Maço dünyasında caz; Sorma, Söyleme, Sözetme

Maço dünyasında caz; Sorma, Söyleme, Sözetme

Cazda LGBTİ etkileşimleri üzerine iki makale

 

Yazımıza geçmeden önce, neden bu konuyu seçtiğimi anlatmak istiyorum. Haziran ayı hem dünyanın çeşitli ülkelerinde hem de Türkiye’de özellikle de son bir kaç yıldır daha da kendini gösteren rengarenk LGBTİ Trans Onur Haftası 13-19 Haziran, LGBT Onur Haftası da 20 - 26 Haziran arası kutlanmakta. Bu bağlamda, ‘Jazz, Müzik ve Kadın’ programımda bu konuya yer verirken çalacağımız parçaları da konuya uygun seçelim istedim.

 

Tüm bunları seçerken cazda LGBT etkilerinin nasıl olduğu konusuna da odaklandım. Konu olldukça geniş ama, enteresan olabilecek iki makale ile karşılaştık. Konuyu ben ortaya attım fakat orijinallerini yazılarımızın sonunda bulacağınız kaynaklardan derleyen ve kaleme alan sevgili dostum Serra Akkaya’ya verdiği destekten ötürü hem kendi adıma, hem de Cazkolik ve okurlar adına çok teşekkür etmek isterim.

 

28 Haziran 1969 yılında New York Village bölgesindeki Stonewall Inn barına yapılan polis baskınına karşı ortaya çıkan planlanmış direniş eylemi olarak tarihe geçen Stonewall Ayaklanması ile, tüm dünyadaki eşcinsellerin haklarını savunduğu ilk direniş hareketidir. Bakınız: "Stonewall Ayaklanması"

 

Ne yazık ki dünya üzerinde ‘medeni’ sayılan bir çok ülkede hâlâ kimse eşit haklara sahip değil ve bu hiç bir zaman da olamayacağı için hep birileri diğerine göre daha güçlü ve o güç savaşları hep birileri üzerinden oynanmaya devam edecektir. Din, dil, ırk gözetmeksizin herkesin eşit yaşayamadığı ve azınlık olarak yaşamak durumunda kalan ötekileştirilen herkes kendince kendi haklarını aramaya bulmaya ve mücadele etmeye devam edecektir. Tıpkı ötekileştirilen ve toplumun bazı kesimleri tarafından hala ‘istenmeyen’ bireyler olarak zorluklarıyla yaşamaya çalışan LGBTİ bireyler gibi.

 

Kırk beş sene evvel barda çıkan ayaklanmaya adeta bir misilleme yapmak istercesine dün Amerika’nın Florida eyaletine bağlı Orlando’da eşcinsellerin gittiği bir kulübe düzenlenen silahlı saldırıda elli kişinin hayatını kaybettiği ve bir o kadar kişinin de yaralandığı acımasız olayda yine bir ‘nefret’ görmekteyiz. Nefretin olduğu yerde ne sevgiye ne de aşka yer yok!

 

Kişinin ‘aşk meseleleriyle’ ilgili ‘cinsel yönelimi’ ne olursa olsun; cinsel kimliğini dünyaya geldiği beden içinde değil karşı cinsin bedeninde yaşama arzusunda ise de, bu başka insanları ilgilendirmemeli artık. Amerika’da yaşanan vahim ve üzücü olayda hayatını kaybedenlere rahmet dileyelim ve umarız önümüzdeki haftalarda yapılacak onur yürüyüşlerinde kimsenin canı yanmaz.

 

İlk makale "Maço Dünyasında Caz" başlığı altında çok çarpıcı ve bir o kadar keyifli. Sanatçılardan seçtiğimiz müziklerle de umarız güzel bir okuma dinletisi olur.

 

İkinci makale ilki 2014`de yapılan Outbeat Caz Festivali’ne dair. Makalede geçen Queer kavramını Zeynep Direk’in açıklamalarından aktaralım. “Queer kuram, genel olarak tüm insanların, özellikle de heteroseksüel olmayan insanların toplumsal olarak kısıtlanan özgürlüğünün önündeki zihinsel engelleri aşmayı hedefler. Birincil sorunu heteroseksüelliğin zorunlu olmasıdır. Heteroseksüelliğe bir varoluş biçimi veya seçim olarak saygı duyulmalıdır; ama heteroseksüelliği destekleyen normların baskısı, başka türlü seçimlerin ve eğilimlerin özgürce yaşanmasını engelliyorsa bu normlarla mücadele edilmesi gerekir.”

 

Keyifli, güzel okumalar dileriz.

 

Leyla Diana Gücük

 


 

 

Maço dünyasında caz; "Sorma, Söyleme, Sözetme"

 

Ünlü vibrafoncu Gary Burton, "Afrikalı-Amerikalıların çoğunlukta olduğu bu alanda beyaz olmanın nasıl hissettirdiği" sorulduğunda şöyle cevap verir; "bu soruyu, bir gay olarak, maço olarak benimsenmiş bir müziği çalmak nasıl bir şey? diye de sorabilirdiniz... İlginçtir ki, bu konu nedense hiç konuşulmaz.” diye cevap vermiş. Konu müzik, özellikle de caz olunca, akla gelen ilk konu ırk olsa da, (ki eskiye göre bu konuda çok ilerlemeler kaydedildi) ve bu konuda herkes rahatlıkla konuşabiliyor olsa da, birisinin cinsel yöneliminin gay olmasına onların özel hayatı olarak bakılıyor ve gerek icracılar, gerekse de dinleyiciler açısından olası bir utanç kaynağı olarak görülüyor. Hepimizin bildiği gibi cazın özü, müzisyenin solosunu çalarken kalbinde, ruhunda ne varsa bunu açıkça ortaya koyabilmesidir. Peki ya o müzisyen “gay” ise? Bu, onun ırkı olduğu gibi kimliği de değil midir? Gary  Burton o sözleri, 2002`de New York’un ünlü caz kulübü Village Vanguard’daki bir panelde söylemişti. Ulusal Sanat Gazeteciliği Programı ve Columbia Üniversitesi tarafından hazırlanan panelde, yazar Grover Sales, piyanist Fred Hersch, saksafoncu Charlie Kohlhase şarkıcı ve piyanist Andy Bey konuşmacılar arasındaydı. Homoseksüellik toplumda gittikçe daha çok kabul görüyor olsa da, caz dünyası içinde toplumsal alanda homoseksüelliğin açıkça konuşulmaya başlandığı ilk ortamın bu panel olduğunu söyleyebiliriz. Cazda bugüne kadar dile getirilmeyen gizli kural şu olmuştu: “sorma ve söyleme”. Bu yaklaşım aslında çok tuhaf, çünkü cazın, son derece özgür ve rahat bir alt kültürü ve pek çok sosyal konuda toplumun ilerisinde giden bir anlayışı var. Genel anlamda sanat dünyasında birisinin “gay” olduğunu duymak, çok büyük bir şok etkisi yaratmasa da ve kadın icracılar son yıllarda artıyor olsa da, caz dinleyicisi çoğunlukla erkekler olmuş. Belki de bu durum, cazın neden genel anlamda maço bir kültüre sahip olduğunu açıklayabilir. Bu yüzden, ilk caz müzisyenleri göründüğü kadarıyla heteroseksüeldi. Besteci ve düzenlemeci Billy Strayhorn hariç... Strayhorn, kariyerini Duke Ellington’ın gölgesinde geçirdi ve bundan son derece memnun gözüküyordu ama bunun bedeli ise hayatı boyunca cinsel kimliğini saklamak, ortaya çıkmamak oldu. Ancak 1996`da Strayhorn’un biyografisi “Lush Life” yayınlandığı zaman, toplum Strayhorn’un gay olduğunu öğrendi. Kitapta yazılanın aksine herkes, Strayhorn’un homoseksüel oluşunun müziği ile bir ilişkisi olmadığını düşündü.

 

Burada bir ara verip Billy Strayhorn’un ünlü parçası “Lush Life”ı dinleyelim mi?

 

 

Gary Burton ise, 1980’li yıllarda ikinci evliliği bittikten sonra Berklee Müzik Okulu’nda ders verirken gay olduğunu fark ettiğini anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “40’lı yaşlarımdaydım ve gay’liğini açıkça yaşayan birisine aşık oldum. Onunla ilişkimi sürdürebilmek için okulda kendimi ifşa etmek zorunda kaldım. İlişkim çok uzun sürmedi, ama ben artık ortaya çıkmıştım”. Buna rağmen, medyada bu konuyu konuşmayan Burton, ilk defa 1994 yılında Ulusal Radyo’da bir konuşmada gay olduğundan bahsetmiş. Caz camiasında hiç bir tepkinin olmaması, onu rahatlatmaktan çok, şaşırtmış... Sanki onur konuğu olarak bulunduğu resmi bir yemekte içtiği çorbayı püskürtmüş ya da bir gaf yapmış gibi... ’en iyisi duymamış / görmemiş gibi yapmak, başka tarafa bakmak’ tepkisi.. ya da tepkisizliği... "Karşısındakinin özel hayatına saygı göstermek’ anlamında susmak, üstü kapalı bir homofobi göstergesi olabilir” diyor Fred Hersch. ‘Bir gay’in kendini ifşa etmesinin aşamaları vardır’ diye devam ediyor ve açıklıyor: “Önce kendinizi çok gergin hissedersiniz ve nasıl söyleyeceğinizi bilemezsiniz. Anlatmak için o ‘mükemmel’ ifadeyi ararsınız. Sonra zamanla herkesin bildiğini ve kimsenin umurunda olmadığını düşünürsünüz ama son aşamaya gelince siz de herkesin karısı ya da kız arkadaşı hakkında konuştuğu gibi, siz de erkek arkadaşınız hakkında konuşmak, ya da bir erkek arkadaşınız olmadığı için dert yanabilmek istersiniz”.

 

 

Caz kültürü ve gay kültürü birbirine ters düşebilir. Paneldeki müzisyenler, gay olduklarını açıkladıktan sonra dışlandıklarını hissetmedilerse de, sadece Andy Bey, gay olduğunu açıkladıktan sonra gay bir izleyici kitlesi oluştuğundan bahsetmiş ve şöyle devam etmiş: “Ancak kendinizi bulduktan sonra, maskülen yönünüzü, feminen yönünüzü, her kimseniz kimliğinizi olduğu gibi ortaya koyabilirsiniz... bence bunu görmek gay’lerin hoşuna gidiyor”. 1984 yılında Jazzletter adlı dergide Grover Sales, gay toplumuna oranla gay caz müzisyenlerinin ne kadar az olduğununun altını çizmiş ve bunun nedeninin, cazın ilk ortaya çıktığı zamanlarda siyah erkeklerin, yasaklanan seslerini duyurmak ve erkekliklerini göstermek istemelerinden kaynaklandığını öne sürmüş. Grover Sales, cazın, müzik ve sanatın ve genelde toplumun nazikleştiği ya da ’kadınlaştığı’ yıllarda erkekliklerini ortaya koymak isteyen beyaz müzisyenler için de, benzer bir çıkış yolu olduğunu eklemiş. Bütün bunlar gayet mantıklı açıklamalar olsa da, her konuda bu kadar liberal olan “caz”ın, cinsel kimlik ve cinsellik konularında toplumun neden bu kadar gerisinde kaldığını açıklamıyor.

 

Akla gelen bir başka soru da siyahi gay’lerin ortaya çıkmalarının beyazlardan daha zor olup olmadığı, çünkü siyahi kültürde homofobi oranı daha fazla. Hele lezbiyen kadınların ortaya çıkmaları çok daha zor çünkü zaten bir kadın olarak erkek egemen bir caz dünyasına kabul edilmek için zorlanıyorlar. Bu, onların mücadelelerini bir kat daha artırıyor. ”Bazı gay cazcılar, gay olduklarını saklamak için olduklarından çok daha fazla erkeksi çalmaya çalışıyorlar ve maalesef, bazı kadın cazcılara da, daha gürültülü ve hızlı çalmaları için baskı yapılıyor” diyor Fred Hersch ve geriye akıllarda şu soru kalıyor:

 

Gay olmak cazcıların müziklerini ya da yaratıcılıklarını etkiliyor mu?

 

“Sözde ‘anormal’ bir hayat yaşıyorsanız kendinizi bulmanız daha zor oluyor” diyor Andy Bey ve ekliyor; “özgürlüğünüze kavuşabilmeniz için konuşmanız gerekiyor... bu konuların konuşulması gerekiyor”.

 

(Kaynak: NY Times, 01 09 2002)

 


 

 

2014 Outbeat Jazz Festivali

 

2014 yılında Amerika’da ilk gay caz festivali yapıldı; Outbeat Caz Festivali, bir diğer adıyla ilk Queer Caz Festivali.

 

İngilizce’de “tuhaf” anlamına gelen ve gay’ler için kullanılan “queer” kelimesini tabiri caizse “in” hale getirdiği gibi, yaratıcı programıyla toplumun (LGBT) caz müzisyenlerine ve bestecilerine ilgi çekmeyi başardı.

 

Festival için Filadelfiya gibi bir eyaletin seçilmiş olması tabi ki tesadüf değil, çünkü Amerika’daki, hatta dünyadaki gay aktivistlerin merkezi ve en güçlü olduğu eyaletlerden birisi Filadelfiya. Festivalde cinsel eğilim ve cinsiyetle ilgili konular yer aldıysa da, performanslar ve genel atmosfer cinsel eğilimleri ne olursa olsun tüm seyircileri keyiflendirdi ve son yıllarda Filadelfiya’da yapılan en eğlenceli festivallerden biri oldu. Böylesine “sıcak” bir konuya ve belirli bir azınlık gruba odaklanan bu caz festivali, tabii ki beraberinde bazı soru işaretleri de getirdi. Buradaki en büyük soru işareti, ayrışmaların ve belli çıkar gruplarının ötesinde bireylerin evrensel bir dille kendini ifade ettiği bu müzik türünde cinsel eğilimin ya da cinsel kimliğin belirgin bir etkisinin olup olmadığı, ya da olması gerekip gerekmediği idi. Bu soruya, bu festivalin cevabı şu oldu:

 

‘müzik tabi ki evrenseldir fakat çeşitlilik de önemlidir ve gay sanatçıların ve onların kültürel etkilerinin, cazın evrilmesinde önemli bir rolü olmuştur. Gay sanatçılar artık ortaya çıkabildikleri ve özgürleşebildikleri için, sanatta gay kültürünün etkisi artık daha açıkça görülebilecektir.’

 

Festivalin ilkesi: “bakalım elimizde ne var, dinleyelim, deneyimleyelim ve konuşalım” oldu. Bu ilke, hiç kimseyi dışlamıyordu. Dolayısıyla, festivalde herkes kabul gördü, kendini ‘evinde’ hissetti. Birçok sanatçı heteroseksüeldi ama paylaşılan duygu evrenseldi. Herkes düşüncelerini hassasiyetle ve ciddiyetle paylaştı. Ortam sıcak ve destekleyici idi ve aynı Andy Bey’in söylediği gibi, ‘özgürlüklerine kavuşmak için’ konuştular, tartıştılar. Eğer orada bulunup panellerde yapılan bazı sohbetlere kulak verebilseydik, duyduklarımız şöyle olacaktı: New York Times yazarı Nate Chinen, gay’liğin ‘sorma, söyleme’ dönemlerinde uzun yıllar HIV/AIDS ile mücadele eden piyanist Fred Hersch`ün, ilk olarak ve her şeyden önce, müziğini ‘gay’ olarak nitelendirmediğini söylüyor ama kendi hakkında açık ve dürüst olabilmenin Hersch’ü cesaretlendirdiğini, bu nedenle daha dolu dolu çalmaya ve bestelemeye başladığını anlatıyor.

 

Cinsel eğilimi konusundaki samimiyeti ve dürüstlüğünün, uzun süren ciddi hastalığını da cesaret ve azimle yenmesine yardımcı olduğunu ekliyor ama cinsel tercihinin, müzik performansı ile ilgisi olmadığının da altını çiziyor. Chinen, Gary Burton ve diğer pek çok müzisyenin, cazcıların maço ve heteroseksüel olmaları gerektiği inancının artık yavaş yavaş kaybolduğunu düşündüklerini ve bu değişimin müzisyenler olduğu kadar izleyicilere de iyi geldiğini belirtiyor.

 

Davulcu Billy Stewart, cinsel tercihinin müziğine ya da diğer müzisyenlerle olan ilişkilerine bir etkisi olmadığını söylüyor. Vokalist, piyanist ve şarkıcı Patricia Barber ise, onun için en önemli olan iş fırsatlarından birini, işveren lezbiyen olduğunu anladığı için kaybettiğini, başka zamanlarda ise, set aralarında “diğer kız şarkıcılar gibi” erkeklerle flört etmesi istendiğini, dolayısıyla caz dünyasında gay bir kadın olmanın ne kadar eziyetli olduğundan yakınıyor.

 

 

Sonuç olarak: Duke Ellington’ın dediği gibi: “iki çeşit müzik vardır: iyi müzik ve kötü müzik.” Bu festivalde müzisyenler, hem icracılar, hem de izleyiciler için “koşulsuz bir pozitif yaklaşım” ortamında, çok kaliteli bir müzik demeti sundu izleyicilerine.

 

Caz 1960’lı yıllarda Amerika’da yurttaşlık hakları hareketinin yolunu açtı. Outbeat’in de LGBT toplumu için benzer bir etkisi olabilir mi?

 

Umarız.. İzleyelim ve görelim!

 

Kaynak: allaboutjazz.com

 

Leyla-Diana Gücük

 

Cazkolik.com / 14 Haziran 2016, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Muhsin Doğrular
    14 Haziran 2016 Salı 09:01

    Can" a saygı Canların tercihlerine saygı Kendi Gerçeğimizin Hakikat olmadığını farkedip Yobazlıktan uzaklaşma Program konusu seçimi Müziklerin seçimi Serra nın tercümesi Bütün olarak uyumu Harika

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.