Gonzalo Rubalcaba günümüzün en iyi piyanistlerinden ama kendi kültürünün de temsilcisi

Gonzalo Rubalcaba günümüzün en iyi piyanistlerinden ama kendi kültürünün de temsilcisi

Cuma akşamı (17 Mart) İş Sanat sahnesinde dinleyeceğimiz Gonzalo Rubalcaba, günümüzün en iyi caz piyanistlerinden biri, ama aynı zamanda kendi kültürünün de sağlam bir temsilcisi. Küba ve Amerika caz geleneğini bir arada dokudu ve taze, modern bir bütün haline getirdi. Piyanist daha önce de buralara geldi. Hatta Chick Corea ile bir konserini çok iyi hatırlıyorum. Corea, gerçek bir usta olan Rubalcaba’ya biraz “genç bir arkadaşımız” muamelesi etmişti, hatta ben dayanamayıp saçını okşayacak diye korkmuştum.

 

Oysa Ganzalo Rubalcaba etkilendiği çeşit çeşit müziği kendi müzik mirasının filtresinden geçiren, şaşırtıcı tekniğe sahip bir usta piyanist. Bir Palme d’Or, dört Grammy ödülü olan, on beş kez Grammy adayı Rubalcaba, 1990’da Haden ve Paul Motian’la Montreaux Caz Festivali’nde verdikleri konserin ardından dünya çapında bir sanatçı olmuştu. Cuma akşamı İş Bankası Kültür Merkezi’nde sahneye çıkacak olan Rubalcaba, 2014’te hepimizi bırakıp giden hamisi ve otuz yıllık dostu Charlie Haden’ın anısına çalacak.

 

Çünkü müzik insanlığın ruhudur ve o ruh asla ölmez

 

Gonzalo Rubalcaba 1963 yılında, devrim sonrası Havana’da müzisyen bir ailenin oğullarından biri olarak doğdu. Ailesi ülkenin sanat geçmişindeki geleneklere sahip çıkma özenini ona da aşılamıştı. Gonzalo çocukluğunda Küba müzik mirasını benimsedi. Bunda 2015 yılında ölene kadar aktif müzik yapan babası piyanist Guillermo Rubalcaba’nın, biri piyanist diğeri basçı olan iki erkek kardeşinin rolü vardı. Bir de eve sık sık konuk olan dönemin meşhur müzisyenlerinin: Frank Emilio, Peruchin, Felipe Dulzaides gibi. 1940’lı yıllar ile 70’ler arasında bir yandan da Amerikalı caz üstatlarının zor bulunan kıymetli kayıtlarını toplarlardı: Thelonius Monk, Bud Powell, Oscar Peterson gibi piyanistlerin mesela. Gonzalo yalnızca piyanistleri değil Charlie Parker, Dizzy Gillespie ve Art Blakey gibi Amerikalı cazcıları da çok severdi.

 

 

Oysa başlangıçta davul çalmayı severdi, hatta eğitiminin başlangıcında hem piyano, hem de davul çalışmıştı. Resmi eğitimi ise başlarda tamamen klasik eğitimdi. Dokuz yaşında Manuel Saumell Konservatuarı’nda eğitimine başladı. Sonraları esas enstrümanı olarak piyanoyu seçti 1983’te, yirmi yaşındayken. Havana Güzel Sanatlar Enstitüsü’nden müzik kompozisyonu dalında mezun oldu.
Evet, aslında ona piyanist/besteci dememiz gerekir.

 

O sırada artık Havana’da kulüplerde ve müzikhollerde çalıyordu1980’de Orquesta Aragon ile Afrika ve Fransa turnesine çıktı. 1985’te ise Kuzey Denizi ve Berlin Festivallerine kendi grubu Grupo Projecto ile katıldı. 1980’lerin başı ve ortasında onun ilk kayıtlarını yapan Havana’daki Egrem Stüdyoları oldu. İlk albümleri Inicio (piyano soloları) ve Concierto Negro bugün de bulunabiliyor.

 

1986’da tesadüfen Charlie Haden ile tanışınca yolu açıldı. Haden Bule Note’un başkanı Bruce Lundvall’ın dikkatini Gonzalo’ya çekti. Sonuçta 14 CD ortaya çıktı. Montreux Caz Festivali’nde onun kaderini değiştiren konserdeki grup arkadaşları Charlie Haden ve Paul Motian’dı, yani eski Bill Evans Trio’nun eski üyeleri.

 

O sırada Grammy’ler de gelmeye başlamıştı. Gonzalo Rubalcaba, caz âleminin pek çok ustasıyla birlikte çalıştı. Bugün de çalışmaya devam ediyor. Daha doğrusu artık bir üstat ve başkaları onunla çalışıyor. Artık 2010 yılında kurduğu şirketi SPassion LLV için albüm yapıyor.

 

Sakin bir adam, ama bu kendisine müdahale ettireceği anlamına gelmiyor. “Dengeli olmaya çalışıyorum,” diyor. İstediği kararları verip, özgür olmak için ülkesini terk ettikten sonra ülkesi hakkında suçlamalarda bulunmaması bir ara protestolara, saldırılara yol açmıştı. Miami’ye yerleşmiş fanatik Küba aleyhtarları Castro’yu yerin dibine batırmadığı için, diğerleri de “Ben Komünistim,” demediği için Rubalcaba ile epeyce uğraştılar. Aldırmadı, politik olmaktansa müzikal olmayı tercih etti. Küçüklüğünden beri hasta olduğunu ve çok iyi hastanelerde, çok iyi doktorlar tarafından tedavi edildiğini hatırlıyordu. “Ülkende neler olduğunu bilmelisin. İçinde hep o milliyetçilik de olmalı. Anlatamasan da hissettiğin bir şeydir çünkü. Renkler, sesler, ışık anlayışın, ritm anlayışın, yürümen ve konuşman, kısacası yaşaman seni farklı biri kılar. Ben müziğe hep bildiğim ve hissettiğim her şeyi fırlatabileceğim bir yer gözüyle baktım.”

 

Gonzalı Rubalcaba Küba’da doğdu, sonra A.B.D.’ye gitti ama, yerleştiği memleketten ziyade müziğin insanı oldu hep. ”Farklı üsluplar edinmek, diller konuşmak, Latin Amerikalı müzisyenlerin tipik bir özelliğidir. Söz konusu olan sadece Kübalılar değil. Astor Piazzolla mesleğini geliştirmek için Arjantin’den ayrıldı, Paris’e yerleşti. Geri döndüğünde eleştirildi, çünkü kimse tango ile neler yaptığını anlamıyordu. Ama bugün duyduğumuz tango, yüzde 100 Astor Piazzolla’dır.”

 

Sevin Okyay

 

Cazkolik.com / 15 Mart 2017, Çarşamba

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Sevin Okyay

  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.