Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından sosyal medya Kanada’ya hatta Mars’a kaçmak için hayal kırıklıklarıyla dolu paylaşımlarla doluydu. 2016 başlarında, Başkan Barack Obama, Kızıl Gezegen'e yönelik dev bir adım atılacağına dair söz vermiş, teknoloji girişimcisi Elon Musk da fütürist kolonizasyon fikriyle beklentiye ivme kazandırmıştı.
Ancak, yazar Martin Robbins'in savunduğu gibi, "uzay beyazdır" ve "uzaya gittiğimizde, sihirli bir şekilde hepimizin güzel olacağına" inanmak bir nevi efsanedir. Şimdi her zamankinden daha fazla, D. N. Lee'nin (*) anlamlı bir şekilde endişelendiği gibi, “insanlığın hangi versiyonunun kurtarılmak için hedef alındığını” tanımlayabilecek bir mekân dışlamasının kültürel tarihi üzerine düşünmemiz gerekiyor.
NASA 1969 yılında üç astronotu ayın aydınlık tarafına indirdiği yıl Rolling Stone dergisinin kapağını Sun Ra adında siyah bir adam süslüyordu. Sun Ra ve onun 'Arkestra' grubu, Pazartesi geceleri Slug's Saloon'da çaldıkları yerden sadece birkaç blok ötede, Manhattan'ın Aşağı Doğu Yakası'ndaki eklektik komünlerinden Philadelphia'ya doğru çoktan yola çıkmıştı. New York'ta bulundukları süre içinde şehre bir veda hediyesi bırakarak ayrıldıklarından emin olmuşlardı: "Atlantis". Bu, uzayın elektrikli notalarını iletmek için klavineti ("güneş ses enstrümanı" olarak adlandırılan) kullanan Sun Ra’nın yıldızlararası özgür caz kayıtlarının ilkiydi.
Yarım milyar insan Apollo 11'in tamamen beyaz ve erkek mürettebatını, kapsül iletişimcilerini, destek personeli ve uçuş direktörlerinin tarih yazmasını izlerken Sun Ra Mars ve ötesine çağrı yapıyordu.
Ra, o zamandan beri birçok şeyi temsil etmeye başladı, bunların en önemlisi, siyahların uzaydan dışlanmasıdır. Bir bahar günü Birmingham, Alabama'da "Herman Poole Blount" olarak doğan Ra, avangart bir caz müzisyeni, şair ve Afro-fütürist bir filozoftu. Çalışmaları, siyah kimliğin ve kozmolojilerin, bilimi ve sanatla yeni bir tekno-kültürel estetikle harmanlayarak hem geleceği hem de geçmişi yeniden kavramsallaştırdığı bir yol koleksiyonu olarak öncülük etti.
Ra, 20. yüzyılın başlarında kendisini barış misyonuyla Satürn'den dünyaya gelen yıldızlararası bir ziyaretçi olarak görüyordu. Doğum isminin ve eski kimliğinin prangalarını bir kenara atarak kendisini Eski Mısır'ın büyük Nubian'larına (**) benzeterek onların başlıklarını taktı. Ra daha sonra müzikal müjdesini duyurmak için Arkestra adını verdiği grubunu kurdu. Siyahları aydan uzak tutan kurumsal güçleri protesto eden Ra’nın 1973 tarihli "Space Is The Place" albümü uzayı herkese açıyordu.
Techno-funk caz ve büyüleyici vokallerle "Space Is The Place", dünyanın ötesinde siyah hayal gücüne önemli bir katkı sunuyordu. Bir yıl sonra aynı adlı 85 dakikalık bir bilim kurgu filminde bunlar görsel olarak da anlatıldı. Filmde Sun Ra, siyah kimliğini kendi kendine empoze ettiği beyaz ajanlar ve kurumlar tarafından belirlenen sınırlarından kurtarmaya çalışıyordu. Nihayetinde, özgür siyahlardan oluşan topluluğunu yeni bir gezegene yerleştirmek üzere müziğin gücünü kullanıyordu. İnsanları uzayda bir ev için özgürleştirmeye yönelik mücadelesi, günümüz toplumlarının uzaya doğru ilerledikçe karşı karşıya olduğu temsili zorlukları öngörüyordu.
Bugün, uzay yarışında farklı ülkeler arasındaki rekabetin dünya dışı çeşitlilik sorunlarını görmezden gelme riski var. 20. yüzyılın ikinci yarısında ABD ile SSCB arasındaki ilişkileri yöneten rekabet, sonunda yerini işbirliğinin artmasına yol açsa da, Çin ve Rusya gibi oyuncuların girmesi ve ülkenin gelişen ırksal ve siyasi dinamikleri ile tempo yeniden değişti. Ulusal gelişme ve rekabet avantajı için çılgınca mücadelede çeşitlilik çoğu zaman gözden kaçıyor. Örneğin NASA, işgücünü çeşitlendirme taahhüdünde bulunmuş olsa da, mühendislerinin yüzde 77'si, fizik bilimcilerinin yüzde 85'i ve üst düzey yöneticilerinin yüzde 86'sı beyazdır.
Bu nedenle, Mars'taki ve daha geniş anlamda uzay endüstrisindeki temsilin dünyanın insan çoğulluğunun çoğunu kaybetme riski olup olmadığını sormak önemlidir. Irksal çeşitlilik meselesi, yalnızca bir avuç başka ülkenin insanları uzaya fırlatma kapasitesine sahip olması gerçeğiyle daha da kötüleşiyor. Burası, BM'nin Dış Uzay İşleri Ofisi (UNOOSA) gibi uluslararası kuruluşların, gelecekteki Mars keşiflerini ve uzay kolonizasyonunu izleyerek ve denetleyerek yararlı bir rol oynayabileceği yerdir. 1967 Dış Uzay Antlaşması'na dayanarak, ilerlemeyi çeşitlilikle dengelemek için yeni uzay yasasının ve anayasacılığın geliştirilmesine öncülük edebilirler.
Bu hâlâ, endüstride yetersiz temsil sorununu gösteriyor. Teknoloji şirketleri bu konuda kötü bir şöhrete sahipr. Silikon Vadisi'nde güvenilir veri bulmak zor olsa da, önde gelen raporlar Google, Facebook ve Amazon gibi önemli şirketler arasında siyah çalışanlar asla yüzde dörtten fazlasını oluşturmuyor. InfoWorld yönetici editörü Galen Gruman, bu temsil modelinin kendisini Silikon Vadisi’nin doğasında var olan seçkinciliğe ve buna bağlı örtük önyargılara borçlu olduğunu vurguluyor.
Elitizm, tarafsız politikaları dışlayıcı uygulamalara dönüştürmek için çalışıyor. Örneğin SpaceX şu anda Mars biletlerinin maliyetini her birini 200.000 $ olarak tahmin ediyor; bu, nüfusun orantısız bir şekilde fakir bölümünü oluşturan azınlık gruplarının katılımını kısıtlayan bir fiyat. Eski çalışanlar da SpaceX'i ırkçı politikalarla suçluyor. Bir şirket sözcüsü şöyle diyordu: "SpaceX'te cinsiyetiniz, ırkınız, etnik kökeniniz, cinsel yöneliminiz, yaşınız veya bu tür herhangi bir şey umurumuzda değil - burada başarılı olmak için tek şart çok çalışmak ve olağanüstü sonuçlar üretmektir."
Bu tür ırkçılık sonrası, meritokratik düşünce, Silikon Vadisi'nin seçkinciliğinin belirtisidir ve belki de zamanının çok ilerisindedir - ironik bir şekilde Sun Ra'nın sonraki günlerinde hayal kırıklığına uğramış görüşlerini yansıtır. Biçimsel eşitliğin toplumda esaslı eşitliğe doğru gerekli ancak yetersiz bir adım olduğunu kabul etmeme tehlikesi vardır. SpaceX ve Amazon gibi şirketler yalnızca işgücündeki çeşitliliğe yönelik etkili taahhütlerde bulunmakla kalmamalı, aynı zamanda çeşitliliğin dünya dışı hırslarına nasıl etki edeceğini göstermek için plânlar geliştirmelidir. Bunu yapmak, temsili tarihsel olarak ayrıcalıklı olanlarla sınırlanan dünyadaki eşitsizlik modellerini tekrar etmekten kaçınmaya yardımcı olacaktır.
Bu sürecin temeli, uzayın herkes için potansiyel bir hedef olduğunun kabul edilmesidir. Çağdaş Afro-fütürist Denenge Akpem (***), bu tartışmayı "MARS Projesi - Kurtuluş Metodolojisi Olarak Afro-fütürizmi Öğretmek" isimli çalışmasıyla ateşlemeye çalıştı. School of the Art Institute Chicago ve Columbia College Chicago'da öğretmenlik yapmış bir performans sanatçısı ve heykeltıraş olan Akpem, öğrencilerini Afro-fütürizm ve çeşitlilik merceğinden Mars'ın ilk misyonunu ve yerleşimini hayal etmeye davet ediyordu.
Buna karşılık, 2026 yılına kadar Mars'a yerleşmek için özel bir girişim olan Mars One, astronotlarını realite TV'ye benzer bir format kullanarak seçiyor gibi göründüğü için yoğun eleştirilere uğradı. National Geographic'in yakında çıkacak olan belgesel-drama mini dizisi MARS, 2033'te Daedalus'ta uluslararası, ırksal ve cinsiyet açısından farklı bir mürettebata sahipken, "Mars'ta yürüyen ilk kişi olacak olan tamamen Amerikalı beyaz bir erkek görev komutanı tarafından yönetiliyorlar” diyordu.
Ek olarak, Mars'ı veya başka bir gezegeni veya uzay istasyonunu bu konuda kolonileştireceksek, o zaman genetik ve nüfus dinamikleri, yerleşimciler arasında kim olduğumuzun en geniş örneğini gerektirir. Sun Ra'nın vurguladığı gibi sanat, müzik, felsefe, bilim ve edebiyat dünyaları hepimiz tarafından yaratılmıştır. Dünyada olduğu gibi uzayda da varlığımızın çoğulluğunu kucaklamanın ve sürdürmenin derin bir değeri vardır: empatimizi ve birbirimize olan sevgimizi över.
Ra'nın önceden belirttiği gibi uzay, dünyanın en iyi mirası olan sevgiyi Mars'a ve ötesine götürmek için yuvamızdır.
Ziyaad Bhorat
Bu yazının orijinali 17 Kasım 2016 tarihinde OpenDemoracy isimli web portalında yayınlanmıştır.
(*) Daniell N. Lee Güney Illinois Üniversitesi STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanlarındaki azınlık katılımını artırmaya odaklanan sosyal yardım çalışmalarıyla tanınan öğretim üyesi)
(**) Nil çevresinde yaşayan eski bir uygarlık.
(***) D Denenge Duyst-Akpem Afro fütürist yazılarıyla tanınan bir yazar,akademisyen, performans sanatçısı ve heykeltraş.
Cazkolik.com / 30 Mart 2021, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.