Dinlemekte olduğunuz müzik caz piyanisti Ülkem Özsezen`in yeni albümü "Ghost`s Note"dan alınma "HR 57" isimli parçasıdır.
"Caz akışkan bir müzik türüdür ve İstanbul caz sahnesi de müzikleriyle, genç ve tecrübeli caz müzisyenlerinin bir arada verdiği konserleriyle, yeni açılan cafeleri, performans mekanlarıyla Türk caz dinleyicisi için pek çok seçenek oluşturuyor ve bir çok yeni oluşuma sahne oluyor" diyen New York Times muhabiri Susanne Fowler İstanbul`un canlı caz ve müzik ortamına gazetesinde dikkat çekiyor.
Yazısında ilk olarak ünlü caz müzisyeni Yahya Dai ile konuşan muhabir Bilgi Üniversitesi`nin endüstriyel dekorlu Tamirane sahnesindeki Pazar öğleden sonrası performansını izleyerek Pazar ikindisinde caz dinleyip, bira içen, yemek yiyen dinleyicileri gözlemliyor. Ardından Dai ile konuşan muhabire Dai`nin söyledikleri ise ilgi çekici; "Siz İstanbul`da ki caz ortamının geliştiğini ve büyüdüğünü düşünüyor olabilirsiniz ama dinleyici bazında aynı şeyi söylemek mümkün değil." Dai`nin İstanbul`a ilk kez 1981 yılında 17 yaşındayken geldiğini belirten Fowler, Dai`nin sözleriyle o günleri şöyle nakletmiş; "Yıl 1981 idi, bir gün radyoda bir şarkı duydum ve içimden `aman allahım, o çalan ne öyle` dedim. Çalan Grover Washington Jr. "Winelight"ı idi, bunu hiç unutamam." Şimdi ise elbette Yahya Dai genç Türk müzisyenlere çaldığı enstrümanla ilham veren biri artık.
Dai ile söyleşisine kaldığı yerden devam eden muhabir ünlü saksofonistimizin sözlerini aktarıyor; "Gençler elbette caz hakkında daha meraklı oluyorlar ve şimdi artık çok genç müzisyen varama maalesef hepsinin çalabileceği yeterli sayıda mekan yok. Ben yıllar önce Ankara`dan ilk İstanbul`a geldiğimde aynı klüpte haftada bir kaç kez çıkabiliyorken şimdilerde bu nerdeyse ayda bire kadar düştü."
Yahya Dai`nin ardından bu kez, geçen hafta Borusan Müzik Evi`ndeki Selen Gülün konserine uzanan New York Times muhabiri Cazkolik olarak bizim de Selen`le yaptığımız detaylı bir söyleşiyle duyurduğumuz konser izlenimlerini ise okurlarına aktarıyor; "İzleyenler geçen Cuma gecesi caz piyanisti ve besteci Selen Gülün İstiklal Caddesi üzerindeki Borusan Müzik Evi`de müzisyenin son albümünden çaldığı parçaları dinlediler."
"Ahududu renkli mini elbisesi ve yüksek topuklu siyah ayakkabıları içindeki Selen Gülün, müzikal söylemini erkek egemen çoğunluğun domine ettiği bir dünyanın basmakalıp yapısı içinde kendi ayakları üzerinde durmayı başardı." New York Times muhabirinin sırf bu gözlemi dahi içinde yaşadığımız ortamın farklı bir gözle ne denli çekici anlatılabileceğini bize gösteriyor. Yaşadığımız müzikal ifade karmaşasının içinde notaları ve hayatları birbirinden ayırdetmeye çalışırken sevgili Selen Gülün ve benzeri isimlerin aslında neyi başardıklarını bu cümleler bizi kendimize getirip yeniden hatırlatması bakımından ne kadar önemli bir bakışı tasvir ediyor.
Gülün`le konuşan muhabir söylediklerini aktarmış; "Ben, 1996 - 98 yılları arasında caz eğitimi için Amerika`ya gitmiştim zira caz açısından burada yapacak şeylerim sınırlıydı, fazla bir şey yoktu..." Boston`da Berklee College of Music`deki eğitiminden sonra Bilgi Üniversitesi`ne dönen Gülün şimdi piyano öğretiyor ve eski öğrencilerinin bir çoğu şu anda onu burada izliyorlar.
"1998 yılında bir sene içinde sadece 12 konserde kendi müziklerimi çalabiliyordum, geçen yıl sadece Ekim ayında tam 12 konserde çaldım.Bu benim için çok iyi, buna rağmen ben tek bir örnek sayılmam, davulcum bir gecede iki ayrı yere çalmaya gittiğini bilirim. Artık bir çok yeni albüm yayınlanıyor. Giderek artan oranda kayıt yapan yeni bir nesil var artık. Ben, şimdi 39 yaşındayım, on yıl önce insanlar daha öğrenciyken kendi işlerini üretmeye, müziklerini yazmaya başlamışlardı. Sadece geçen yıl bu insanların tam 10 yeni albümünü satın aldım."
Genelde iyimser bakış açısına sahip olduğunu kabel eden Gülün şöyle devam ediyor; "Eğer bizden önceki nesilden müzisyenlerle konuşursanız karamsar olduklarını görürsünüz. Bizim çaldığımız gibi çalmayı istemiyorlar. Öyle çok para konuşan insanlar da değiliz, sadece kendi müziğimizi çalmak istiyoruz. Bütün bu açılan yeni yerler genç nesile bu anlamda kendi müziklerini çalabilmeleri bakımından fırsat yarattı."
Gülün ile konuşmalarının ardından bu kez Önder Focan`ın Nardis, İlhan Erşahin`in Nublu veya Babylon gibi haftada en çok canlı caz çalınan yerlere doğru uzanan Fowler saydığı isimler gibi başat mekanların yanısıra Selen Gülün`ün de ara ara çaldığını belirttiği Alt gibi canlı caz müziğine sahnesinde yer veren ama çok küçük, insanda klostrofobik etki yaratan yerlerin varlığından da bahsediyor.
Alt`ın sahibi olan Volkan Burç ile konuşan muhabir Burç`un canlı caz müziği çalmaya sahnesinde niye karar verdiğini kendi sözleriyle bize şöyle aktarmış "Müziği seviyorum ama dahası müşterileri seviyorum çünkü onlar iyi düşünüyorlar."
Son ayların popüler caz mekanlarından Cezayir`den de bahseden muhabir işletmenin ortağı Fatih Arıman ile konuşmuş, Arıman`ın sözleriyle Cezayir üç ay önce mekanında Salıdan Cumartesiye caz çalmaya karar vermiş. Galatasaray`daki işletme giriş ücreti de istemiyor. Peki niye diye sorarsanız eğer Fatih Bey niyesini şöyle açıklıyor; "Niye mi? bunun bir çok nedeni var, caz müzisyeni olan bir çok iyi arkadaşım var ve kişesel olarak ben bu müziği seviyorum." Böyle söylemesine rağmen aslında İstanbul`da caz klübü işletmenin zor olduğunu ekleyen Arıman "Çünkü İstanbul`da çok caz dinleyicisi yok" diyor. Muhabir Arıman`ın sözlerini gözlemleriyle destekliyor; "Gerçekten o akşam, Cuma günü saat 23 civarlarında Timba De Ornelia latin caz triosunun dans edilebilir müziğine rağmen sadece üç masa doluydu..." Fatih Bey`in söylediğine göre klübü destekleyen restoranmış ama yine de umutlu Fatih Bey çünkü izleyicinin artacağına inancını yitirmemiş, yitirmiyor...
Diğer yerlerin daha karışık bir müzik performansı içerdiğini belirten muhabir Borusan`ı örnek veriyor gözlemlerine, aslında klasik müzik çalan bir mekan olmasına rağmen sahnesinde her Cuma caz konserine yer verdiğini, bazen bunu Cumartesileri de tekrarladıklarını belirtmiş.
Borusan Müzik Evi`nin yöneticisi Yağız Zaimoğlu ile konuşan muhabir Yağız Bey`in sözlerini şöyle özetlemiş; "Biz biraz farklıyız, bir kere gece klübü değiliz, kesinlik bir caz klübü de değiliz." Borusan`ın bulunduğu konumu Soho`ya benzeten Yağız Bey "Bizim için burada caz konserleri düzenlemek kaçınılmazdı, genç bir kitleye dokunmak zorundayız." diyerek içeriklerini netleştiriyor.
Beyoğlu ve Galata çevresindeki caz mekanları seyahatinde rotasını İKSV`nin yeni yeri Salon`a çeviren Fowler Salon`u samimi bir yer olarak tanımlıyor. Mekanın eklektik tarzından bahseden yazının devamında Salon`da Amerika ve İngiltere`den caz müzisyenleri yanında folk ve alternatif müziklere de yer verdiklerini ekliyor. Salon`a kadar gelmişken haklı olarak İKSV`nin amiral gemisi caz festivali konusunda bir kaç şey söylemek mutlaka gerekli diyerek festivalin yönetmeni Pelin Hn.`a da uğrayan Fowler gelecek senenin ses getirecek etkinlik müjdesini belki de İstanbul basınından önce Opçin`in ağzından almış. Festival yönetimi bu yıl Miles Davis`in ölümünün yirminci yılı nedeniyle büyük bir tribute konser planlıyormuş.
"Seksenli yılların başında, henüz daha caz festivali yokken düzenlenen caz konserleri izleyiciden büyük ilgi görüyordu. İzleyicinin böyle konserlere karşı duyduğu ihtiyaç o zaman çoktu, şimdiki gibi insanlar konserlere doymuş durumda değildi..." diye yazmış Pelin Hn. Fowler`a gönderdiği e-mailde.
Yazının sonlarında Burhan Öçal, Okay Temiz gibi Türk müziği motiflerini caza başarıyla yerleştiren ustalardan da bahseden New York Times muhabiri bir yandan gelişen genç caz nesline bizatihi isimleriyle atıfta bulunarak değinmeyi ihmal etmiyor. Alp Ersönmez, Ferit Odman gibi önemli genç müzisyenleri anımsatırken Meltem Ünel`in sesini de Nina Simone`a benzeterek ilgi çekici gözlemlerle süslediği yazısını sonlandırıyor.
Cazkolik.com / 21 Şubat 2011, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.