Türkiye'nin yurtdışına ihraç ettiği önceki nesil caz müzisyenlerinden Atilla Engin'i üç yıl önce 74 yaşında kaybetmiştik.
Türkiye'de yeterince tanınan bir isim değildi usta müzisyen. Ömrünün önemli bölümünü ABD'de geçirmişti. Ne yazık, elimizde az sayıda kaydı dışında fazla bilgi de yok ama arkadaşı Levent Varlık sayesinde Engin'e dair bilgilere ulaşmak mümkün oldu. Aşağıdaki notlar Sayın Varlık'ın Cazkolik'e gönderdiği bilgilere dair düştüğü notlar. En altta ise bizzat Atilla Engin'in kaleminden kendine dair anıları okuyabilirsiniz.
Müziğe adanmış bir hayat; Atilla Engin
Atilla Engin 1960'larda davula başlamış. Türkiye'de kısa bir süre çalıştıktan sonra Danimarka'da Royal Copenhagen Jazz Conservatory'de dersler vermiş ve ardından Amerika'ya gitmiş. 11 Eylül saldırısının ardından da, müziğini çok sevdiği Brezilya'da satın aldığı büyük bir çiftliğe yerleşerek çalışmalarını orada sürdürmeye başlamış. Ama ne yazık ki Atilla Engin, birkaç yıl önce çiftlikte geçirdiği kaza sonucu hareket kabiliyeti ve bazı zihni yeteneklerini kaybetmişti.
Müzik yaşamı boyunca Türk müziği motiflerini işleyerek dünyaya tanıtmak için uğraş vermiş, orkestralar kurup bir çok plâk kaydetmiş ve uluslararası düzeyde ünlü müzisyenlerle çalışmış bir sanatçıdır Atilla Engin.
Son yıllarında yazmaya başladığı biyografisi maalesef yarım kaldı ancak aşağıda, anılarından ufak bir bölümü ve Amerika’ya yerleşme öyküsünü okuyabilirsiniz.
Levent Varlık
Hayallerime boncuk gibi dizilmiş caz
"Sanırım sene bindokuzyuz altmışaltı. Ben, Melih ve Sülün Gürel'ler, Tuna Ötenel, Şanar Yurdatapan vb. birkaç isimle Ankara-Çankaya'daki Amerikan klüpte çalıyorum. Şanar, ben ve Bertan (şarkıcı) hemen her gece Şanar'ın evinde toplanıp kırmızı şarap eşliğinde Nazım şiirleri okuyoruz. İçi dolu dolu, gözlerinden alevler fışkıran, seyrek sakallı bir yeni-yetme olan ben, zamanın verdiği heyecanla, şiirlerdeki özgün sözcük ve anlamları yutar gibi dinliyor, aklım ve yüreğimle bağlantı kuruyorum.
Evet, hemen her gece. İşte, tam da o zamanlar Şanar'ın hinoğlu hinliği nüksediyor ve "Where Have All The Flowers Gone", sözlerinin değiştirilmiş halini bize sunuyor ve provasını yapıyoruz.
Amerikan klübünde, terecinin tere sattığı yerde "Where Have All The Flowers Gone" isimli parçayı "Where Have All The Vietkongs Gone" olarak değiştirip "Nixon Killed Them Everyone" diyerek devam ediyoruz.
Genciz, kanımız kaynıyor. Sokaklarda Amerikan 6. filosuna karşı yürüyüşlere katılıyoruz. Üç gün sonra... Adamlar, kendi evlerinde onları nasıl da yerden yere vurduğumuzun farkına varıyor e de kovuluyoruz. Ben, Şanar ve Bertan! Metin ve şürekası devam ediyorlar. Evsiz-yurtsuz ve sahnesiz ben, Ankara'nın uzun ve insanın içine işleyen kış soğuğu ile tanınan gecelerinde rüyalarıma destek arıyorum. Bi' başıma, o durumda bile, yine Ankara pavyonlarının gencecik kızlarıyla aşk yapacak kadar erkek-delikanlı ben, yeni yollar arıyorum.
Göz-göz, kulak-kulak, sözcük-sözcük. Şimdi neredeyim... Orada nerede idim... En önemlisi, ben mi idim Nazım'ın şiirlerine vurulan ve bir kurşun atımı yakınımda, ülkemde yiyip-içen ve beni yöneten, geleceğime ipotek koyan Amerikan askerlerine kafa tutan. Açlığa ve yoksulluğa mahkum bir kafanın kabadayılığında... Seneler sonrası, hayallerime boncuk gibi dizilmiş caz müziği ve o müziğin açtığı doğaçlama yolunda kendimi Amerika'da bulduğumda o ülkenin enerjisi ve yaratıcılığına olan hayranlığımın farkına vardım ki bu benim yapımla örtüşüyordu da... Örtüşmeyenleri bir yana iteleyip onsekiz sene sonra Amerikan vatandaşı oldum; bir teşekkür borcumun gölgesinde kalmadan. Ben ki, yönetilmeyi yaşam boyu reddederken, insanları yönetmeyi, onların geleceklerine hükmetmeyi aşağılık bir karakter eksikliği olarak addettim. Şimdi artık kırk elli yaşlarında olan talebelerim öyle yetiştiler... Ve işte, öylesine "Merhaba" diyorlar bana bugün... "
Atilla'ya saygıyla.
Levent Varlık
Cazkolik.com / 01 Şubat 2022, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.