Farkettikçe çeken, çektikçe labirentlerine iten ama kaybolmana izin vermeyen bir müzik

Farkettikçe çeken, çektikçe labirentlerine iten ama kaybolmana izin vermeyen bir müzik

Sakin bir mekânda oturduğunuzu hayal edin. Sadece siz ve karşınızda lavabo benzeri bir cisim. Bu cisme damlayan bir ritim haznesi. Önce tekil olarak damlayan ve size ilk başta anlam vermeyen bir ritim. Daha sonra ortaya çıkan farklı ritim haznelerinden damlayanlar ile birlikte beden bulan bir anlam. Siz yine tek başınıza o mekânda bakıyorsunuz, konsantre olmuş kulak kabartıyorsunuz. Bir sonraki hazne nereden fışkıracak ve mevcut olan yapıya ne katıp onu nerelere sürükleyecek. Dışarıda size bakan anlam veremiyor zira bu kişisel bir evren. Herkes kendi söküğünü dikmesi gereken bir düzen. Siz hâlâ tek başınıza büyülendikçe kulağınız kabarıyor, kabardıkça ruhunuz mest oluyor. Müziği bir doğal habitat olarak düşünün ve içerisinde yeşeren müzik ruhları olan biz dinleyiciler. Aramızdaki bağlantıyı kuran ise organik teknoloji.

 

GoGo Penguin’in müziği böyle şeylere kâdir benim için. Sanki dinlerken sadece bana çalışıyorlar, bir nota arası kalmış ritim sadece bana özel, benim fark etmem için oraya yerleştirilmiş. Fark ettikçe seni çeken, çektikçe müzik labirentlerine iten ama asla kaybolmana izin vermeyen bir müzik.

 

En sonda yazmam gerekeni başta yazayım. Gogo Penguin ilk albümlerinden beri kendilerini yakından ve severek takip ediyorum. Beni etkileyen bir unsur var müziklerinde, muhtemelen o belirsizliğin, kopuşun en son ana kadar özelliğini koruyup sonra sarmalanması. Grubun üçüncü çalışması olan “Man Made Object” öncelikle elektronik ritimler kurgulanarak yoğrulmaya başlanmış. Daha sonra klasik caz normları ile mayalanıp grubun kendine özgü doğaçlama stili ile pişiriliyor. Baterist Rob Turner, basçı Nick Blacka ve piyanist Chris Illingworth eşit düzeyde kendilerini gösterme imkânı yakalıyor her beste süresince.

 

Gondwana müzik firması ile çıkarttıkları iki çalışmadan sonra Blue Note’un kanca attığı ekip müzikleriyle hem klasik cazseverlere hem de kendi jenerasyonlarına hitap edebiliyor. Son dönemlerde genç müzikseverlere cazı sevdirme çabaları göz ardı edilemeyecek boyutlarda. Bunun başlıca mimarları Flying Lotus, elbette Robert Glasper ve Kamasi Washington. “Man Made Object” nabzı yüksek bir çalışma, her ne kadar ‘Initiate’ ve ‘GBFISYSIH’ gibi nispeten yavaş besteler de bile o nabzı yakalamanız mümkün. Piyanonun öncülük ettiği eserler gelenekselliğe bulanıp ileriye doğru atılıyor. Taze ve nefes açıyor. Damlayarak açılan bu ritimler tüm heybeti karşısında müzikseverin şüphesiz kulak kabartmasına vesile oluyor.

 

Deli fişek gibi koşuşturmanıza gerek yok, müzik size aheste aheste ulaşıyor, yeter ki sabırlı olun. Yaratıcı manevralar ve virajlar sayesinde kalıplaşmışlığın ötesine süzülen bir yelken. “Fanfares” den alınan klasik dokunuşlar “v2.0” deki elektronik unsurlarla birleşerek tezgâha servis edilmiş. Benim için 2016’nın en iyileri arasında, kendi özellikleri ve dünyası ile yer alacak bir çalışma.

 

Zekeriya S. Şen


Cazkolik.com
/ 22 Mart 2016, Salı

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Zekeriya Şen

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.