Latincedeki ismi “Oenotria” (Şarap Ülkesi) olan bereketli üzüm bağlarının ve ovaların ülkesi İtalya kuşkusuz rönesanstan günümüze bu verimliliğini sanatın onlarca farklı dalında göstermiştir. Kuzey Avrupa, Fransa ve Ada Avrupası’nı bir kenara bırakırsak Avrupa cazının en üretken aktörlerinden biri konumundadır İtalya. Sadece Avrupa’nın değil aynı zamanda tüm dünyanın en özel caz festivallerinden biri olan Umbria Caz Festivali, Genova’da Palazzo Ducale binasında yer alan caz müzesi ve ayrı bir yazı konusu olabilecek genişlikte bir sanatçı kataloğuna sahip olan CAM Jazz firması... Tüm bunlar İtalya ve caz denildiği zaman ilk akla gelenler arasında yer alıyor. Caz adına olan tüm bu güzelliklerin yanı sıra her yıl Siena Caz Vakfı tarafında organize edilen ve cazın ustalarını Toskana bölgesinde ağırlayan “Siena Jazz - Accademia Nazionale del jazz” projesi de İtalya ve caz denildiği zaman unutulmaması gereken etkinlikler arasında. Enrico Rava, Paolo Fresu, Stefano Bollani, Stefano di Battista, Enrico Pieranunzi gibi; dünyaca ünlü orta kuşak İtalyan caz yıldızlarının yanı sıra, görece olarak daha az bilinen fakat; müzikalite bakımından bu isimlerden hiç de geride kalmayan isimlere ve gruplara kucak açmış bir ülkedir İtalya.
Yukarıda adını anmadığımız fakat; İtalyan caz sahnesinin önemli isimlerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılan 32 yaşındaki piyanist ve besteci Claudio Filippini de (d. 1982) şüphesiz bu isimlerden biri. Bu yazının asıl öznesi konumunda olan Filippini gerek uluslararası müzik sahnesindeki işbirlikleriyle gerekse başarılı albüm kayıtlarıyla günümüz İtalyan cazının parlayan yıldızları arasında. Genç piyanist İtalyanların prestijli caz firması CAM Jazz için birbiri ardına kaydettiği 4 albümün yanı sıra Wynton Marsalis, Dee Dee Bridgewater, Mike Stern gibi caz dünyasının birçok önemli ismi ile aynı sahneyi paylaşmış bir isim. Tokyo’dan New York’a, Montreux Caz Festival’den Londra’nın caz mabedi Ronnie Scott’s’a caz adına birçok önemli şehir ve festivalde boy gösteren Filippini gittikçe yükselen bir başarı grafiğine sahip.
Başlangıç
Filippini’nin hayat hikayesini biraz başa alıp anlatacak olursak ilk olarak kendisinin İtalya’nın Adriyatik Denizi kıyısındaki şehirlerinden Pascara’da dünyaya geldiğini söyleyerek başlayabiliriz. Henüz 3 yaşındayken babasının Liszt, Rossini, Verdi plaklarını onlarca kez dinleyerek müzik sevdasına tutulan, o zamanki en iyi dostu olarak hatırladığı evlerindeki oyuncak org ile saatlerini geçiren Filippini 6 yaşına geldiği vakit ailesine hayatını değiştirecek olan soruyu yöneltir: “Benim için gerçek bir piyano alabilir misiniz?” Filippini’nin müzik macerası evlerine alınan ilk piyanonun ardından Giovanni Battista Pergolesi Konservatuarı’nda devam eder. Filippini, Bach’tan Mozart’a klasik piyano edebiyatının temel taşları üzerine çalışmakta olduğu sırada caz bölümünün bir dersine misafir olmasıyla gönlünü caza kaptırır. Henüz 11 yaşındayken müzik pusulasını caza doğru çeviren piyanist 17 yaşında kazandığı bir burs sonucunda eğitimine Chicago’daki Columbia College of Music’de devam eder. Sanatçı bu dönemde Kenny Barron’dan Enrico Pieranunzi’ye caz piyanonun birçok usta isminin atölye çalışmalarına katılma fırsatı bulur. Yamaha Müzik Vakfı’nın 2002’de gerçekleştirdiği solo piyano yarışmasının Avrupa birincisi olan Filippini 2004 yılında ise konservatuardan piyanist diplomasını alır.
İlk Albüm, CAM Jazz Kayıtları ve Sonrası
Takvimler 2009 yılını gösterdiği vakit bir gecede kaydettiği ilk albümü Tintura Madre’yi (Cinik Records) yayınlar Filippini. Doğaçlamanın başrolde olduğu ve kimi hatalardan dolayı piyanistin mesafeyle yakşaştığı bu albümün ardından CAM Jazz etiketiyle çıkardığı ilk trio albümü gelir. The Enchanted Garden (2011) adını taşıyan albüm piyanistin kariyerinde önemli bir kırılma noktası oluşturur. Sesini daha geniş kitlelere duyurmayı başardığı bu albüm ile sanatçı İtalyan cazının yeni harika çocuğu olarak selamlanır. Albümün kitapçığı için kaleme aldığı yazıda çizmenin duayen piyanistlerinden Enrico Pieranunzi şöyle yazar: “Anlattığı müzikal hikayeler hayal gücü ve derinlik dolu; Claudio’nun doğaçlamaları güzelliklere açığa çıkaran bir müzikal dil içeriyor. Alabildiğine yoğun ve güçlü bir müzikal üretim söz konusu. Tebrikler.” Filippini’nin kontrbasta Luca Bulgarelli ve davulda Marcello Di Leonardo’dan kurulu İtalyan Triosu ile kaydettiği bu albüm bir yandan Akdeniz coğrafyasının müzikal renklerini taşırken bir yandan da Amerikan caz piyano üçlülerinin açtığı kulvardan yol olan bir müzikal formülü açığa çıkarır.
Claudio Filippini & Nordic Trio
İtalyan Triosu ile kaydettiği The Enchanted Garden albümünün sonrasında vatandaşı trompetçi Fulvio Sigurtà ile Through The Journey (2012) albümünü kaydeden sanatçı bu iki albüm sonrasında yeni bir döneme adım atar. İsveçli kontrbasçı Palle Danielsson ve Finli baterist Olavi Louhivuori’dan oluşan Nordic Trio isminli üçlüsü ile 2013 yılının Ocak ayında Facing North albümünü çıkaran piyanist ertesi yıl ise Breathing in Unison (2014) albümünü yayınlar. İtalyan Triosu ile kaydettiği albümüne göre oldukça farklı müzikal nüanslara ve bakış açılarına sahip olan bu iki albümün fikir babası ise CAM Jazz’ın prodüktörü olan Ermanno Basso olur. İlk kez Almanya’nın dünyaca ünlü Bauer Stüdyolarında (Ludwigsburg) bir araya gelen bu ekip kısa sürede 11 parçadan oluşan Facing North albümünü kaydeder. Genç piyanistin 1920’li yıllara ait bir Steinway piyanonun başında olduğu kayıtta 6 Filippini bestesinin yanı sıra Henry Mancini, George Gershwin, Brian Wilson ve Adele besteleri yer alır.
Sözünü ettiğimiz iki İskandinav müzisyen ile Filippini’nin gerçekleştirmiş olduğu müzikal ortaklığın ikinci meyvesi ise geçtiğimiz günlerde açığa çıkar. Breathing in Unison (2014) ismini taşıyan albümde üçlü geleneksel bir bakış açısından yola çıkarak çağdaş bir söylem yaratmayı başarır. Albüm gerek incelikli repertuar seçimi gerekse yeniden yorumlanan bestelerdeki usta işi düzenlemeler ile göz doldurur. Filippini’nin kendi bestelerinin yanı sıra caz standartlarından pop baladlarına uzanan bir repertuarda gezinen albüm özellikle şarkı formundaki eserlerde sergilediği açık uçlu yaklaşım ile dikkatte değerdir. Akademi Ödüllerinde (1953) “En İyi Şarkı” ödülünü alan unutulmaz Secret Love (Webster Sammy Fain & Paul Francis) parçasından Rufus Wainwright imzalı Poses’a melodinin baş rolde olduğu birçok eserde adeta piyanosu üzerinden şarkılar mırıldanan Filippini önceki albümlerinde olduğu gibi yine kimi zaman Bill Evans’ı da hatırlatır. Evans gibi melodiyi avucunun içinde bir oyun hamuru gibi yoğuran Filippi yorumladığı her parçada derin bir samimiyet ve lirizm ortaya koyar. Filippini’nin hem bir besteci hem de bir piyanist olarak alabildiğince kişisel bir dil yaratmayı başardığı albüm 2014 yılının ilk 3 ayında Avrupa caz sahnesinden çıkmış en iyi çalışmalarından biri olarak geride kalır.
Sami Kısaoğlu
Müzikolog
Cazkolik.com / 01 Haziran 2014, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.