İnsan sesinin en doğal hali tüm sanat türlerinin ortak paydası haline nasıl gelir?

İnsan sesinin en doğal hali tüm sanat türlerinin ortak paydası haline nasıl gelir?

İnsanoğlunun ilk enstrümanı sesiydi


Dün akşam, Türkiye`ye ilk kez gelen Meredith Monk`u Zorlu PSM Drama sahnesinin derin siyah fonunda, sahnede bir başına, önünde yalnızca bir mikrofon, hiçbir eşya olmadan, sadece yere konulmuş bir bardak su ve performans boyunca eline bir kez alacağı minik bir `jew harp`la Edward Hopper tablolarındaki figürlerden biri gibi duran, Amish kadınlarına benzeyen, saçları iki yana örgülü yaşı belirsiz kadını izlemeye başladığımda izlediğimiz konseri yazmanın yolunun bir yüzyıl önceye uzanmak olduğunun farkına varmıştım ve hemen okuyacağınız gibi öyle başladım...


Dünya sanatı 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren insanoğlunun başlangıcından bu güne gördüğü en devrimci, en değişimci dönemleri ardı ardına yaşadı. Sanatın her tür disiplini yepyeni bir dünyanın kapıları ardına kadar açmış, buldukları karşısında şaşkına dönmüş bir çocuk gibi sonu gelmez bir iştahla biçimleri, anlamları, varoluşu, dini, etiği velhasıl bulduğu her kavramı sorguluyordu. Plastik sanatlar görünen dünyanın arka penceresini zorlarken, modern dans insan vücudunun olanaklarını keşfe çıkıyordu, sürrealist sanatçılar bilinç akışını durdurmanın yolunu ararken, bizzat insan sesinin ayrı bir dil (language) olduğu anlaşılıyordu. Bir kez daha yirminci yüzyılın sanattaki büyük değişimleri gibi olağanüstü bir dönem yaşanır mı bilinmez ama günümüzün sanat formları halen o yılların keşifleriyle meşgul ve henüz üzerine (eğer teknolojiyi saymazsak) yeni `şeyler` koyabilmiş değiliz.



20. yüzyıl ayrıca insanoğlunun ilk enstrümanı olan sesi de adeta yeniden keşfettiği dönemdir. Yüksek sanatlar yüzyıllar boyu sanatın bulunduğu noktayı daha da ulaşılamaz yerlere taşımayı hedeflemişti. Opera, bu anlamda sesin ulaşabileceği üst sınırı tanımlar, oysa, aynı zamanda başka insanlar sesi yeniden keşfetmeyi öneriyordu.



Meredith Monk, adeta, yazının en başında sözünü ettiğimiz yirminci yüzyılın başında sanatı yeniden keşfe çıkan disiplinlerin ortak bir tanımı gibidir. Bestecidir, şarkıcıdır, yönetmendir, koreograftır, yeni operanın yaratıcılarındandır, müziği tiyatroyla, dramayla, filmlerle, yerleştirme (installation) sanatıyla buluşturan kişidir. Vokal tekniğinin sınırlarını genişleterek sanat disiplinleri arası performanslara dahil eden öncü ismidir. Hepimiz sesi konuşmak, anlaşmak gibi anlamlı bir araç olarak kullanırken Meredith Monk fısıltılar, iniltiler, hırıltılar, mırıltılar, hıçkırıklar, iç çekişler, kaygılı, neşeli, üzüntülü, hırslı, mutlu, kızgın, endişeli… yani, bedenin ürettiği her tür sesin yanında en eski çağların Şamanistik, ilkel kabile tören sesleriyle günümüzün modern klasik müziği, operası, sahne sanatları arasında bu müzikal dokular (textures) sayesinde ortak bağ kurabilen nadir sanatçılardan biridir.



Amerika`da `sesin büyücüsü`, `Amerika`nın en `cool` bestecisi` gibi sıfatlarla anılan Monk dünyanın dört bir yanındaki en önemli kültür merkezlerinde performanslar sergilemiş, sayısız ödül ve ünvan kazanmış ve en son geçen Eylül Amerikan Başkanı Obama`nın elinden Ulusal Sanat Madalyası ile ödüllendirilmiş biridir. Dünya Finans Merkezi, Lincoln Center, Carnegie Hall, Symphony Space, Whitney Museum gibi büyük merkezlerde pek çok kez düzenlenen maraton performanslara katılmış, kurduğu The House isimli vakıfla tüm çalışmalarını organize ederek sürdürmektedir.



Dün akşam Meredith Monk`la yaşadığımız eşsiz tecrübeyi unutmak mümkün değil, bir daha ne zaman yaşarız bilmek zor. Böylesi sanatçılar ve performansları sanatın sıradanlığını yüzümüze çarptığı için ihmal edilmemesi gereken gösteriler. Dileriz ki bir daha gelsin. Bir daha gelsin...


Feridun Ertaşkan


Cazkolik.com / 29 Nisan 2016, Cuma


BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.