Raul Midón`u son yıllarda Türkiye semalarında giderek daha sık izlemeye başladık. Bu durum, sanatçının bizim izleyicimizle iyi ilişki kurmayı başardığının işaretidir. Bu anlamda, şöyle bir genelleme yapmak mümkün; sadece cazda değil, genel olarak müzikte ve kastettiğimiz bağlamda iki çeşit sanatçı var, ilki, ünü kendisinden çok önce ülkeyi saran ve bir gelse de izlesek dediğimiz isimler ki müziğin her türünde böyle isimler bol ve allaha şükür bu isimlerin büyük çoğunluğunu artık izledik, sorun yok... ikinci tür ise tam tersi, belki küresel bir ikon değil ama yerel izleyiciye kendini hemen sevdiren ve bir sonraki konseri merakla beklenen isimler. Raul Midón bu ikinci tarza giriyor. Mesela, onun bir önceki nesli diyebileceğimiz Stevie Wonder birinci türdü.
2005 yılında ilk albümünü yayınladığından beri, hatta daha doğrusu, 2006 yılında ilk albümüyle ünlü talk show`cu David Letterman`ın programına çıktığından beri her yıl üzerine koyarak haklı başarısını artıran sanatçı elbette bu noktayı sadece bir TV şovuna borçlu değil. doksanların başından beri, Miami yıllarından bu yana yıllarca başka isimlerin arkasında back vokal yapan, gitar çalarak tabir-i caizse mesleğin yutulacak ne kadar tozu varsa yutan Midón sıranın kendisine gelmesini sabırla bekledi ve ödülün aldı ama aldığı yerde kalmayıp daha çok çalışmaya devam etti. İlk albümü "State of Mind"daki perküsif-slappy-flamenko-latin-jazzy-fusion gitar tekniği ve ipeksi, duygulu, tenor tadında vokalini yasladığı sarsılmaz melodik çizgisiyle ve daha da ilginci dudaklarıyla yaptığı doğaçlama `bebop` trumpet çalışıyla müzik dinleyicisinin kalbini hemen çalmayı başardı.
Caz yazarları Raul Midón`un müzikal evrimindeki ara halkanın 2010 yılında yayınladığı "Synthesis" albümü olduğunu söyler. Arjantinli baba, Amerikalı annenin yarı latin kana sahip başarılı şarkıcısı albümünde Joni Mitchell, Herbie Hancock, Larry Klein, Peter Gabriel gibi isimlerle yaptığı çalışmalarla pop, jazz, folk ve latin harmanından bir tür meydan okuyan bir müzik üretmeyi başarmıştı. Bu dönemden kalan "Call My Name", "Moment to Moment" hala zevkle dinleniyor. Up-tempo ritmleri, akılda kalıcı melodileri delice seviliyor. Midón kendisine bunu yaptıranın da Larry Klein olduğunu saklamıyor; "o bana geçmişte yaptığından daha farklı bir müzik yapmalısın" dedi diyerek önünü açtığını söylüyor ve devam ediyor; "ben, umut ve ilham hakkında çok şarkı yazdım ve hala da yazmaya çalıyorum, kendimi geliştiriyorum" diyor. Doğuştan âmâ biri olarak "çektiğim sıkıntılardan kendim için yeni anlayışlar geliştirmeye çalışıyorum..."
Muhtemelen bu dediklerini ondan iyi kimse anlamaz, New Mexico`nun çok da iyi olmayan kırsal bir yerlerinde prematüre doğum sonrası yetersiz oksijen ve iyi bakım olmaması sonucu doğumunun hemen ardından âmâ kalan sanatçı müziğe, tutkuyla seven babası sayesinde bağlandı. Raul`un babası, Mozart`tan, avantgart besteci John Cage`e, Karlheinz Stockhausen`den, Charlie Parker`a, Sonny Rollins, Miles Davis`e kadar isimlerin hepsini dinlerdi, albümlerini alırdı.
"İlgi duyduğum müzikal elementlerin karışımından her zaman heyecan duydum" diyer Raul Midón bu konuda yapılmış en iyi albümünün "Synthesis" olduğunu kendisi de söylüyor. Benzeri şekilde en yeni albümü (ki multemelen konserinde de çalacaktır) "Don`t Hesitate"de jazz, R&B ve folk parçalarından yeni karışımlar elde etmiş. Dinleyicileri, "bu albüm Midón`un kalbidir" tarzı yorumlar yapıyor. 14 şarkılık yeni koleksiyon kesinlikle dinleyicisini hayal kırıklığına uğratmıyor, geçmişten gelen halkalara bir yenisini daha ekliyor. Tıpkı bizim tüm bu anlatmaya çalıştıklarımızı 21 Kasım akşamı Cemal Reşit Rey sahnesinde izleyeceğimiz gibi. Bakalım neler düşüneceğiz...
Cazkolik.com / 18 Kasım 2014, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.