Bu makalenin orijinali Will Ainsley tarafından Bandcamp'te yayınlanmıştır. (Illüstrasyon: Jose Berrio)
Saykodelik müzik ifadesini görünce aklınıza LSD ve Ken Kesey'in Merry Pranksters'ı ya da The Doors veya Jefferson Airplane, Nuggets falan gelebilir. Drone-folk (*) ikilisi Moundabout'tan Phil Masterson bana saykodelik müzik teriminin bana hâlâ şal desenli gömlekli uzun saçlı adamların yaptığı ışık gösterilerini hatırlattığını söylemişti.
Saykodelik müziğin ilk enkarnasyonu 1960'ların başında Kaliforniya'da eğlence maksatlı uyuşturucu kullanımı ve folk müziğin birleşiminden doğdu ve aynı on yılın sonlarında ana akım popülaritesinde zirveye ulaştı. Ancak saykodeliya, tıpkı punk gibi, sesten çok ruhsaldır ya da öyle olmalıdır ve çeşitli modern sanatçılar, görünürde bir paisley tişört ya da ışık gösterisi olmadan saykodelik müzik yapabiliyor.
Bu türün/tarzın/tavrın sınırlarını genişleterek gelecek iklim kıyametiyle ilgili iç karartıcı, nabız gibi atan tekno, banjo eşliğinde ses sanatı, elektronika ve r'n'b'nin düzensiz karışımlarını ve boğuk dub-folk'u da dahil etmenin zamanı gelmedi mi? Patlamaya hazır, deneysel pop yapan J.R.C.G., saykodelik müziğin “bazı insanlar için kolayca aşırı geleneksel takıntılı bir ritüel haline gelebileceğini, ancak aynı zamanda, türün farklı bir köşesinde, belki de farkında olmadan onu zorlayan ve modern zamanlara taşıyan insanlar olabileceğini” söylüyor.
Birkaç liberal estetik göstergeye rağmen, “saykodelik” öznel bir terim olmaya devam ediyor. İyi ya da kötü, ambient müzik tarzı gibi bir tanımı yok, yani Brian Eno'nun ambient müziğin “ilginç olduğu kadar göz ardı edilebilir de olması gerektiği” iddiası gibi. Saykodeliya bir çerçeveden yoksundur ve sınırlarını yoruma açık bırakır; bir gezinti saykodelik olabilir, bir grip saykodelik olabilir, bir sohbet saykodelik olabilir. Bu yazı için konuştuğum sanatçılar, müzikleri saykolediyanın modern bir tanımını içerdiği için seçildi ancak saykodelik müziğin tanımını yapmaları istendiğinde verdikleri yanıtlar büyük farklılıklar gösterdi diyordu.
Perc, nam-ı diğer Ali Wells, 2000'lerin başından bu yana bas kabinlerini hırpalayan meşhur bir tekno türü geliştiren bir yapımcıyken saykodeliyayı “içinde kendimi kaybedebileceğim bir şey” olarak tanımlamıştı. Bir başka öneri de avangart çöl blues/folktronika üçlüsü Meril Wubslin'den geliyor ve saydokeliyanın “algıları bozma niyetiyle” yapılan müzik olduğunu söylüyordu, ancak bu tanım yine de eksiktir; algıları bozma niyeti olmadan yapılan saykodelik müzik, Sister Irene O'Connor's Fire ve Ken Nordine'in Colors albümünden bu yazıda adı geçen bazı sanatçılara kadar uzun ve zengin bir geçmişe sahip. Mantua adıyla nefes nefese drone-folk kaydeden İrlandalı müzisyen Elaine Malone, malzemesini “o sırada ne çıkarsa onun gibi yönlendirici bir müzik” olarak tanımlıyor. Gerçekten de, hem geçmişteki hem de günümüzdeki pek çok saykodelik grupbu saykodelik olmaktan çıkaran şey ’niyetleri' gibi görünüyor: Akılları uçurmaya çok fazla odaklandığınızda, yolculuğa değil varış noktasına odaklanırsınız ve bu da hoş bir şey değildir.
Hem Gwretsien Ferch Lisbeth hem de Galler'in “gotik avangart-rock power-coven"ı Tristwch Y Fenywod’dan Leila Lygad "değişen durumlardan" bahsediyor ancak bunun sadece uyuşturucu kullanmakla ilgili olmadığını da vurguluyor. Değişmiş algı fikri muhtemelen bu yazıda bahsi geçen sanatçıların (misal Tara Clerkin Trio, Daniel Bachman ve Meril Wubslin gibi) çok çeşitli sanatçıların verdikleri cevapların her birinin ortak noktasıdır. Hepsi bir tür sıçrama ya da atlama meselesi gibi görüyor. Bir sınır aşılmalı, bir bariyer aşılmalı. Daniel Patrick Quinn (uluslararası gizem adamı, dağ müzisyeni ve One More Grain'in başındaki isim) bunu en iyi şekilde ifade ediyor: “Her şey bireysel olarak neye alışık olduğumuza bağlı. Oasis bana tamamen sıradan geliyor, saykodelik müziğin tam tersi. Ancak albümlerinden biri bir ortaçağ keşişine dinletilse büyük olasılıkla saykodelik bir deneyim yaşayacaktır”. Oasis neden keşişe doğaüstü gelirken Quinn'e sıkıcı geliyor? Her şey müziğin nasıl tınlayabileceğine ve bunun nasıl aşılabileceğine dair bir önyargıya dayanıyor.
Görünüşe göre 1960'lar ve 1970'lerdeki saykodelik gruplar keşif, gizem ve bilinç hakkında doğru fikirlere ulaşmış ve algı kapılarını kırmış olsalar da, birçoğumuz daha sonra yanlışlıkla, bilerek veya başka bir şekilde içeri sızanları fark etmemişiz.
Lotic; "Water"
Saykodelik müziğin geleneksel olarak uyumlu olduğu folk, drone (**), rock, vb. gibi kimi türler vardır. Lotic'in içinde hareket ettiği türler genellikle bu listeye dahil değil. Berlin'de yaşayan Amerikalı sanatçı 2010'ların başından bu yana bir dizi albüm ve EP yayınladı ve bu albümlerde dans müziğinin yapısını 4K ses tasarımıyla bozdu. Müziğinde rahatsız edici derecede sade bir şey var; ikinci albümü Water'da duyduğumuz ilk şey sanki parçanın geri kalanından ayrılmış gibi izole edilmiş fizzing bir kick davuldur. Aynı şekilde, Lotic'in sesi çoğu zaman çıplak ve yalnız görünüyor, soğuk synth'ler ve klinik davul makineleriyle insanî tezat oluşturuyor. Bu şarkıları dinlemek yeni, tuhaf ve bozulmamış bir ses dünyasına girmek demek.
Daniel Bachman; "Almanac Behind"
Daniel Bachman'ın erken dönem müziğinde ileride gideceği yöne dair kimi ipuçları vardı. Her ne kadar kendini “Rappahannock River Rag” gibi akıcı parmak vuruşları ve isimlerle American Primitive kanonu içinde sağlam şekilde konumlandırmış olsa da, birkaç şarkı Bachman'ın bakışlarının daha yabancı bir müziğe doğru kaydığını ima ediyordu. Örneğin, 2008 tarihli bir koleksiyondan alınan “Up And Down The C/O”, Bachman'ın “algılarımı genişletti” diye bahsettiği Yo La Tengo'nun “Spec Bebop”ına benzeyen gürültülü bir patlamadır. Bu satırları okurken bile Bachman'ın Almanac Behind, Sycamore City and Other True Stories ve When The Roses Come Again gibi albümlerinde nasıl bir yön izleyeceğini tahmin edemeyebilirsiniz. Bu albümler, Amerika, iklim krizi ve soy hakkında büyük fikirler içeren, bir şekilde kapsamlı ama sadedir. İnsanı düşündürürler. Bachman saykodelik müziğin arkasındaki anahtarın “keşif” olduğunu belirtiyor ve bunun son üç albümündeki parçalarda nasıl yer aldığını duymak gayet kolay. Bachman'ın fikirleri denediğini kendi inşa ettiği Appalachian ağız yayı, Almanac Behind'daki rüzgarlar, yağmurlar ve gürültü, “Wildfire”ın dağınık davul taslağı olarak hissedebilirsiniz. Geçmişte gitar önderliğindeki müziği yalın ve sadeyken, bu son çalışma hava koşullarına yenik düşmüş ve yaşanmış, mantıksız bir şekilde gelecekten gelen bir yapıttır.
One More Grain; "Beans On Toast With Pythagoras"
One More Grain modern saykodelik müziğin mükemmel bir örneğidir. Beans On Toast With Pythagoras ve Grain Fever gibi albümleri, Daniel Patrick Quinn'in boş zamanlarında yaptığı bitkisel poşet çay şarapları gibi tuhaf ve fermentedir. Müzikleri kornetino ve gitar, metalik perküsyon ve çalkalayıcıların hareketli katmanları, sirke, testisler ve Doctor Who hakkında parçalanmış sözler gibi tahmin edilemez bağlarla doludur. Quinn, saykodelinin “sıradanlığa bağlı olmayan birkaç türden biri” olduğunu söylüyor ve bu, Grain ile yaptığı çalışmalara da yansıyan bir değer. Yaptıkları her şarkı neredeyse fiziksel olarak öngörülemezlikle titreşiyor gibi görünüyor. Quinn bana şöyle demişti: “Malezya ve Endonezya ormanlarındaki Ağustos böcekleri binlerce yıldır olduğu gibi bugünlerde de en saykodelik müziği yapıyorlar. Haftanın her gecesi. Hem de hiçbir endüstri desteği, hayran kitlesi, plâk şirketi ya da Bandcamp profili olmadan”. Ancak Güneydoğu Asya'ya gidemiyorsanız eğer One More Grain yeterli olacaktır.
Moundabout; "Flowers Rot, Bring Me Stones"
Bataklıklardan, sıradağlardan ve nehirlerden ilham alan Moundabout (Phil Masterson ve Paddy Shine) elemental müzik yapıyor. Masterson'ın saykodelya için yaptığı “sizi günlük kafa yapınızın dışına çıkarabilen müzik” tanımı, “Big Bodies” ve “Dick Dalys Dance” gibi şarkıların işgal ettiği tuhaf yerlerde tam anlamıyla işitilebilir. Mağaramsı yankıları ve gıcırdayan derinlikleriyle, sanki bir stüdyoda ya da bir odada kaydedilmiş olmaktan ziyade, insan erişiminin ötesinde bir yerden patlak vermiş gibiler. Yine de albüm, martı örnekleri, banjo ve yeraltı dünyasından yüzeye çıkmış gibi göründüğümüz anlarla genellikle havadar ve geniş ekrandır. Bu, sürekli hareket halinde olan bir müziktir.
Meril Wubslin; "Alors Qoui"
Meril Wubslin'in müziği bir tür tortusal ses birikimine dayanıyor. Tanecikli döngüler ve motifler, sicim ve paslı tellerle bir arada tutulmuş hissi veren bir şeye dönüşüyor. Enstrümanları alışılmadık olmasa da (akustik gitar, stentorian vokaller, kemik gibi vurmalı) bunları bir araya getirme biçimleri alışılmadık değil. Saykodelik müziği “trans, tekrar, kırılma, sürtünme ve çözüm” olarak özetliyor ve bu Meril Wubslin'in müziğini bu kadar büyüleyici yapan şeyin tanımı olarak gayet iyi iş görüyor.
Perc; "The Cut Off"
Bu listede adı geçen sanatçılar arasında Perc, listeye dahil edilme olasılığı en düşük sanatçı gibi görünüyor. Ne de olsa tekno, rock, kozmik ya da folk gibi türlerden çok daha az saykodelik olarak tanımlanıyor. Ama neden? Geleneksel saykodelik müziğin yaratmaya çalıştığı hipnoz ve mantra hislerini en kolay ortaya çıkaran türdür bu. Wells bana saykodelik müziğin 'içler ve dışlar', 'evet ve hayır'lardan oluşan ikili bir kategorizasyondan ziyade “bir duygu, müzik ve sanat yapmaya yönelik bir yaklaşım” olduğunu söylüyor. “My Head Is Slowly Exploding” parçasının mide bulandırıcı gürültüsünü ya da Clouds'un “Chained to a Dead Camel‘ parçasının gök gürültülü, sarsıcı remiksini dinleyen herkes buna katılacaktır. Evet, Perc'i dinlemek gerçekten özgür bir müzik dinlemek demektir.
Moin; "Paste"
Moin, makine gibi groove'ları, temiz hatları ve basık tonlu gitarlarıyla içine kapanık bir müzik yapıyor. Müziği, Alien filmindeki uzay römorkörü Nostromo'da durmaksızın hareket ettiren bir makine benzeri endüstriyel nabızla akan tüm o çekimleri çağrıştırıyor. Moin neden saykodelik? Çünkü her şey albümü noktalayan yokluklarda ve boşluklarda. İlk albüm Moot açık bir şekilde bir grubun çabasıyken, Paste albümü daha temiz, vakumlanmış, yenilikle parlayan bir sese sahip. Valentina Magaletti'nin davulları, gitarların ve elektronik işlemlerin üzerine gevşekçe örtülen bir tür büyük, çelik gibi, titiz bir iskele. Başka yerlerde, garip, parçalanmış vokal örnekleri parçaların arasında anılar gibi sürükleniyor. Post-hardcore, indie ve hatta grunge gibi türlere yapılan kısa referanslar, bir zamanlar bildiğiniz şarkıların kalıntılarını dinlediğinizi gösteriyor.
(*) Drone Folk: Halk müziği unsurlarını drone müziği ile birleştiren bir müzik türüdür. Tipik olarak gitar, banjo ve mandolin gibi akustik enstrümanların yanı sıra synthesizer, sampler ve diğer elektronik enstrümanlarla oluşturulan drone'ları içerir.
(**) Drone Müzik: Sürekli seslerin, notaların veya ton kümelerinin kullanımını vurgulayan minimalist bir müzik türüdür.
Buraya aktardığımızdan daha fazlası için Bandcamp sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Çeviri Cazkolik.com / 03 Kasım 2024, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.