Otis Redding’in “(Sittin’ on) The Dock of the Bay” şarkısı, popüler müzik tarihinde bunun en dokunaklı örneğidir. Şarkının sonunda duyduğumuz o uzun ıslık, aslında Redding’in yazamadığı sözlerin boşluğudur ve belki de tam bu yüzden, sadece sözleriyle değil, eksik kalmasıyla da yalnızlığı daha iyi anlatan bir şarkı yoktur.
Burada oturmuş, kemiklerimi dinlendiriyorum
Ve bu yalnızlık yakamı bırakmıyor
Amerika’nın II. Dünya Savaşı hazırlıklarıyla çalkalandığı 1941 senesinde, askeri üslerin ve üretimin merkezi haline gelmiş Georgia’da dünyaya gelen Otis Redding, çocukluğunu yoksulluk ve ırk ayrımcılığı içinde geçirdi.
O yıllarda siyah topluluklar için kilise, yalnızca ibadet edilen bir yer değil, aynı zamanda özgürce var olabilecekleri bir sığınaktı. Ve müzik, ölüm kokusunun keskin olduğu bu günlerde bir yaşam noktasıydı. Müzikle ilk kez bu ortamda, kilise korolarında tanışan Otis, küçük yaşta söylediği gospel ezgileri sayesinde ilerideki kariyerinin temel taşlarını oluşturmuştu.
Müzik, onun için bir kariyere dönüşmeden önce Redding, geçimini su kuyusu sondajında çalışarak sağlıyordu. Dönüm noktasını ise Johnny Jenkins and the Pinetoppers grubunda şoförlük yaptığı günlerde yaşadı. Grubun Memphis’teki Stax Records stüdyosunda kayıtları bittikten sonra, kendi şarkısını deneme fırsatı eline geçen Otis, orada seslendirdiği “These Arms of Mine” parçası ile artık 1962’de Stax ailesinin resmi bir üyesi haline geldi.
Şimdi, ceketimizi çekelim, yakaları kaldıralım ve 60’ları kucaklayalım. Amerika’da kültürel bir patlamanın tam ortasındayız. Sivil haklar hareketi yükseliyor, eşitlik ve özgürlük adına sokak köşelerinde bir araya gelen öfkeli ama umutlu bireyler toplumu değiştiriyor. Rock ‘n’ Roll ve soul müzik, hem bir kaçış hem de gençliği ifade etmenin en güçlü yollarından biri. Artık dönemin kıymetli seslerinden biri haline gelmiş Otis Redding, şarkılarında kimi zaman bize dünyanın kaosunda hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz aşkı, kimi zaman kayıplarımızı hatırlatıyor. Güney’in kasvetli sokaklarından Memphis’in stüdyolarına uzanan yolculuğuyla, hem Afro-Amerikan deneyimini hem de evrensel duyguları şarkılarına taşıyan Redding, plak şirketi Motown’un neşeli tınıları ile Stax’ın daha ham, duygusal soul’u arasında köprü kuruyor ve hüzünle umut arasında gidip gelen bir dönemin aynası yerine geçiyor.
Sabah güneşinin altında oturuyorum
Akşam gelince de oturuyor olacağım
Redding, “(Sittin’ on) The Dock of the Bay” şarkısının kaydı için günlerini Stax stüdyosunda geçiriyordu. Dörtlüklere yazacak sözler bulana kadar demo kayıtlarında ıslık çaldı. Fakat son dörtlüğünü tamamlayamadan bir uçak kazasında yaşamını yitirdi. Prodüktörü Steve Cropper, şarkıyı yayıma hazırlarken o ıslığı silmedi; çünkü artık şarkının başka bir sonu ve hikayesi vardı. O ıslık, belki de Otis’in yokluğunu en derin biçimde haykırdığı andı.
Ölümünden birkaç hafta sonra yayımlanan “(Sittin’ on) The Dock of the Bay”, Billboard listelerinde bir numaraya yükseldi ve Otis Redding, Amerika’da ölümünden sonra zirveye çıkan ilk sanatçı oldu. Bu ani kayıp, müzik dünyasına büyük bir yara bıraktı; geriye ise yarım kalmış şarkılar.
Şarkıyı her çaldığımda, önce Otis’in hâlâ yaşadığını duyumsuyorum. Sözler boyunca, huzurlu bir rıhtımda yalnızlığımızı paylaşıyoruz. Gelip giden, doğup ölen dalgaları izliyoruz. Sözler akıyor; o hâlâ yaşıyor. Sonra ıslık başlıyor, sahne boşalıyor. Her dinleyişte onu hem yaşatıyor hem de yeniden uğurluyorum. Belki de bu paradoks, şarkının esas büyüsü; tamamlanmamış olması ise en unutulmaz kısmı.
Elif Atasoy
Cazkolik.com / 14 Ekim 2025, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.