Dinlediğiniz müzik George Garzone`un Innocence isimli çalışmasıdır ki usta müzisyenin ne kadar etkileyici biri olduğunu göstermesi bakımından örnek bir kayıttır.
Şu son on gün içinde, eski festivallerin rüzgârıyla savruldum, gözümün önüne çok sevdiğim iki cazcının yüzleri geldi. Biri kötü haber, biri iyi. İkisi de Akbank Caz Festivalleri`nden...
JC’s iki gün üst üste George Garzone ile yeniden çalmaya dönen Can Kozlu’nun kayıtlarına mekânlık edecek. 13’ünde mi gitsem 14’ünde de mi derken, hangi gün geleyim diye danıştığım Aytek, ikisinde de gelmemi söyledi. Albüm çıkınca ‘oradaydım’ diyebileceğim için. Kötü haber ise, Sam Rivers’dan. Hep kendi inandığı, sevdiği müziği yapmış, başkalarına da çok yol açmış, “Loft” (*) hareketinin önde gelen isimlerinden, özgür müzisyen Sam Rivers, 88 yaşında öldü.
8. Akbank Caz Festivali’ne Sam Rivers Trio olarak gelmişti. “Virtüöz "multi-enstrümantalist" Sam Rivers, ilk dönem blues`undan soyutlamaya uzanan bir caz geleneği el kitabını andırıyor,” diyordu tanıtımında. Ben ise hayranı olduğum bu ‘free-jazz’ öncüsünü sessiz sakin kuliste dolaşan mütevazı şahıs olarak hatırlıyorum. Kontrbas ve bas klarnette Douglas Matthews; davul, tenor saks ve piyanoda Anthony Cole ile sahne almış. Tanıtımın sonunda “...1970`lerin elektronik devrimini yok sayarak kendini akustik müziğe adadı,” denmiş. “Sam Rivers, özgün olmayı her şeyin üstünde tutan, konformizmin panzehiri bir cazcı. CoItrane estetiğinin de gerçek savunucularından.”
Konformizmin panzehiri, gerçekten de doğru bir tanım. Tıpkı Loft Hareketi’nden Muhal Richard Abrams, Anthony Braxton, Oliver Lake, Hamiett Bluiett, Arthur Blythe, David Murray gibi, ki hepsini burada dinleme onuruna erişmiştik. Gerçi Cazkolik üstadın aramızdan ayrılışını hemen duyurdu ama, çok sevdiğim için dayanamayıp gene de biraz çiziktirdim, affola! Ölümü duyurulduktan sonra sitesinde “Onlara neler kaçırdıklarını söyle,” yazmıştı. Bilmez miyiz hiç?
* * *
İkinci anı / çehre ise, George Garzone’ye ait. Üstadımız Michael Brecker, kendisini ‘saksın ustası’ diye tanımlayanlara, “Ben saksın ustası değilim, o usta George Garzone’dir,” demişki. Brecker’a saygımız sonsuz ama Garzone gerçekten de usta tanımını hak eden bir müzisyen. Onu da mütevazı bir şahıs olarak hatırlıyorum. Ama belki de büyük müzisyenliğin gereğidir. Adam olmak, yani. 3. Akbank Caz Festivali’nde gene Can Kozlu ile bir tenor saks-davul ikilisi oluşturmuşlardı. Sanırım Aksanat’ta çalmışlardı. Ne kadar uzun zaman geçmiş, neredeyse yirmi yıl. Mükemmel bir konserdi, Can Kozlu da çok beğendiğim bir müzisyendir. O sıralarda Boğaziçi Üniversitesi’nde caz dersleri veriyordu. Tekrar aramıza katılmasına, Garzone’nin İstanbul’a gelmesi kadar sevindim neredeyse...
George Garzone da müzisyenliği kadar, belki daha da fazla hocalığıyla bilinir. Hatta, akademik hayatı tercih ettiği için hak ettiği kadar tanınmadığını da söyleyebiliriz. Doğduğu şehir Boston’da yaşamayı, orada çalmayı tercih etmiştir. En yetenekli saksofoncu dalında iki kez Boston Müzik Ödülü`nün de sahibi olmuştur. 1950 doğumlu Garzone bir rivayete göre müziğe klarnetle başladı. Saksofonla, dört yıl sonra tanıştı. Bir başka rivayet de, tenor saksı altı yaşındayken keşfettiği yönündedir. Hocalığa başlaması da erkendir. 1972’de, Can Kozlu’nun da okulu olan Berklee College of Music`den mezun olduktan sonra, zamanını yorumculuk ve eğitmenlik arasında böldü.
Geçen yıl, NEC Jazz Faculty All-Stars at the Jazz Standard konserlerinin bir bölümünü izlemiştim de, unutulmaz bir hocalar toplantısıdır. New England Konservatuvarı caz hocaları, trompette John McNeil, piyanoda Frank Carlberg, basta Cecil McBee ve yedek davulcu Richie Barshay (Billy Hart dinletide yer alamamış) ile Garzone, öğrencilerine sadece dersleriyle değil, çalışlarıyla da örnek olmuştur. Eğer nette arayacaksanız, piyanoda Leo Genovese ile Regattabar’da leziz bir dinletileri var. Ratdog’la da hoş bir uyum sağlamışlardı.
Kendisi gibi efsanevi grubu The Fringe’la düzenli olarak Boston bölgesinde sahneye çıkıyorlar. 1972’de kurulan grupta basta John Lockwood ve davulda Bob Gullott yeralıyor. Üç albüm yaptılar. Garzone’nin ise toplam yirmi kaydı var.
1995’te Stan Getz’e “Alone” ile selam yollamıştı. Bir yıl sonra Joe Lovano ile birlikte ona Downbeat dergisinde dört yıldız getiren “Four`s and Two`s”u kaydetti. 1999’da “Moodiology” geldi, yeni yüzyıla da “Fringe in New York”la girdi. Grammy ödüllü Joe Lovano Nonet’in üyesidir.
Dave Liebman, onun sükuneti ve tanrı vergisi yeteneğini kastederek, “’The Natural’ filmini bilir misiniz?” demişti. "Adını George Garzone’den almış.” Meslektaşlarının, eleştirmenlerin çok takdir ettiği bir müzisyendir. Hocalık kısmına gelince, etkisi ve katkıları tartışılmaz. Kendisi geleneği Berklee’de öğrenmiş. “Gelenerek, ne kadar dışına çıksanız da, nasıl çaldığınızı belirler,” diyor. Ama görevi öğrencilerine ufuklarını açmayı göstermekmiş. “Onları geleneğin dışına çıkarmak istiyorum.” Aralarında Branford Marsalis, Joshua Redman, Danilo Perez de var. İmzasını taşıyan triyadik kromatik yaklaşımı hem ders, hem dinleme zevki veren DVD’si "The Music of George Garzone & The Triadic Chromatic Approach" ile tanıtmıştır, herkese gidip tek tek ders veremediği için (öyle diyor). Joe Lovano’ya göre müzik yaratmak, aydınlanmak ve yeni fikirleri geliştirmenin taze yollarını bulmak isteyen herkes için biçilmiş kaftan. “George müziğe kendini adamıştır ve ben dahil çevresindeki herkes için ilham kaynağıdır,” diyor.
Rivers ile ortak noktaları ne diyecek olursanız, tek kelimeyle cevap verilebilir: Coltrane.
Yazıda sözü edilen Loft Hareketi hakkında bilgi almak için lütfen BURAYA tıklayın.
Sevin Okyay
09 Ocak 2012, Pazartesi
Cazkolik.com
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.