru tek tek profesyonelce bir araya getiriyor. Ortaya çıkan müzik ise sonsuzluk izlenimi veriyor.

 

İlk albümleri “Displaced” ile BBC tarafından o yılın en başarılı caz albümü ödülü ile haklı olarak taçlandırıldı. 2008’de bunu ikinci çalışmaları “Loud, Louder, Stop” takip etti. Her ne kadar bu albüm ödül almasa bile bence ilk albümün bıraktığı başarılı konumu müzik olarak bir üst seviyeye taşıdı. Bu sürdürülebilirlik üçüncü albümleri “Radio Silence” ile devam etti. Sanatsal ve doğrudanlık altyapısı üzerine kurgulanan bestelerin ulaştığı kitle de ona göre geniş oldu. Sadece cazseverler ile kalmayıp rock ve popüler müzikseverlere ulaşmayı başaran üçlü, her çalışmaları ile çıtayı yükseltti. Bunun sonucu olarak doğan beklenti ise her seferinde fazlasıyla karşılandı.

 

Grubun Naim müzik firmasından çıkan en son üretimleri “The Face of Mount Molehill” ulaştığı atmosfer aşina olduğumuz bol ritmik bolluk ve melodik cazibe. Brian Eno ile yaptığı başarılı çalışmalardan tanıdığımız Leo Abrahams’ın atmosferik gitar ve ritimsel dokunuş efektleri albüm boyunca fazlasıyla hissediliyor. Temalar üzerine giden üçlü, yakaladıkları her ritmi sonuna kadar kovalıyor ve bunu yaparken de eğlence faktörünü göz ardı etmiyor. Titiz aranjmanlar, üçlünün arasında kurulan duygudaşlık sayesinde dinleyiciye sempatik bir paket içerisinde sunuluyor.

 

Her ne kadar her parça aynı kuvvette olmasa bile, bir araya gelip oluşturdukları yapı oldukça sağlam. Pozitif bir çatı altında Neil Cowley, bağdaşık, dikkatle işlenmiş ve kavramsal bir müzik yapısı sunuyor. Ulaşılabilir müziği hedefleyen üçlü kanımca bunu fazlasıyla başarıyor. Müziklerini dinlerken hem caz, hem popüler, hem ritmik, hem sert, hem de yumuşak melodilere sizi savuruyor. Bu kadar farklılık sunabilen çok fazla ekip yok ortalıkta. Neil Cowley’nin tanımladığı gibi, müzikleri “hem yürek hem de ayaklar” için.

 


 

On beş dakikayı aşan dört özgü besteden çıkan enerji dozajı yüksek bir müzik

 

Peter Evans belki de en üretken caz sanatçılarından biri. 2007’den beri kendisini ikili, üçlü, dörtlü, beşli ve solo, kısacası aklınıza gelebilecek her türlü ortak çalışmada dinleme fırsatı yakaladık. Özellikle Mostly Other People Do The Killing ekibi ile oldukça heyecan verici çalışmalara imza attı.

 

Sanatçı bu defa Zebulon adlı üçlüsü ile kulaklarımızı şenlendiriyor. Üçlünün adını taşıyan bu ilk çalışma kesintisiz iki gece kayıt sonucu ortaya çıkan enerji dozajı yüksek bir müzik oluşumu. Adını Brooklyn’de artık var olmayan bir caz kulübünden alan albümün baş mimarları Peter Evans (trompet), John Hébert (bas) ve Kassa Overall (davul). On beş dakikayı aşan dört özgün besteden oluşan albüm, farklı caz stili ile çağdaş müzik severlerin kulaklarını kavrayacak nitelikte. Aklınıza gelebilecek tüm caz tarzları ustalıkla bir araya getirilip tek bir vücut haline bürünüyor. Ortaya çıkan stil bozuk bir bileşenden öte sağlam, uzun süre var olabilecek bir organizma yapısına sahip. Peter Evans’ın kendi müzik firması More Is More’dan çıkan bu ikinci albüm cazın derinliklerine yapılan bir serüven tadında.

 

 

Klasik bas-trompet-davul dünyasının önceden ayak basılmayan bölgelerini irdeleyen üçlü tam bir ritim ordusu. Melodi, esnek doğaçlama ile işlenirken, girift kompozisyonlar ile bir araya getiriliyor. Bu albümde deneysellik, teknolojik mucize ve garip müzikal macera yok. Öte yandan üzerine sıkı sıkı düşünülmüş, kafa yorulmuş besteler de yok. Aksine kendini bırakma, boşlukta salınma ve hatta uçma hissiyatı var. Katkısız birbiri ile vuruşan ritimler bir keşmekeş izlenimi vermeye meyilliyken bir anda enerji ve heyecan pompalayan atmosfere dönüşüyor. Uzun doğaçlama imkânları ile bezenmiş olan Zebulon her caz severi memnun etme çabasında. Günün sonunda bu çabanın boşa harcanmadığı da aşikâr.

 

Dışarıdan baktığınızda önünüzden kontrolsüz giden bir caz treninin geçiyor hissedebilirsiniz, oysa trenin içinde yaratıcılık ile patlayan bir ritimsel şölen yatıyor.

 


 

Ay Tanrısı`nın eşi Nikkal`e Ağıt

 

Yaklaşık 4.300 yıl önce, Akdeniz’in kıyı sahil kasabalarından biri olan Ugarit’te (şimdi Suriye sınırları içerisinde), adı ne yazık ki bilinmeyen bir besteci Nikkal için bir ağıt besteledi. Ay Tanrısının eşi olan Nikkal için bestelenen bu ağıt, çok dikkatli bir şekilde taş bir tablete yontulmuş.

 

Bu dünyamızda var olan en eski beste

 

Tablet 1950’lerde keşfedilmesine rağmen ancak Berkeley profesörlerinden Anne Kilmer tarafından 1970’lerde çözülebildi. Önceden araştırdığı Babil yazıtlarında edindiği tecrübeler sayesinde, tablette yer alan bazı müzik işaretleme sistemlerini çözebilen profesör karşılaştığı sonuç karşısında hayrete düştü. Rica söz konusu tablette sadece bir beste olmayıp aynı zamanda antik bir enstrüman olan lirin 4.000 yıl önce nasıl akort edilebileceğine dair açıklamayı da çözdü. Ayrıca söz konusu bestenin bugünlerde bile kullandığımız yedi nota ölçeğinde yazılmış olduğu keşfedildi.

 

Enteresan bir şekilde Profesör Kilmer söz konusu besteyi tek tek, nota nota bir araya getirdi. Böylece 3.400 yıllık kayıp olan bu beste tekrar insan kulağı ile buluştu.

 

Milattan önce 2.300 yılında Mezopotamya’ya göç eden bir topluluk tarafından kullanılan Hurrian - Babil dilinde yazılan bestenin gerçek nakaratlar ne yazık ki tam belli değil. En belirgin olan özelliği adının “Nikkal’a Ağıt” olması ve içerisinde “En Çok Onu Yüreğimde Seviyorum,” sözleri geçmekte.

 

“Nikkal’a Ağıt” pek çok modern sanatçı tarafından yorumlandı. Bunların başında müzikolog Richard Crocker ve Suriyeli piyanist Malek Jandali’de yer almakta.

 

Ugarit Krallığı`nın hükmettiği alan günümüzün Lazkiye kentinin kuzeyinde ve güneyinde sahil boyunca uzanan dar bir ovayı ve bölgeyi Asi vadisi ile iç bölgelerden ayıran, Suriye Alevileri’nin kutsal dağı Cebel Ansariye`nin yamaçlarını kapsamaktadır. Bu alanın, kuzeyde yerel mitolojide tanrı Baal`in yaşadığı yer olan Cebel Akra Dağı’nın yüksek kayalıkları ve güneyde de ovanın deniz ile yalıyar arasında boğulup kalmış olması, 2000 kilometrekareyi hiçbir zaman aşmamış bir çevrenin doğal sınırlarını çizmektedir.

 

Günümüzde Ras Şamra olarak bilinen Ugarit kenti adı ilk olarak Ebla Arsivleri, Tell-el Amarna mektupları ve Boğazköy`de ortaya çıkarılan Hitit yazılı belgelerinde görülmüştür.

 

Lazkiye kentinin 10 kilometre kuzeyinde ve sahilden yaklaşık 1 kilometre uzakta yer alan Ras Şamra höyüğü 1929 yılında bir rastlantı sonucu keşfedilmiş ve höyüğün ana yerleşim merkezi yine aynı yıl Claude F. A. Schaffer başkanlığında Fransız bir ekip tarafından kazılmaya başlanmıştır. 1939 yılına dek süren çalışmalar II. Dünya Savaşı ile kesintiye uğrasa da 1948`de yeniden başlar. 1972 yılında H. Contenson tarafından yürütülen kazı, 1975`ten itibaren ise Marguerite Youn idaresinde devam etmektedir.

 

Zekeriya S. Şen

Cazkolik.com / 17 Şubat 2014, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Zekeriya Şen

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.