1976 yılında, Amerikalı saksafon süperstarı Stan Getz ile Brezilyalı şarkıcı ve gitarist João Gilberto'nun katıldığı bir konserde, Stan Getz Gilberto'yu sahneye davet ederken onun dehasına ne denli hayran olduğunu belirterek; “Çağımızın en özgün şarkıcısı, gerçek bir öncü” diyordu. “Vibrato kullanmadan sıcak bir şekilde şarkı söyleme konusundaki yeteneği, kusursuz ve taklit edilemez ritim duygusu, samimiyeti ve tüm bunları harika gitar çalışıyla birleştirmesi onu eşsiz kılıyor” diye ekliyordu. Bu sözler eğer kulağa yavan geliyorsa Miles Davis'in ne dediğine de bakalım: “Gilberto, Wall Street Journal gazetesini yüksek sesle okurken bile baştan çıkarıcı olabilir”.
O konser akşamına kadar on yıldan fazladır Gilberto ile sahnede ve stüdyoda yakın arkadaş olmalarına rağmen Getz, Gilberto'nun sesi, düşük volümlü tonu, ritim duygusu ve yarattığı bossa nova'nın içindeki müzikal boşluklardan dolayı onu her zaman gizemli buluyordu. Müziğin giderek gürültülü hale geldiği on yıl boyunca Gilberto sessizliğin merkezinde oturuyordu. Bossa nova aslında sofistike ve ince bir paradigma değişimi değil, Afro-Brazil ritmiyle Avrupa merkezli armonik kavramların birleşimi olan ve yanlış bir şekilde eski moda asansör müziği olarak algılanıyordu.
Getz ve Gilberto 1964 yılında ortak kaydettikleri albümleri Getz/Gilberto ile bossa nova müziğini önce Amerikalılara, ardından dünyanın geri kalanına tanıttı ancak Brezilyalılar bu müziğe zaten yeterince âşinaydı. Gilberto, 1959 yılında Brezilya'da ilk solo albümü Chega De Saudade'yi çıkardığında ülkede bir ateş yakarak Brezilya müziğini dönüştüren bir samba devrimi başlatmıştı. Ruy Castro, müzik tarihi kitabı Bossa Nova'da “Çocuklar kendilerini bu müzikte görebiliyorlardı” diye yazıyordu. Gilberto, gizemli bir şarkıcı, incelikli bir ritimci ve mütevazı bir gitar ustasıydı. Yeni nesli şarkı söyleyip gitar çalmaya teşvik ederken, Brezilya'nın akordeona olan ulusal takıntısını da sona erdirmişti. Gilberto, ülkesinde gerçek bir ikondu. Caetano Veloso, “Bugün olduğum her şeyi João Gilberto'ya borçluyum” dedimişti. “Müzisyen olmasaydım bile, ona her şeyi borçlu olduğumu söylerdim.”
Ancak durum hep böyle değildi. Gilberto, 50'li yılların ortalarında vokal grubu Os Garotos'tan kovulduğunda parasız ve umutsuzdu. 1955 yılının başlarında ailesince dışlanmış ve Rio'nun müzik sahnesinden uzaklaşmış durumdaydı. Onu sokakta görenler, omuzlarına kadar uzamış kirli saçları, dağınık sakalı ve üstünde uyuduğu kırışık takım elbisesiyle Ulusal Kütüphane önündeki banklarda sık sık kendi kendine konuşurken görüyordu. Fidel Castro'nun “kendi kişisel cehennemine yalnız başına iniş” olarak nitelendirdiği olaylar Gilberto'nun Rio'yu fakir bir adam olarak terk edip Porto Alegre'de birkaç ay geçirdikten sonra Diamantina'da kız kardeşinin kapısına habersizce gelmesiyle başladı. Gilberto'nun olağanüstü zamanlama yeteneği zaten belliydi: kız kardeşi yeni bir kız doğurmuş evinde dinleniyordu ancak abisinin gergin ve parçalanmış ruh halini görünce onu evine kabul etti.
Sonraki sekiz ay boyunca Gilberto'nun kafasındaki müzik Diamantina'da olgunlaştı ama bunu ondan başka kimse duyamıyordu. Saatlerce banyoya kapanıp pratik yapıyordu. Küçük banyonun fayansları gitarını daha önce duymadığı bir şekilde duyabilmesini sağlayan bir akustik imkan sağlıyordu. Tuvaletin doğal yankısı sayesinde gitar notaları havada asılı kalıyordu. Akorlar, parmakla çalınan notalar veya tek nota dizileri yoktu, bunun yerine baş parmağıyla çaldığı düzgün bas notaları ile diğer üç parmağıyla çaldığı akorlardaki karşı ritim arasında sallanan bir hareket vardı. Daha sonra, bu ince ritmik fikrin Juazeiro'daki Afro-Brezilyalı kadınların başlarında çamaşır sepetleri ile kalçalarını sallayarak yürümelerini izlemekten geldiğini söyleyecekti. (Ancak başka bir erken dönem şarkısı olan “O Pato”da ördeklerin sallanarak yürümelerinden de ilham alacaktı).
Banyoda akustik gitarın doğal yankısı ile sesinde vibrato olmadan yumuşak bir şekilde şarkı söyleyerek tempoyu istediği gibi değiştirebileceğini, gitar eşliğini itip çekebileceğini fark etti. Ses, ağzından değil de bir mırıltı gibi burun boşluğundan dışarıya yansıtılmaktan çok fısıldanıyordu. Ve sonunda Gilberto, sabahın erken saatlerinde gizlice dışarı çıkıp beşiğinde yatan yeni doğmuş yeğenine, mırıldanan bir ninniden zar zor daha yüksek olan bu yeni sesle serenat yapıyordu. Ancak João'nun ruh hali birkaç ay sonra kardeşini de etkilemeye başladığı için bir süre sonra kendini yeniden evinde buldu. Babası bu sözde çığır açıcı gelişmeden pek etkilenmemişti: "Bu müzik değil. Bu nyah nyah nyah-nyah nyah" diyordu. Gilberto daha sonra bir sanatoryuma yatırıldı ama herhangi bir sorunu bulunamadığı için bir hafta sonra taburcu edildi.
Rio'ya dönünce, Marcel Camus'nün Orfeu Negro'sunun samba müzikleriyle uluslararası üne kavuşan piyanist/besteci Antônio Carlos Jobim'i aradı. Jobim, şarkılarını Vinicius De Moraes ile birlikte yazıp gitarist Luiz Bonfá ile birlikte seslendirmişti. Jobim, Gilberto'yu şarkıcı olarak tanıyordu ancak gitar çalması onu büyülemişti. Bu gitar, "samba ritmini sadeleştirip, bazı yeni şarkılarında denediği ultramodern armonilere bolca yer bırakıyordu". İlk iş birlikleri "Chega de Saudade", bossa nova'nın yeni ritminin fitilini ateşledi ve aralarında hayati bir bağ oluştu.
"No more blues" olarak tercüme edilen Gilberto'nun gitar ve vokal zamanlamasındaki ince dalgalanmalar, Jobim'in karmaşık armoni anlayışının üzerine yerleştirildiğinde iki paralel çizginin üst üste binmesiyle oluşan yeni ve karmaşık örüntüler gibi, yeni örüntüler öneriyordu. Gilberto, şarkı söylerken bile keyifsizce iç çekmiyordu. Zamana uygun bir melankoli, varoluşçuluğun Brezilya versiyonuydu. Karşılıksız aşk asla söndürülemeyeceği gibi, bazı şarkılarda da melodik ve sözsel olarak durum böyleydi. Zarif kıvrımların arasında her zaman karanlık bir gölge, beklendiği gibi tam olarak çözülmeyen armoniler vardı.
Jobim, João'nun ilk albümündeki üç parçayı yazmıştı. Ayrıca, Gilberto'nun gitarı ve vokalleri için ayrı bir mikrofona ihtiyaç duymasından, "Rosa Morena"daki "o" sesinin tam olarak doğru telaffuz edilmesi için 28 denemeye kadar giderek daha da sinir bozucu hale gelen taleplerini karşılamakla görevli müzik düzenleyicisi olarak da görev yaptı. Kayıt stüdyosu tam bir banyo gibiydi.
Quincy Jones ve Charlie Byrd gibi ABD'li müzisyenlerin Brezilya'da Dışişleri Bakanlığı turneleri sayesinde Chega de Saudade Amerika'ya da ulaştı ve albümdeki bir Jobim parçası büyüleyici bir şekilde öne çıktı. "(Slightly Out Of Tune)" olarak tercüme edilen "Desafinado", her kesimden caz müzisyeninin ilgisini çekti. Sadece 1962'de Jones ve Byrd, Herbie Mann, Herb Alpert ve Chubby Checker gibi isimler şarkıyı yeniden yorumladı. Stan Getz, bu yeni Brezilya sound'unu ilk kez Byrd aracılığıyla duymuş ve hayran kalmıştı.
Stan Getz'in müziği' 1950'li yıllarda caza damga vurmuştu. New York Times gazetesi onu "anket kazananlarının galibi" olarak nitelendirmiş, on yıl boyunca akla gelecek her dinleyici ve eleştirmen anketinde zirveye yerleşmişti. Lester Young, Coleman Hawkins ve Ben Webster gibi isimler henüz en iyi dönemlerindeyken, hatta Sonny Rollins, John Coltrane ve Dexter Gordon'un yükselişte olması bile hiç önemli değildi. Caz dünyasında beyaz bir erkeğin maruz kaldığı tehlike buydu ve Getz, pişmanlık duymayan bir pislik olarak ünlüydü. Getz'in kalp ameliyatı olduğunu duyan bir grup arkadaşı, “Sadece bir kalp mi taktılar?” diye espri yapmıştı. 1960'a gelindiğinde, Coltrane nihayet Downbeat anketinde Getz'i geride bırakmıştı. Getz'in eroin bağımlılığı onu yakaladıkendisini ve evliliği çökertmişti. Ama bir kaç sene sonra ihtiyacı olan hit şarkıyı bossa nova'da bulmuştu.
Getz, Latin Amerikan müzik formunu Afro-Amerikan müziğine dahil etme kararını şöyle açıklamıştı: “Joao Gilberto ve Antonio Carlos Jobim'in şarkıları müziğimizde anemi ve kafa karışıklığı hissedilmeye başladığı sırada buraya geldi”. Hiç şüphesiz, 1961 sonlarında Ornette Coleman ve Coltrane'in müziğini dinlyen beyaz Amerikalılar gibi o da cazın gidişatından endişe duymuştu. Byrd ve bir grup Amerikalı ile birlikte 1962 yılnda "Jazz Samba" albümünü kaydetti ve “Desafinado” şarkısının yorumları “en iyi caz solosu” dalında Grammy ödülü kazanarak bir milyondan fazla sattı. Getz ve yapımcı Creed Taylor bu sesi sonuna kadar sömürmüştü. Altı ay sonra Big Band Bossa Nova albümü çıktı, ardından bir altı ay daha sonra ise Jazz "Samba Encore!" çıkmıştı.
1962 yılının kasım ayında Getz nihayet Brezilya havayolu şirketi Varig ve Brezilya Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Carnegie Hall konserinde Gilberto ile yüz yüze tanıştı. Konser biraz sorunlu geçse de dört ay sonra New York'ta yapılacak stüdyo kaydının tohumları atılmıştı. Bu kez Gilberto, kendi titiz taleplerini tam olarak karşılayacak bir Brezilya ritim grubuyla gelmişti. Milton Banana davulda, Sebastião Neto basta (albümde yanlışlıkla Getz'in basçısı Tommy Williams yazıyor) ve Jobim piyanoda yer alırken, Gilberto üç yıldır evli olduğu eşi Astrud ile birlikte 18 ve 19 mart 1963'te A and R Stüdyoları'na geldi.
“Tom, o gringoya aptal olduğunu söyle” diye sinirli şekilde Jobim ile Portekizce konuşan Gilberto'nun dediklerini Jobim Getz'e: “Stan, Joao sana hep seninle bir albüm kaydetmek istediğini söylememi istedi” diyerek çevirmişti Getz, samba ve bossa nova'nın birçok Amerikan versiyonunu kaydetmiş olabilir ancak Gilberto Getz'in tonu ve ritmini yetersiz buluyordu. Getz'in ritmi sert ve esnek değildi, tonu João'nun ulaşmaya çalıştığı narin, neredeyse tarif edilemez filigran tonundan çok daha sertti. İki adam, her parçanın en iyi versiyonunun hangisi olduğu konusunda bile anlaşamıyordu.
Stüdyoda artan gerginliğe rağmen sonuçlar kusursuzdu. Gilberto vibrato kullanmazken Getz'in saksafonu sololarda vibratoları yayıyordu. İki günde kaydedilen sekiz şarkının her birinin özüne iniliyordu. Grup, 1940'ların büyük hiti “Doralice” ve “Pra Machucar Meu Coração” gibi bir kaç eski sambayı Gilberto ve Jobim'in sofistike düzenlemeleriyle yeniden güncelledi.
Anında caz klasikleri arasına girse de “Desafinado” burada mükemmel bir yorumla karşımıza çıkıyor. Prodüktör Creed Taylor ve mühendis Phil Ramone'un uyumlu kulakları parçanın silinmez özünü yakalamayı başarmıştı. Jobim bu şarkıyı Newton Mendonça ile birlikte yıllar boyu dinledikleri samba şarkıcılarına saygı duruşu olarak yazmıştı; “Eğer bana sesimin detone olduğunu söylersen aşkım / Bunun bana büyük acı verdiğini bilmelisin” dizeleriyle şarkının amacını açıkça ortaya koyuyordu.
Getz'in Grammy ödüllü versiyonu pek de doğru değildi aslında bu yüzden Getz/Gilberto versiyonu onu doğru şekilde detune ediyord. Melodi ve armoni E-flat majörde ancak dizelerin sonu bu gamın dışında, armoni yarım adımlarla aşağı kayarak ince bir disonans yaratıyor ve F7 b5 ile bitiyor. Gilberto'nun yorumu o kadar pürüzsüz ki ancak dikkatlice dinlenildiğinde sesli harflerin çınladığını ve uyumsuz olduğunu hissedebiliyordunuz. (Bu yaklaşımın daha net bir örneğini İngilizce olarak Gershwin'in “S Wonderful” şarkısının bu versiyonunda duyabilirsiniz. Tutulan ünlüler önce tizleşir, sonra armoni sonunda uyum sağladığında ince bir tatlılık kazanır, tıpkı faul topunun fair topuna dönüşmesi gibi). Kulağa kolay gelse de pratikte “Desafinado” 20. yüzyılın en zor şarkılarından biridir. Nakarat-koro yapısı yoktur, 74 ölçü uzunluğundadır, armonide 20'den fazla akor içerir ve Ipanema Plajı'nın beyaz kumları gibi ayaklarınızın altında kayan ince geçişlerle doludur, en emin adımlı şarkıcı ve müzisyenleri bile sendeleterek dengesini bozar.
Ve uzakta, kumların üzerinde hiç zorlanmadan süzülür gibi yürüyen bir kız vardı. Jobim ve De Moraes, Ipanema'daki Veloso kafede otururken, o zamanlar 17 yaşında olan Heloísa Pinheiro'ya hayran kalmışlardı. Heloísa, her gün sahilde yürüyüş yaparken yanlarından geçerken erkekler ona ıslık çalardı. Heloísa için bir müzikal komedi şarkısı yazdılar ama “The Girl From Ipanema”yı duyan hemen herkesin aklına gelen kadın ise João'nun eşi Astrud Gilberto olmuştu.
O günlerde stüdyodaki Brezilyalı ekibin içinde İngilizceyi akıcı şekilde konuşan tek kişi Astrud idi. O sıra birileri eğer sözleri İngilizceye çevrilirse “Ipanema”nın kesinlikle hit olacağına karar verdi. Astrud, halka açık yerlerde sadece birkaç kez şarkı söylese de daha önce hiç kayıt yapmamıştı. Bahia'lı olmasına rağmen söz konusu “Kız”ın sesi o olacaktı ve sesi sonsuza kadar bu şarkıyla özdeşleşerek diğer iki erkek müzisyen ise onun taze, naif sesi yüzünden sonsuza kadar ikinci plana itilecekti.
Pinheiro gibi Astrud da çevresindeki erkeklerin hayallerini yansıtan bir ilham perisi ve boş bir tuvaldi. Biraz garip konuşması, profesyonelce olmayan tavırları, düz sesli harfleri, “ben” yerine “o” zamirini kullanarak yaptığı ilginç hatalar, İngilizceyi ikinci dil olarak konuşan birinin cazibesini artırmıştı. Şarkı, João'nun mırıldanan sesiyle başlasa da ABD'deki hi-fi odaları, radyo yayınları, müzik kutuları ve caz salonlarındaki dinleyiciler bu şarkıyı dinlediğinde sıcak, beyaz kumsal veya yemyeşil tropikal bir ormanda kendilerine el sallayan güzel bir genç kız hayal edebiliyorlardu. Pop müziği ne zaman böyle muhteşem bir fanteziyle cezbetmez ki?
Verve firması bossa nova pazarının aşırı doyduğunu düşünerek kayıtları bir yıllığına rafa kaldırdı. Bu arada, João ve Astrud'un evliliği 1963 yazında Avrupa'da sona ermişti. João 1964'ün başlarında New York'a döndüğünde, gelecekteki eşi Miúcha Buarque de Holanda ile birlikteydi. Plâk şirketinin fikrini değiştirmesine neden olan şey bilinmemekle birlikte “The Girl From Ipanema” nihayet radyolarda çalmaya başladığında eşi görülmemiş bir hite dönüştü. Single listesinde beşinci sıraya yükseldi, bu bir caz parçası için olağanüstü başarıydı. Getz/Gilberto albüm listesinde ise ikinci sıraya kadar yükseldi ancak Beatles'ın A Hard Day's Night albümü parçayı listenin zirvesinden uzak tutmuştu.
Bununla birlikte, Getz/Gilberto 96 hafta boyunca listelerde kaldı. Bossa nova çılgınlığı artık başlamıştı. Albümün başrol oyuncularının tek konseri Carnegie Hall'da oldu. Amerikalılar bossa nova dansı icat etmeye bile çalıştı ama neyse ki kalıcı etkisi olmadı. Brezilya'da ise her şey farklıydı. Albüm piyasaya çıktığı sırada ülke askeri darbeyle sarsılmış, Rio sokaklarında kaos hüküm sürüyordu ve durum pek iyi değildi. Ancak “The Girl From Ipanema” pop kültürüne hızla girdi ve sofistike samba ironik bir şekilde asansörlerdeki banal müzik türü olan Muzak olarak tanınmaya başladı.
Astrud'un albüme sonradan eklendiği çok açık; adı kapakta, kapağın içinde, hatta ortadaki etikette bile yazmıyordu. Albüm stratosfere kadar yükselmiş, Getz bir milyon dolar kazanarak kendine bir kır evi almıştı. Gilberto 23 bin dolar telif ücreti alırken kalpsiz Getz, Astrud'a bir seans müzisyenine ödenen sabit ücret 120 doların ödenmesini sağlamıştı.
Ancak, ikonik parçalarla dolu o on yılda hiç kimse kısa bir sürede bu kadar büyük etki yaratmamıştı. The Beatles, Ed Sullivan'da üç şarkı çaldı, Jimi Hendrix, Monterey Pop'ta sadece birkaç dakika boyunca gitarını parçalayıp yaktı, Dylan'ın Newport'taki elektrikli performansı yaklaşık 15 dakika sürdü. 33 dakikayı biraz aşan bir albümde Astrud sadece “Ipanema” ve “Corcovado” şarkılarında toplamda üç dakikadan az duyulabiliyordu. Bu durum onun mirasını pekiştirerek erkek meslektaşlarına göre kariyerinde daha uzun ömürlü oldu ve istikrarlı bir başarı elde etti. Getz, boşanma mahkemesi yasasını değiştirecek kadar acımasız bir boşanma süreci yaşadı. Gilberto, ülkesindin ikonu olarak kaldı ancak giderek daha kapalı ve dengesiz hale geldi. Ipanema'lı kız onların hayal edemediği bir ufka mı bakıyordu?
Yazar: Andy Beta
Bu makalenin orijinali Pitchfork isimli portalda yayınlanmıştır.
Astrud Gilberto'nun vefat haberini bu link ile okuyabilirsiniz.
João Gilberto'nun veefat haberin bu link ile okuyabilirsiniz.
Stan Getz hakkında daha fazla bilgiye bu link ile ulaşabilirsiniz.
Çeviri Cazkolik.com / 21 Ekim 2025, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.