Karantina öncesi günlerden kalan iki konser

Karantina öncesi günlerden kalan iki konser

Usta müzik yazarı Murat Beşer, Cumhuriyet’te 26 Şubat günü yayınlanan yazısında iki gün önce gerçekleşen Monty Alexander konserini değerlendirirken CRR’den çağdışı bir kafayla ele alınan programı yüzünden elini ayağını kestiğinden bahsetmiş. Belediyenin el değiştirmesinin etkisiyle (bir avuç arkadaş kendimize taktığımız isimle) “Caz Mafyası” olarak salona tekrar döndüğümüzü yazmıştı. Ben de bu bahsi geçen Caz Mafyası'nın tetikçileri arasında olduğumu ve Beşer'e katıldığımı belirtmek isterim. 

 

  

Fotoğraf: Sedat Antay

 

Şubat ayının son haftası ajandamda birer gün arayla iki konser vardı. İlki, çok saygın bir kariyeri olan Jamaikalı piyanist Monty Alexander, diğeriyse Belçikalı gitar efsanesi Philip Catherine. Ele kolay bir cümlede yazıverdim ama bu iki konseri uzun süredir bekleyen müzikseverler vardı. Rafine müzik zevki olanlar için iki günlük bayramdı anlayacağınız.

 

Parçaların arasından albatros gibi geçen adam

 


İlk konser 24 Şubat akşamı. Bas, davul, piyano tertibiyle sahnede. Hatırlayabildiğim kadarıyla Ahmad Jamal’de eşlikçi müzisyenlerini arkasına alacak bir sahne düzeninde çalmıştı, Monty Alexander’da aynı şekilde bas ve davulu arkasına alarak çalıyor, kıvrak ritimlerine eşlik eden genç müzisyenler davulda Justin Brown ve basta Luke Sellick. Konser öncesi fuayede arkadaşlar arası sohbetlerken Alexander’ı imaj ve babacan görünümüyle Rumen teknik adam Mircea Lucescu’ya benzetiyoruz.

 

Monty Alexander albatros gibi şarkıların arasına dalıp çıkıyor parçaları bölüm bölüm pasajlar halinde birbirine bağlamayı seviyor. Marcus Garvey bestesini çalarken arada So What’tan bir rüzgar estiriyor. Ayaklarımızla tempo tutmadan, parmak şıklatmadan geçen tek saniye bile olmadan eğlenceyle izliyoruz konseri. “No Woman No Cry” çalarken şarkıyı mırıldanıyoruz hep birlikte. Monk’un en sevdiğim parçalarından “Bemsha Swing”i armonikasından dinliyoruz. Kapanışı da kalipso melodileriyle yapıyor.

 

 

Gitar panteonunun değişmez üyesi

 

İkinci konser ise 26 Şubat akşamı gerçekleşen Philip Cathrine Trio. Cathrine, 70’ler sonrası Larry Coryell, John McLaughlin ve Paco DeLucia gibi isimlerle birlikte çaldığı zamanlarda gitar panteonun daimi üyeliğine hak kazanmış bir gitarist. Bilen bilir, bilmeyense öğrenir kendi albümleri vardır ama kimileri kendisini Dexter Gordon’a kimisi de Chet Baker’a eşlik ettiği albümlerinden tanır. 1985 de Spor Sergi Sarayı ve sonrasında 2011‘de CRR’de konserleri sıkı takipçilerinin hâlâ zihinlerdeyken yıllar sonra Catherine’i bu sefer Paulo Morello ve Sven Faller ile birlikte dinledik. Morello itina ile geriye taradığı saçları, imajı ve icrasıyla tam bir bossa nova gitaristi görüntüsü çiziyor, çok da başarılı bir eşlikçi. Sven Faller ise Trio Elf’den tanıdığımız yetenekli bir basçı. (Faller’ı “Le Bang Bang” ikilisiyle de dinlemenizi tavsiye ederim.)

 

Sıcacık bir Bossa Nova ile başladık konsere, ardından Cole Porter’ın “Why Can’t You Behave” parçasını dinledik. Şarkı aralarında Catherine’in espirili sunumları ve parçaların hikâyelerini anlatması bizi parçalarla daha hızlı etkileşime geçirdi. Annesi için yazdığı “Letter from My Mother”ı bir akşam evinde Wynton Kelly dinlerken bestelediğini söylemesi beni zihnimde Catherine’in müziğiyle Kelly’nin müziği arasında bağlantı kurmamı sağlayan bir nöral aktiviteye sevk etti. Konserin pek çok keyif veren anı vardı ve finali son albümlerinin isim parçası olan “Manoir de mes Reves” oldu.

 

Konser sonrası bir avuç meraklı takipçi olarak kuliste imza kuyruğundaydık. Yanımda kendisinin muhtemelen Türkiye’deki en sıkı takipçisi olduğuna inandığım ustam Murat Beşer’de vardı. Catherine’le Beşer’in yanında getirdiği albümler üzerine konuştuk. Beşer’in yanında getirdiği kucak dolusu albümün yanında Chet Baker’ın iki albümünü daha dinlememizi tavsiye etti. Bahsettiği albümler; Chris Cross ve Chrystal Bells ‘di. Benim plâk çantamda ise Dexter Gordon’ın “Something Different” albümü vardı. Albümü gördüğünde gözlerinde oluşan ifadeyi  anlatacak kelime bulamıyorum. Mutluluk, hüzün, gurur, hayranlık ve özlem duygularının kesişim kümesinde bir his kapladı bir anda ortamı. Kapağının tasarımını çok sevdiği için görseli bozmamak için imza atmaya dahi kıyamadı, ince uçlu bir imza kalemi tercih etti. Sanki kayıt yılından günümüze geçen 45 yılı gözünün önünden geçmiş gibiydi. Albümde çalan ekipten bugün bizimle olan tek üyesi kendisiydi. Bu albümün Catherine için bir diğer önemi Dexter’ın albümleri arasında içinde piyano olmayan bir albüm olmasıydı çünkü Catherine burada piyano bölümlerini çalıyordu. 

 

 

Fotoğraf: Sedal Antay

 

Kendisine sağlıklı, uzun ömürler dilerken birlikte çalıştığı en sevdiğim müzisyen olan Dexter Gordon’ın nasıl bir insan olduğunu sordum. Dexter Gordon’la çalışmış bir insanla daha önce tanışma fırsatım oldu mu bilemiyorum. Çok uyumlu, çok düzgün bir insan olduğunu, caz müzisyenlerinin genel problemi olan alkol sorunu olduğunu ama hayatına etki etmediğinden bahsetti. Hayatım boyunca unutamayacağım anlardan biriydi. 

 

Konserlere gidebilenler kendilerini tebrik ediyordur eminim, kaçıranlar için ise üzgünüm. CRR’nin yönetimindeki taze bakış açısı salona küskün çiçekleri yeniden canlandıracak bir can suyu olacak gibi. Konser ajandanızda yeni caz konserleri için yer açın, yakında çok güzel konserlerin haberlerini vereceğiz.

 

Burak Sülünbaz

 

Cazkolik.com / 18 Mart 2020, Çarşamba

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.