ECM gibi büyük bir firmanın iTunes dışında dijital dinleme platformlarında yeralmamasının eksikliğini cazseverler hissede dursun Spotify gibi platformlar genişlemeyi sürdürüyor, dinleme kalitesinde artış yaşanıyor. Bir anlamda, gelecekten kaçış yok! 90`ların sonundan itibaren mp3 dünyayı etkisi altına aldı ama müzisyenler ve ses profesyonelleri sıkıştırma teknolojisi kullanan mp3`lerden memnun olmadı ama artık kaliteli dinleme hizmeti sunuluyor. mp3 yerine FLAC formatlı kayıpsız sıkıştırma yayın dinleten yeni bir servis var, ismi Tidal. CD gibi kayıpsız ses hizmeti veren Tidal`ı ağır ve sınırlı internet zamanında kesinlikle kullanılamazdı ama artık çoğumuz için saniyede 700 kilobit akış zor değil tabii ücreti karşılığı. Tidal`in ekstra ses kalitesi için aylık 20 dolar abonelik ücreti ödemek gerek ve sınırlı ücretsiz sürümü yok! Kullanıcıların yalancısıyım, 25 milyondan fazla müzik, 75 binden fazla müzik videosunu bu kaliteyle dinlemenin farkını hissettiklerini söylüyorlar. ECM`i mi soruyorsunuz? Bu önemli firma Tidal`de de yok, bu sorun nasıl çözülecek bilmiyoruz ama müzikseverler ECM`in devasa kataloguna erişememekten dolayı çok mutsuz. Ya iTunes`dan ya da bizzat albüm satın almak dışında bir seçenek yok! Firmanın telif haklarıyla ilgili haklı yakınmalarını biliyoruz, daha yeni bir üst yetkili ECM`in yakın dönemde kataloğunu dijital dinlemeye açmak gibi niyeti olmadığını açıkladı, demek daha epey zaman var!
- Best Improvised Jazz Solo: Scofield şimdi, Joey Alexander gelecek!
- Best Jazz Vocal Album: Çok bir ince denge var, zamanın ruhu ;)
- Best Jazz Instrumental Album: Virtüöz olmanın yanına ek bir şeyler koyan kazandı. Peter Erskine de koymuş ama yetmemiş!
- Best Large Jazz Ensemble Album: En politik seçim! Darcy James`in hakkı yendi!
- Best Latin Jazz Album: Stüdyo albümü olmamasına rağmen `Çuço`nun kazanması aranın ne kadar açık olduğunu gösteriyor! Irakere`ye sevgiler!!! (Konser müthişşşşş!)
- Best Contemporary Instrumental Album: Snarky Puppy `Aile Yemeği`nden beri silip süpürüyor! "We Like it Here"dan beri sofrayı büyütüyor! Herb Alpert, Steve Gadd ve Chuck Loeb ise birbirini çelmeliyor! Frisell için ise kayıp değil...
Almanların progresif caz ve yaratıcı müziğin önde gelen firması ACT bu yıl 25. yaşını büyük bir şölene çevirmeye hazırlanıyor. 1992 yılında Siggi Loch tarafından kurulan firma özellikle cazın yaratıcı ruhunu önem veren, Avrupalı ve özellikle Alman sanatçıları gözeten bir yayıncılıkla ağırlıklı caz olmak üzere müziğe 500`den fazla albümle büyük katkı yaptı. Yrimi beş yılda devasa bir katalog oluşturan ACT 25. yılını yeni albümlerle kutlamaya hazırlanıyor. Türkiye`de de satışa sunulan albümlerin bir kısmı yayınlandı, bir kısmı yayın sırasını bekliyor. Bu albümler arasında Nguyen Lê Ngô Hông Quang`ın (yakın zaman önce Akbank Sanat dünya müziği konserlerinde izlediğimiz ikili) albümü, Andreas Schaerer`in "The Big Wig", Türkiye`de de sıkı takipçileri olan Victoria Tolstoy`un "Meet Me At The Movies", Julian Roman Wasserfuhr`un "Landed in Brooklyn", Jan Lundgren`in "Postdamer Platz" gibi albümleri yayınlandı ama geride daha çıkmasını beklediğimiz ondan fazla albüm var.
İçinde bulunduğumuz günler caz konserlerine (aslında tüm konserlere) sahip çıkma dönemi. Hayata dair şikayet ettiğimiz çok şey olabilir ama eğer şimdi caz konserlerini doldurmazsak yakında şikayet etmeye hakkımız olmayacak! Böylesi konserlerin -özellikle son dönemde- önceki yıllara göre nasıl daha büyük zorluklar ve organizasyon firmalarını yeteneklere takla attıran ikna kabiliyetleri sayesinde gerçekleştiğini tahmin dahi edemezsiniz. Tüm bu çabalara rağmen yine de büyük bir müzisyen grubunun Türkiye`ye gelmek istemesinde -özellikle Amerikalı müzisyenler arasında- ciddi sorunlar yaşanıyor. Yıllardır İstanbul`da konser veren, İstanbul`u adeta ikinci evi kadar tanıyan pek çok isim bile sanki burayı hiç tanımıyormuş gibi farklı yerlerden teminatlar, ek güvenceler, yemin billah etmeler, adeta kolundan tutup getirmelere kadar varacak abartılar yaşanmaya başlandı. Eğer bu şartlarda gerçekleşen konserleri doldurmazsak ayıp olsun bize! İnanın sonra şikayet etme hakkımız olmayacak.
Caz müziği geçmişi yüzyılı aşan bir müzik, dolayısıyla, her yıl yüzüncü yılını kutlayacağımız bir şeyler, birileri ya da bir takım konular illa ki oluyor. Nerdeyse caz tarihiyle yaşıt olan Downbeat dergisi 2017 yılının ilk sayısı olan ocak ayı kapak konusunda modern cazın başladığı tarih olarak 1917`yi ilan etti, sebebiyse caz tarihinin ilk kaydının o yıl yapılması. Kaydın hikayesini akıcı dille ve ayrıntılı olarak anlatan dergi bu özel konu yanında ayrıca yine 100. yıl kapsamında Thelonious Monk, Dizzy Gillespie, Buddy Rich ve Ella Fitzgerald gibi kimine göre ilk, kimine göre cazın ikinci kuşağı arasında yeralan ikonların da bu yıl yüzüncü yaşlarını kutlayacağını belirtiyor, bakalım yıl boyu bu konularda neler yapılacak! Tabii, bu konuda ilk kayıtların yapılmasının öneminin altını bir kez daha çizmek şart. Eğer bu kayıtlar olmasaydı caz tarihinde gerçekten neler olduğunu, o dönem hangi müziklerin yapıldığını hiç bir zaman bilemeyecektik. Bu sayı ve kapak konusu bu yüzden ayrıca önemli.
1-18 mart tarihleri arasında 24. kez gerçekleşecek İzmir Avrupa Caz Festvali yıllar önce önemli bir tercih yaptı ve tercihinin arkasında kurumsal olarak istikrarla durdu.
Neydi o tercih?
Avrupa Birliği`yle üyelik heyecanının ilk dönemlerinde festival konseptini Avrupalı müzisyenlere odaklayan İKSEV -bir anlamda- Amerikalı starlar olmadan iyi caz konserleri izlemenin formülünü gösterdi. Festival, geçen seneler olduğu gibi bu yıl da Avrupalı caz ustalarını ağırlayan bir program hazırladı ve geçen hafta duyurdu (biz de programı müzik dinleme linkleriyle yayınladık, dosyayı okumak için tıklayın). Festivalin bu özgün yanını takdir ettiğimizi, ayrıca, festivale gelen sanatçıların sadece konser verip gitmediğini, atölyeler, genç sanatçılarla ekip çalışmaları yaptıklarını, ayrıca caz eğitimi ve seminerler konusunda önemli işlere imza attığını da ekleyelim.
Uzak ülkenin cazı da uzak sanki. Geçen hafta Avustralyalı trio Trichotomy`nin yeni albümü "The Known-Unkown"un çıktığını duyunca haber vermek iyi olur dedim. Challenge Records`tan çıkan albüm elektronik soundlarla doğaçlamalı akustik soundları birlikte kullanıyor. Hem grup doğaçlaması hem kompleks armoniler trionun müziğini merak ettiriyor. En azından ben ettim ve yeni albümlerini bir solukta dinledim. The Guardian gazetesi albüme 4 yıldız vermiş. Sean Foran, Samuel Vincent ve John Parker`dan oluşan üçlüyü bir yere not edin, belki buralara gelecekleri tutar, aklınızda olsun! Bu albüm üçlünün ilk çalışması değil, benim gördüğüm 2009 "Variations", 2011 "The Gentle War" ve 2013 "Fact Finding Mission" albümleri -belki başkaları da vardır- üçlünün her iki senede bir bir albüm çıkardığını gösteriyor. Bu arada, Challenge firmasının çok çalışkan bir firma olduğunun da altını çizeyim. Takibe almakta fayda var.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 13 Şubat 2017, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.