Dinlediğiniz müzik Mulgrew Miller`ın "Live at the Yoshi`s" isimli 2005 tarihli albümünden alınan ünlü "Comes Love" isimli yorumudur.
Üç gün içinde dünyanın en iyi caz piyanistlerinden dört tanesini dinlemek kime nasip olur? Hele bunların üçünü aynı günde dinlemek? Bize.
Bu akşam önce Cemal Reşit Rey’e, hemen ardından da JC’se giderseniz, Chucho Valdes, Mulgrew Miller ve Kenny Barron’u bir gecede çıkarma ihtimaliniz var. Hele bir de Pazar akşamı, yok hava güzel, yok tatil günü, amanın maç var demeyip de CRR’ye geldiyseniz, dörtleme imkânınız var. Ender bulunur güzellikte bir konserdi. Biz Terrason’ın Leon Parker’lı üçlüsünün ardından bir daha o benzersiz modern sound’u bulamayacağını sanmıştık ama, daha iyisini bulmuş. Kontrbasta (tıpkı Terrason gibi Thelonious Monk ödüllü) Ben Williams ile davulcusu Justin Faulkner’ı da çok beğendik.
Parmakları Terrason’ınkiler kadar marifetli, muhtelif etkileri şahsında birleştirip onlardan kendi müziğini çıkarmasını bilmiş, arkasından pek çok insan sürüklemiş Chucho Valdés, CRR’nin bu akşamki cazcısı. Son albümü (müthiş bir albüm) Chuco’s Steps’de de birlikte çalıştığı The Afro-Cuban Messengers ile sahneye çıkacak. Hem o albümden çalacak, hem de Küba tarihinden dem vuracak. Valdés’i ben şahsen ilk kez İrakere ile izlemiştim sanıyorum. Çoğu Orquesta Nacional de Musica Moderna’dan gelme elemanlardan kurulu grupta, trompette Arturo Sandoval ve alto saksta Paquito D’Rivera gibi, Küba müziğinin yıldızları vardı. Sandoval ile D’Rivera’nın da Açıkhava’da olup olmadıklarını hatırlamasam da, gençlik coşkusuyla dolu bu yetkin grubun müziği harika, neşesi bulaşıcıydı. Unutamadığım konserlerden biridir. Sonra Valdés gene, bu sefer İş Sanat’a geldi. Grubunda, sesi Miriam Makeba’yı hatırlatan kardeşi Mayra Caridad (Valdés) de vardı. Bu akşam ise, Afro-Cuban Messengers ile Cemal Reşit Rey’den onu sevenlere sesleniyor olacak.
Chucho, son albümünün daha kapağıyla bize pek çok şey söylüyor. Önce grubun adı var, tabii. The Afro-Cuban Messengers, hemen Art Blakey’nin grubu Jazz Messengers’a bir gönderme yapıyor. Demek ki sağlam bir swing bekleyebiliriz. İlk parçası "Las dos caras" (İki Taraf) ise, iki caz geleneğinden söz ediyor: Amerikan Cazı ile Afrika-Küba cazı. Zaten kapakta bir yol kavşağı görüyoruz, Chuco bir yoldan yürüyüp gidiyor. Yolu açık olsun diyoruz. Gerçekten de gelmiş geçmiş en iyi piyanistlerden biridir, müziğiyle insana yaşama zevki verir.
JC’S de ise, emsalsiz Victor Wooten & JD. Blair 2 Minds - 1 Groove’un ardından, aylardır beklediğimiz diğer konser var. Mulgrew Miller ve Kenny Barron, karşılıklı iki piyanoya geçip düet yapacaklar. “A Piano Duet” meselesi belli ki sık sık düzenlenen bir etkinlik değil. Miller ile Barron geçen Eylül sonunda St. Louis’de gene birlikte çalmışlar, herkesi hayran bırakmışlardı. Sound’ları da birbirine pek yabancı olmadığı için, St. Louis konserini dinleyenler birinin ‘cümle’sinin nerede bitip ötekinin nerede başladığını anlamakta zorluk çekmişler deniyor. Böyle zorluklara kapımız her daim açık.
Gerçi ikisini de yakın denecek bir geçmişte izledik. Kenny Barron’un geçen Ekim’de, saksofonda öğrencisi David Sanchez, davulda Johnathan Blake ve kontrabasta Kiyoshi Kitagawa ile Cemal Reşit Rey’de verdiği konser hatırlardadır. Aslında biz onu, yıllar önce kemanda Regina Carter eşliğinde 2001’de, 8. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde verdiği konserle de hatırlıyoruz. Aynı yıl “Freefall” adlı bir albümleri de çıkmıştı. New York’un meşhur “Sweet Basil”inde bir hafta birlikte çaldıktan sonra ortak bir albüm yapma arzusuna kapılmışlar. Neyse ki Verve de bu öneriye sıcak bakmış.
Mulgrew Muller ise Şubat’ta Ankara’ya, 14. Ankara Caz Festivali’ne triosuyla gelip, sahnede Tim Green’i de ağırladıktan sonra (Ankaralılar iki yıl onu getirmeye çalışmış, sonunda büyükelçilik desteğiyle başarmış), İstanbul’da gene JC’S de, Ron Carter ve Russell Malone’la sahne aldı. Malone’u kısa süre sonra İş Sanat’ta Diane Reeves ile dinledik ve virtüözlüğüne bir kez daha hayran kaldık. Ne diyelim, caz dünyası hem büyük hem küçük, biz de çok şanslıyız. Mulgrew Miller, kendi kuşağının en fazla kayıt yapmış piyanisti olarak bilinir. Ama bu fazla üretim onun kalitesini zedelemek bir yana, katkıda bulunuyor. Grammy Ödül Töreni’ne henüz 16 yaşındayken All Star Grammy Lise Grubu ile çıkarak, ayağını alıştırmıştı. Pek çok modern caz efsanesiyle birlikte çalıştı, kendi de öyle zaten.
Ne bekliyoruz? Eh, insan dünyanın en iyi piyanistlerinden iki tanesini bir arada dinlemeye hazırlanıyorken neler beklerse, onları... Her ikisini de ayrı ayrı dinlemeye razıyken, paslaşarak, karşılıklı çalmaları çift kaymaklı ekmek kadayıfı durumu yaratıyor. St. Louis’de daha ilk parçaları “Love for Sale”den itibaren fevkalade swingli, bluesvari bir alışverişe dalmışlar. Kimin cümleye başlayıp kimin bitirdiğini anlama zorluğu biraz da, iki Steinway ‘grand piano’yu sahneye sığdırma çabası sonucu piyanistlerin ellerinin görünmemesinden kaynaklanıyormuş. Umarız ellerini görürüz. Ne de olsa Pazar akşamı Jack Terrason’ı dinlediğimiz kadar uçuşan, tempo tutan parmaklarını da seyretmiştik. Bir de, umarız gene birbirlerini solo çalmaya davet ve ikna ederler. Onun da tadı başka...
Sevin Okyay
17 Mayıs 2011, Salı
Cazkolik.com
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.
selçuk güven
RUHUMU DİNLENDİRİYORUM
Bu Yoruma Cevap Yazın »