Müzik şirketleri için ticari başarı ön planda olunca titizlik ve yaratıcılığı ön planda utan ECM gibi firmalar sistemde mevcut akıma karşı yüzmeye çalışıyorlar

Müzik şirketleri için ticari başarı ön planda olunca titizlik ve yaratıcılığı ön planda utan ECM gibi firmalar sistemde mevcut akıma karşı yüzmeye çalışıyorlar

Doğal olarak “ticari başarı” bir müzik şirketi için her zaman ön planda olmuştur. Bunu sağlayabilmek için ise kitlesel taleplere boyun eğip, herhangi bir çizgiye ve kişiliğe sahip olmamak gerekiyor ki bu klasmana uyan birçok müzik firması günümüzde mevcut. Ana hedef “ticari başarı” yani kitlesel tüketim olunca, söz konusu üretimin sunumu, kalitesi her zaman ikinci plana atılıyor. Hâlihazırda mevcut olan ve yeni çıkan birçok müzik firması bu basmakalıp sınırlamalar içerisinde var olmaya çalışıp ticari başarı sağlamaya çalışıyor. Oysa özellikle Almanya’dan çıkan belli başlı niş müzik şirketleri mevcut olan akıma karşı yüzerek harikalar yaratıyor. Bunların arasında en dikkat çekeni ise titizliğin adresi olan ECM (Edition of Comtemporary Music / Çağdaş Müziğin Edisyonu) adlı şirket.

 

 

Her şey 1969 yılında genç bir Almanın ilhamı ile başladı. Manfred Eicher adlı bu genç, Berlin Müzik Akademisi`nden mezun olduktan sonra, çeşitli orkestra ve oda müziği kayıtlarında yapımcı asistanı olarak görev aldı. Bu süreç zarfında klasik müzik kayıtlarına gösterilen titizlik ve detaylı çalışmayı yaşayıp hayran kaldı. Aynı detaycı, titiz ve duyarlı çalışmanın caz müziği kayıtlarında gösterilmesi gerektiği düşüncesiyle Eicher, biraz borç alarak ECM müzik şirketini hayata geçirdi. Müzik galaksisinde özgür cazdan, doğaçlamaya, oda müziğinden, çağdaş klasik bestelere, yaylılardan, nefeslilere, sofistike müzikten senfonik bestelere kadar çok geniş bir uzay yaratan ECM’in ilk üretimi 1969 yılında Amerikalı Mal Waldron’un “Free At Last” (ECM 1001) ile geldi ve şirket çok kısa sürede Avrupa caz dünyasının en önemli söz sahiplerinden biri oldu. Geçmişten daha çok geleceği kucaklayan ECM, caz dünyasının efsane isimleri Keith Jarrett ve Chick Corea ile ilk meyvelerini vermeye devam etti. Bilhassa 1975 yılında çoğu müzik şirketinin göze alamayacağı ticari bir riske girerek Keith Jarrett’in “The Köln Concert” adlı doğaçlama piyano çalışmasını piyasaya sürdü. Albüm tüm tahminleri alt üst ederek günümüze kadar 4 milyon gibi inanılmaz bir satış grafiği sağladı ve halen solo piyano için basılan çalışmaların arasında en çok satan özelliğini korumaya devam ediyor.

 

Müzik piyasasının nadide bağımsız şirketlerinden biri olan ECM’nin arkasında bir ordu çalışanı olduğu düşünülse bile aslında 10 kişiden az bir ekip mevcut. Ağırlıkta tüm kayıtlar Oslo’da yer alan Rainbow Stüdyosu’nda kaydediliyor. Yetenekli ses mühendisi Jan Erik Kongshaug ile birlikte Manfred Eicher şirketten çıkan her albümün birebir prodüktörlüğünü üstleniyor ve böylece sürdürülebilir kalitesini devam ettiriyor. Her albümde en mükemmel sesi arayan Eicher, bundan dolayı birebir işin içinde yer alıyor. Günümüzde mevcut olan diğer tüm müzik şirketlerinin üretimlerine kıyasla ECM her zaman müzik kalitesi ile ön sırada yer almayı başardı. Her üretimini dinlediğinizde resmen sanatçının yanınızda çaldığını, uzanıp ona dokunabileceğinizi hissediyorsunuz. Şirketten çıkan ürünlerin ses kalitesinden öte bir önemli özelliği ise; titiz, aşırıya kaçmayan, kendine özgü gösterişsiz albüm kapakları. Böylece şirket görselliğin yanı sıra sanata ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Sadece bu özelliğinden dolayı şirketin her üretimi ayrı bir sanat eseri olarak değerlendiriliyor. Resmen bu titizliği ile ECM işitsel ve görsel anlamda müzik dünyasında bir çığır açtı.

 


Ağırlıkta caz müzisyenleri ile çalışan ECM, cazın her şey olabilirliği üzerine müziksel bir mimarlığı benimsiyor. Klasik tarzlar arasındaki sınırları kaldırıp mevcut olan tüm tarzları kucaklayarak mutlak doyum sağlayan ECM, 38 yıldan beri her zaman uzun vadede çatısının altındaki sanatçılar ile çalışmayı hedefledi. Bunun en büyük örneği ECM ile 61 albüm kaydeden Amerikalı caz ilahı Keith Jarrett ve 21 albüm kaydeden Norveçli saksafoncu Jan Garbarek.

 

 

Şirketin bir diğer en büyük özelliklerinden biri keşfetmeye açık olan müzik ruhlarına sunabileceği çok geniş bir katalogunun (Keith Jarrett, Jan Garbarek, Chick Corea, Gary Burton, Bill Frisell, Art Ensemble of Chicago, Terje Rypdal, Bobo Stenson, Pat Metheny, Dave Holland gibi sanatçılar sadece bir kaçı) olması. A.K. Müzik sayesinde bizlerde bu kataloğa kolaylıkla sahip olabiliyoruz. Daha da hoş olan bir unsur ise, belirli zaman sonra ECM’nin efsanevi kitapçıklarının Türkçe olarak basılacak olması. Bunun ilk örneği ise Kayhan Kalhor (Kemençe), Erdal Erzincan (Bağlama) ve Ulaş Özdemir (divan bağlama) üçlüsünün kaydettiği ve çok özel fiyata Türkiye’de satılan “The Wind” (rüzgâr) albümü.

 

Eğer dünyamızın en ilgi çeken, heyecandan nefesinizi kesen diyarlarına müziksel bir yolculuk yapmak isterseniz, mevcut sınırları ve müzik şirketlerini aşan ECM’nin geniş kataloğundan bir çalışmayı seçin ve kendinizi müziğe bırakın. Kulaklarınızın bedeninizden ayrılıp melodilerle seyahat etmesini yaşayın, inanın pişman olmayacaksınız. Zira ses evrenine yapılan maceraperest serüvenlere meydan okuyan ECM’nin çalışmaları zaman ve sükûnet kadar yakalanamaz, ruhani ve derin, düşünmeye yönelik ve şeffaf, ilham kaynağı ve şüphesiz her müziksever için gerekli.

 

Zekeriya S. Şen

 

Cazkolik.com / 08 Kasım 2013, Cuma

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Zekeriya Şen

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.