Türkiye de ilk kez 22. Akbank Caz Festivali`nde izleyeceğimiz Gregory Porter Amerikan caz sahnesinin en çok konuşulan isimlerinden

Türkiye de ilk kez 22. Akbank Caz Festivali`nde izleyeceğimiz Gregory Porter Amerikan caz sahnesinin en çok konuşulan isimlerinden

Güçlü sıcak sesiyle Gregory Porter günümüzde erkek sesinin en önemli isimlerinden

 

Ekim ayında gerçekleşecek 22. Akbank Caz Festivali`ne dair ilk isimler belli oldu, yakında programın diğer detayları açıklanır ama önden ilan edilen isimler arasında dikkat çeken öyle biri var ki bu sanatçı son yıllarda günümüz caz ortamının hakkında en çok konuşulanlarından biri olan Gregory Porter. Gün geçmiyor ki Amerikan caz basınında Porter ile ilgili yeni bir haber, söyleşi, röportaj çıkmasın. Genç sanatçı hakkında çıkan son haber Allaboutjazz sitesinde Chris Slawecki imzasıyla yayınlandı. Yazarın sanatçıyla yaptğı söyleşinin yer aldığı yazıda Slawecki henüz iki albüm yayınlamış genç sanatçının başarısı vurgulanırken henüz çok uzaklaşmamış çocukluk yıllarına da değiniyor.

 

Söyleşide yazarın ilk sorusu Porter`ın cazla olan hikayesinin ilk günlerine dair. Cazla nasıl buluştuğu, grubunu nasıl kurduğu ilk nerede çaldığı gibi merak edilen ayrıntılar. Biz de söyleşi sayesinde ilk elden bilgilere ulaşıyoruz. Gregory Porter`ın caz söylemeye başladığı ilk yer Harlem`de St. Nick`s Pub isimli yer olmuş. Sanatçının esasen Kaliforniya doğumlu olduğunu, ilk sahne tecrübelerini San Diego`da küçük klüplerde edindiğini, San Diego State University futbol takımında oynadığını biliyoruz, bu bilgiler çocukluk dönemine ait. Sonradan, annesiyle New York Brooklyn yakınlarındaki Bedford, Stuyvesant çevresine taşındıklarını da biliyoruz. Babasız büyüyen erkek çocuk olarak annesinin üzerindeki etkisi çok yüksek.

 

Yazar Chris Slawecki başarılı genç şarkıcının Nat King Cole`u andıran yumuşak bariton sesinin çocukluğundaki duygusal içe kapanmanın yansıması olduğunu düşünüyor. Haklı olabilir... Babasız büyümek çocukluk için çok zor bir dönem demek. Slawecki bu duygusal boşluğun Porter tarafından içe atılmış bir duygu olduğu kanaatinde, sesindeki duygusal dışavurumunda bu durumun sonucu olduğuna inanıyor. Porter`ın Cole ile bağı sadece ses veya ton yakınlığı değil, aynı zamanda annesinin evde olmadığı, çalıştığı anlarda radyoda en çok dinlediği erkek sesi. Simgesel olarak da önemli bir ayrıntı. Şimdi sahip olduğu sakin ve duygusal tonda Cole gibi birinin muazzam etkisi olsa gerek.

 

Annesi Kenyatta`nın Gregory Porter`ın hayatında özel etkisi olduğunu söyledik ama bir başka önemli detay da Porter eğer bugün dünyaca ünlü bir caz şarkıcısına dönüştüyse annesinin 1998 de onu şarkı söylerken duyup sesini farketmiş olmasıdır. Belki de bugün anne Porter`ın dikkati ve feraseti sayesinde erkek caz sesinin yeni neslinin en iyilerinden birine sahibiz. Anne Porter oğlunu flütist Hubert Laws`ın kayıt yaptığı (ki o sıra stüdyoda Laws Remembers The Unforgettable Nat King Cole isimli albümü kaydetmektedir) kaydına götürerek Laws`ın dinlemesini sağlar, hatta o ziyarette yaptığı deneme kaydına Laws kendi albümünde yer verir, Porter`ın kayıt kariyerinin ilk bu albümdeki yorumla başladığını söylebiliriz. Kısaca bugünlere uzanan maceranın başladığı ilk günler bu günlerdir. Sonrasında 2010`da çıkan ilk albümü Water ile Grammy adaylığına ve bugünlere uzanan yolu az çok hepimiz biliyoruz.

 

Kısa bir süre önce Avrupa turnesinde festivallere katılan ve Milano Blue Note caz klübünde sahne alan Porter belli ki turneden memnun. Bu bilgi kısa süre sonra yeniden bu taraflara gelecek sanatçı adına önemli, umarız burada da aynı olumlu duygularla hoş bir konser izleriz. Bu noktada bir detayın altını çizmekte fayda var, Gregory Porter konseri için keşke Babylon yerine daha büyük bir konser salonu seçilseydi zira Porter gibi `mellow baritone` tonlu bir ses konser salonu akustiğinde dinleyiciyle daha yoğun duygularla buluşur ama artık yer, tarih ve mekan ilan edildi, planlamalar yapıldı, herhalde yapacak bir şey yoktur ama biz yine de notumuzu düşmüş olalım. Her nerede söylüyorsa memnuniyetle orada olacağız elbette.

 

Chris Slawecki`nin söyleşisinde dikkati çeken sorulardan biri caz ile RB söylemek arasındaki fark üzerineydi. Bizce de yerinde bir soru, Porter esasen caz söylemesine rağmen RB ve soul cazı da rahatlıkla yorumlayan biri. Sanatçının soruya cevabı ise arada armonik farklılıklar olduğu yönünde. Cazın RB`ye göre daha yoğun notalı sistem olduğunun altını çizerken caz söyleyen vokalistin sahip olduğu sesin renk, genişlik ve derinliğinin sınırları zorlamak konusunda daha fazla imkan sağladığını belirtiyor.

 

Bu yazıda söyleşiyi tümüyle çevirmektense öne çıkan detaylara bakmayı tercih ettik, zaten konuşmanın büyük kısmı iki albümündeki parçalar üzerine sohbet, sihri bozmanın alemi yok nasılsa onları burada dinleyeceğiz. Söyleşide özenle vurguladığı ayrıntı caz gibi kendisinin de manevi - duygusal yanı güçlü biri olması. Şarkılarını söylerken bu duygunun kendisini yönlendiren önemli bir dürtü olduğu aşikâr. Söyleşiden yansıyan bir diğer önemli not yazının başında belirttiğimiz Nat King Cole`a duygusal bağı, hatta bu bağı anlatan Nat King Cole Me isimli bir müzikal yazmış. Son olarak söyleşiden yansıyan bir diğer detay ise tıpkı Nat King Cole gibi hayatında çok önem verdiği bir başka ses olan efsanevi şarkıcı Lou Rawls üzerine konuşmalar. 2006 yılında ölen efsane sesle kısa süren tanışıklıkları olmuş, hatta önerileriyle kariyerine hayli etki ettiğinin altını çiziyor.

 

Sonbaharın yıldızı Akbank Caz Festivali`nin çekim alanına girmeye başladık. Programa dair açıklanacak diğer isimler olsun, zaten bildiğimiz isimler hakkında olsun bundan böyle daha sık haber ve yazıya yer vermeye Porter yazısıyla başladık. Bundan sonra yeni isimler ve konserler hakkında yeni yazılarda buluşmak üzere.

 

Cazkolik.com / 14 Ağustos 2012, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.