Uzun zamandır Cazkolik için röportaj, etkinlik veya bir izlenim yazısı yazamamaktan muzdarip iken New York’ta geçirdiğim eğitim dönemini kaleme alarak paylaşmak hem arayı kapatmama yaradı hem de New York`daki hayatıma ilişkin gözlemler yapmamı sağladı. Geçen yıl üç ay boyunca New York’un caz halini keşfetmek için çok zamanım olmuştu. Harlem Caz Müzesi, Jazz at Lincoln Center, Carnegie Music Hall, Blue Note vs. derken, klasik cazın insanı büyüleyen dünyasından etkilenmemek mümkün değilmiş. İşte, o dönem Güzin Yalın’ın kendi köşesinde New York’u anlatan yazısı içinden geçtiğim duygu tünelini anlamama tercüman olmuştu. Bu yıl ise doktora eğitiminin de verdiği ağır sorumlulukla caz dünyasını keşfetmenin yerini New York da cazın ev hali aldı. Diyeceksiniz ki cazın ev hali nasıl oluyor… Anlatayım…
Ev arkadaşlarınız modern cazı araştıran, icra eden, uyuyup uyanıp durmaksızın modern caz ustalarının tonundan, armonisinden, ‘timing’inden, estetiğinden, tekniğinden bahsedip durunca insan ister istemez bildiği dünyanın yanında yeni bir ‘şey’ daha keşfetmeye başlıyor. Klasik caz, modern caz derken yanısıra klasik müziğin de ünlü isimleri naçizane öğrenci evimize albümleriyle, videolarıyla konuk olunca, müzisyen olmamanıza rağmen farklı bir perspektiften de olsa müziğin çekici dünyasına siz de girmiş oluyorsunuz. Kimi zaman Erkan Oğur’dan bir türkü, bazen Albinoni’nin G Minor Adagio’su, kimi zaman John Patitucci’nin ilk dönem albümleri, Jaco Pastorius’un bas line’ları, Aydın Esen’ler derken çok yönlü müzik dinlemenin sizi ne denli beslediğini farkediyorsunuz.
Ev arkadaşlarım Buğra Balcı ve Ömercan Sakar, Türkiye’de yetişen ve şimdi eğitimlerine New York’ta devam eden iki genç müzisyen. Modern cazın yolunu takip ederek, fusion konusunda etkinliklerini, tecrübelerini, bilgilerini sağlamlaştırmaya çalışan, her fırsatta okulla sınırlamadıkları eğitim yaşamlarını muhtelif müzikleri analiz ederek ve bu analiz sürecini de evin içinde hem birbirleriyle hem de yakın arkadaş ve müzisyen paylaşan genç insanlar.
Buğra Balcı sayesinde Queens College’in ünlü caz eğitmenleriyle tanışma fırsatı buldum. New York dediğimiz zaman sanki bu fırsatları her an bulabilirmişsiniz gibi düşünülse de, gerçek hiç de öyle değil, ulaşmak istediğiniz herkes o kadar meşgul ki karşılıklı zaman bulmak doğrusu kolay olmuyor. İzmirli olarak alışmışız röportaj için sanatçılarla önceden buluşup birlikte bir şeyler içip sohbet etmeye, onların hayatlarına dair ayrıntıları dinlerken ılık meltemiyle Kordon’da zaman geçirmeye… Oysa New York’ta herkes fazlasıyla meşgul… Röportajı yapan da meşgul, röportaj yaptığınız kişi yapandan daha meşgul! Mecburen genelde mail yoluyla ulaşmaya çalışıyoruz ama yüzyüze görüşemememiz onların canlı performanslarını izleyemeyecegimiz anlamına gelmiyor tabii. David Berkman’ı öğrencileriyle New York’un bir caz barında dinleme şansına sahip olmak, onlara uzakken aslında ne kadar da yakın olabileceğinizi gösteriyor. Master öğrencilerine eşlik eden bir müzisyen hem eğitmen, hem de profesyonel olunca klasik cazdan modern caza insan doğrudan içinde yaşıyor bu harika dünyayı.
Canlı dinlediğimiz isimlerden bir diğeri ise Lonnie Plaxico idi… 30 Eylül 2011 akşamı cazın canlı tanığı, tarihi caz klübü Birdland’de Bud Powell anısına düzenlenen konserde Ethan Iverson, Tim Hagans, Greg Osby, Joey Baron, Lonnie Plaxico’yu aynı sahnede dinleme şansı bulduğunuzu düşünün. Şarabınızı yudumlarken Charlie Parker’ın lakabını taşıyan mekanında sanki zaman tüneline giriyorsunuz. Cazkolik’te, Jazz Dergisi’nde okuduğum, albümlerini dinlediğim insanları bir arada dinlemek, konser sonrası Greg Osby, Lonnie Plaxico ile tanışmak kelimelerin yetersiz kaldığı, cümlelerin ancak üç nokta ile devam edebildiği paragraflara bırakıyor yerini…
Cazın ev haline devam ederken, Buğra’nın gitarda Pete Jung ve davulda Marko Djordjevic ile albüm yapması benim ‘caz nasil dinlenir’ konusundaki ufkumu biraz daha açıyor. Pete Koreli, yeni albümü çıkmak üzere olan genç bir gitar sanatçısı. Buğra ve Marko Djordjevic da onun albümünde birlikte çalan isimler olunca Buğra’nın anlatımıyla uzun, eğlenceli, eğitsel, tadı damaklarımızda kalan bir albüm çalışması çıkıyor ortaya. Bütün bu izlenimleri evde çay eşliğinde dinlemek ise ayrı bir eğlence…
Cazın New York’taki ev hali bazen dışarılara da taşıyor. Kimi zaman, bir otelin özel gününde, kimi zaman bir spor merkezinin ortasında… Brooklyn Boulders anıları birden insanın aklında canlanıyor… Brooklyn Boulders tırmanma merkezi aslında. Büyük bir garaji restore ederek güzel bir spor kompleksine çevirmişler. Özel günlerde de caz gruplarını davet ediyorlar. Buğra Balcı, Ömercan Sakar, Maya Sharpe, Geo Progulakis caz standartlarından, fusion’a uzanan yelpazede, Buğra’nın bestelerine de yer verip, doğaçlamalarla insanı şaşırtıyorlar… Beklenmedik zamanlarda değişen formlarda, ustalıklarını konuşturan genç müzisyenler dinleyenleri şaşırtıyor.
Cazın ev hali, cazın başkenti New York’ta olunca, insan ister istemez, L treninde gözlemlediği yolcuların, okula giderken izlediği insanların, 14. Cadde’deki Union Meydanı kalabalığının etkisinde kalıyor. Dinleyici olarak da, müziği icra eden müzisyen olarak da… Böylece caz içeride veya dışarıda dinlenmiş çok da farketmiyor… O büyülü dünyanın içinde her zaman varoluyorsunuz… Siz de bu dünyaya gelebilir, evimize konuk olabilirsiniz, bekleriz…
Beliz Hazan
Cazkolik.com / 08 Ocak 2012, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.