Festivalin as kadrosundan gitarist John McLean (Foto: Emre Durmuş)
Hani dünya kupası bitti, kupanın öne çıkan oyuncuları hâlâ konuşuluyor ya, herkes takım kuruyor vs. ben de bizim caz festivali hakkında böyle bir grup kursam kimi seçerim diye kendime sordum, buyrun listem burada; Vokalde Kurt Elling, piyanoda Fred Hersch (festivalin ennn güzel konseriydi), basta Derick Hodge (Dave Holland`a rağmen), davulda tartışmasız Eric McPherson (Zakir Hussain`in baget kullanan hali, inanılmazdı), trompette Fabrizio Bosso/Christian Scott (eşit derecede), klarnette Emilie Parisien (sadece çalma tutkusu bile seçmek için yeterli), saksofon yok (Tore Brunborg bile yok), gitarda John McLean (abiye hürmetler), perküsyonda tabii Zakir Hussain. Kalabalık bir sahne oldu. Elbette herkesin kurduğu takım farklı olur, bu normal ben kendi takımımı böyle kurardım. Şimdi bitirmeden bir daha baktım da kimi gitarda niye Julian Lage değil diyebilir, o da güzel konserdi, yalan yok ama tercihlerimden memnunum :)
Stanley Clarke`ın mesajı.
Festival temposundan son dönem çıkan yeni çalışmalara yeterince kulak veremedim, özellikle merak ettiklerim arasında Stanley Clarke`ın yeni albümü "The Message" vardı. İlginçtir, kapak fotoğrafındaki müzisyen yerleşimi albümdeki müzik hakkında fikir veriyor, Clarke gençlerle yeni şeyler deniyor, elli yılı aşan inanılmaz kariyere sahip usta sanatçı farklı mahallerdeki müziklere kulak kabartıyor. Aslında, `straight` ve `fusion` caz onun kendi bahçesi, on yıllardır bu bahçede çalıp söylüyor, şimdi fusion ve ötesine geçmiş durumda. Yanına genç neslin dahi isimlerinden sintici Cameron Graves (ki onu Kamasi Washington`ın Beykoz Kundura konserinden hatırlıyoruz), piyanist Beka Gochiashvili ve davulcu Mike Mitchel`ı alan Clarke işi iyice `progressive` alana dökmüş. Clarke gibi biri yeni birşey yapmadan hayatın keyfini sürebilir, yılın çoğunu turne ve konserlerde geçirebilir ama o riske giriyor, farklı şeyler deniyor ve elbette gördüğü saygı da artıyor.
Kamasi Washington`dan kutsal albümler.
İçlerinde benim de olduğum kalabalık bir cazsever grubu Amerikan cazında son 30 yılda ortaya çıkan önemli isimlerin başında Kamasi Washington`ı sayacaktır. 37 yaşındaki sanatçı caz tarihinin büyük figürleri kadar etkili ve önemli bir isim olmayı başardı. Bence "Epic" albümü sadece 2010 sonrasının değil, tüm caz tarihinin önemli albümlerinden biri olmayı hakediyor. Bu hakkı verenler de az değil. Meseleye sadece tarih penceresinden bakarsak ikibin sonrası albümleri kalıcı olmayanlar arasında tasnif etmek doğru olmaz. Kamasi "Epic"in ardından bu yıl bir büyük albüm daha çıkardı; "Heaven and Earth". Suyun üzerinde duran, dünyevî olmayan görünümüyle altmışların spiritual döneminden, Sun Ra, Coltrane, tüm o uzakdoğu işleri, black spiritual tavırlar, kozmik dalgalanmalar arasında yeni bir neslin lideri gibi görünün Kamasi Washington giydiği Afrika kökenli tasarımlardan oluşan kıyafetlerle de hem müziğini hem inandıklarına phayli sağlam resmetmeyi başarıyor. "Epic"ten sonra yeni albümü ne kadar kuvvetli bir müziği olduğunu dövme gibi sabitliyor. (Başlık ne demek derseniz Mojo dergisinin son sayısındaki yazının başlığı, okumanızı tavsiye ederim)
Kamasi`nin seçtikleri...
Kimin mi? Yukarda adı geçen Kamasi Washington`ın. Mojo röportajı iyi malzemeye sahip. Kamasi`nin kariyerini şekillendiren 5 albüm diye verdikleri albüm isimleri önemli. Müziklerin farklılığı dikkat çekici. 1964 tarihli Art Blakey and the Jazz Mesesengers efsane kaydı "Free for All" mesela, bu albüm sayesinde Wayne Shorter ve Lee Morgan fanı oldum diyor. 1970 tarihli John Coltrane albümü "Transition"ı 1996 yılında Hollywood`daki Tower Records`dan satın alıp eve gelip dinlediğimde resmen ağlamıştım diyor. Igor Stravinsky`nin "Symphony of Psalms"ı da üzerinde önemli etkisi olan müziklerden. "The Epic" albümümdeki koro ve yaylı bölümlerini hayal ederken bu albümdeki müziği düşünmüşümdür hep diyor. Ali Ekber Khan`ın "Legacy" albümü de öyle. Özellikle müzikoloji okurken ana eksenimdeki albümlerden biriydi bu kayıt diyor ve son olarak Slum Village`ın 1997 kaydı "Fan-tas-tic"te bu farklı yönelimdeki hip hop albümünde JDilla`nın enstrümental kullanımı bana çok yakın gelmişti. Ritm, armoni ve sample kullanımı bakış açımı değiştirmeme neden olmuştu. Şimdi gel de bu albümleri dinleme.
Kylian Mbappe kupayı kucaklayanlar arasında
Dünya kupasının başladığı ilk hafta sonu futbol maçı seyretmenin güzellemesini yapmış, son dönemin en beğendiğim genç oyuncusu Kylian Mbappe`yi öne çıkarmıştım. Açıkçası, kupa 25. İstanbul Caz Festival`ne denk geldiği için sonraki maçların hiçbirini izlemedim, yerine inanılmaz konserler izledik, festival günlüğünde hepsini yazıyoruz. Ama dün (pazar) kupa finalini kaçırmadım tabi. İspanya`yı ilk maçında beğenmiştim ama kupayı Fransa aldı. Bugün herkes kupayı aslında Afrika`nın kazandığını söylüyor ki doğru. Tüm maçları izlemediğim için Mbappe hakkında fikir belirtecek değilim ama genç futbolcunun önemi takımdaki arkadaşlarıyla birlikte daha da artacak. Sahadaki oyuncuların tamamına yakınının göçmen çocukları olmasının anlamını Fransa Zinedine Zidane döneminden beri tartışıyor. LePen ve şürekâsının durumdan hiç hoşnut olmadığı malum, işte, bu zafer asıl onlara karşı kazanılmış bir zafer.
Buraya başka kimlerle geldi? (Fotoğraf: Leyla Diana)
Yeni biten festivalle ilgili sohbet bitmez. Yazacak, öne çıkarılacak çok isim var, hepsini tek tek yazması zor ama ben hakkımı Fred Hersch Trio`dan davulcu Eric McPherson hakkında kullanmak istiyorum. Konser izlemenin artısı müzisyenleri yakından gözlemenin avantajı. 24 ayar altın değerindeki konserin gram hassasiyetli vuruşa sahip adamı McPherson inanılmazdı. Enstrümanlar giderek ressamların zengin renk paletine dönüşmeye başladı. Bu durum özellikle davulda bariz. Davul takımı belki fazla değişmiyor ama ziller ve bagetler ayrı alem. Kimi türlü çeşitli perküsif mini şeyler getirir, kimi zillerin üzerini bir şeyler takar takıştırır ve hepsinin müziğe katkısını açık seçik duyarsınız. McPhreson da böyle şeyler pek yoktu ama bagetleri değişikti. Bir ara, istediği bagetin tekini buldu, tekini bulamadı, arandı durdu, yok… Bakındı etti, kaşını gözünü oynattı, hiç memnun olmadı ama yok yok. Değişik bir fırça çifti vardı, onları seçti. Bu son derece zarif ve sevimli adam festivale ve bu notlara damgasını vurdu gitti.
Müthiş bir kadro...
John Coltrane`in yeni albümü "Both Directions at Once: The Lost Album" dünya çapında öyle büyük gürültü kopardı ki aynı dönem yayınlanan Dexter Gordon`ın 1975 tarihli Tokyo konser kaydı resmen gölgede kaldı. Aynı ayarda albümler değil şüphesiz. Coltrane`in adı bile başka gümbürdüyor. Mesela, Bill Evans`ın da arada yeni kayıtları bulunur, yayınlanır, onlar da Coltrane kadar ses getirmez. Bu durumun birden çok nedeni var ama Coltrane`in kaydının bilinmeyen bir kayıt olması çok önemli. Dexter`ın 1975 konseri bilinmeyen bir konser değil, Bill Evans`ın çoğu kayıtları da öyle. "Bulduukkkkk" diye ortaya çıkan kayıtlar meselesi çoğu zaman arşivcileri gıdıklayan bir yayıncılık hilesi, bir satış tuzağıdır. Nitekim, caz tarihini iyi bilen kalemleri takip ederseniz "Both Directions at Once"ın o dönemin işlerinin üzerine bilinmedik şeyler ekleyen bir albüm olmadığını yazdıklarını görürsünüz ama eksik bir sayfanın yerine konması elbette çok önemlidir. Dexter`ın konser kaydıysa tabii ki bilinmeyen bir sürpriz olmasa da Kenny Drew, Niels Henning Orsted Pedersen ve Albert `Tootie` Heath`li kadrosu, saflık derecesi yüksek cümleleriyle başlı başına mücevher kıymetinde. Bilmekte fayda var.
Patti Smith 1979 yılında bir konserde klarnet çalmış.
Bu hafta PUL köşemde Mojo dergisinden çıkardığım üçüncü malzeme Patti Smith röportajından geliyor. Smith`in Boby Dylan`a Nobel edebiyat ödülü verildiği (daha doğrusu Dylan orda yoktu) törende Smith Dylan`ın şarkısını söylemiş meğer, vallahi bilmiyordum, verdiği röportajda bu konu dahil epey şey konuşmuşlar. Törende Dylan`ın "A Hard Rain`s A Gonna Fall" şarkısını söylemiş (yeni biten İstanbul Caz Festivali`nde Kurt Elling de konsere bu şarkıyla başlamıştı hatırlarsınız). Röportajdan anladığım Dylan, Smith`in en sevdiği yazarlardan biri değil ama onun şarkısını sahnede okuması ilginç. Bu öneri geldiğinde en doğru şarkıyı seçmeye çalıştım, söylerken Patti Smith olarak görünmez olmak, sadece şarkı olmak istedim diyor. Bu arada, "Banga"dan sonra yeni bir albüm yapmayı istiyormuş. Bu albümdeki şarkıların bir kısmı kendi tabiriyle "sorun odaklı", bir kısmı da kendi Appalach (Amerika`nın kuzey doğusunda Kanada`ya uzanan dağlık bir bölge) köklerine ait şarkılar olacakmış.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 16 Temmuz 2018, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.