Arp sanatçısı Çağatay Akyol ve Ankara Filarmoni Orkestrası Solistleri geçtiğimiz sene İstanbul Uluslararası 2. Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nde verdikleri başarılı konserle dinleyicinin beğenisini kazanmıştı. Topluluk, bu kez daha zengin ve etkileyici bir programla 16 Mart akşamı müzikseverlerle buluştu. Arkadaşımız sevgili Leyla Diana`da bu harika konseri izleyenler arasındaydı ve konser sonrası değerli sanatçı Çağatay Anadol ile konser yorgunluğuna rağmen içtenlikle güzel bir söyleşi kaydettiler. Değerli sanatçımıza teşekkür ediyoruz.
Leyla Diana: Bu gece harika bir konserin ardından sizinle bir röportaj yaparak okurlarımızla buluşturmak istedik. Bize, kısaca da olsa kendinizden ve müzikal yolculuğunuzdan söz eder misiniz?
Çağatay Akyol: 1980 yılında Ankara Devlet Konservatuarı`na girdim, mezun olduktan sonra DAD bursuyla Almanya’ya gittim, iki yıl master yaptım ama bu arada üç orkestrada çaldım. Mezun olur olmaz da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası`nı kazandım. Bu süreç içinde Gustav Mahler Gençlik Orkestrası’na giren ilk Türk müzisyen olmayı başardım çünkü Türkleri almıyorlardı.
Leyla Diana: Neden?
Çağatay Akyol: Avusturya-Macaristan’dan seçiyorlardı, Avrupa`ya daha sonra açıldılar. Türklere o zamanlar (90’lı yıllardan bahsediyorum) gerçekten çok enteresan bakıyorlardı, gerçekten siz Türk müsünüz diye sordukları oluyordu, yani banlayacağınız biz bu devirlerden geçtik. Ve ben sınavı kazandıktan sonra geçen yıl kaybettiğimiz Claudio Abbado’nun kurduğu bir orkestrada beş yıl çaldım. Daha sonra sınavsız aldılar hep ve diğer Türk gençlerinin önünü açtım. Çünkü, o tabuyu yıktıktan sonra sınavlara kabul etmeye başladılar ve sonradan bir çok Türk genci daha çaldı orada. Şu an halen orada çalan Türkler var. Anlayacağınız, bu çok önemli bir adımdı. Sonra Dünya Gençlik Orkestrası`na yetmiş ülkeden çalan ilk Türk müzisyen yine ben oldum. Oraya da daha önce Türkleri hiç almamışlar nedense. Gençlerin önünün bu şekilde açılması etkili bir imaj oluyor.
Daha sonra Türkiye’ye geldim ve halen AFO’da devam ediyorum. Bu akşam dinlediğiniz çeşitli projelerle AFO solistleriyle ben, aslında bir kaç yıl önce Ankara Flarmoni Orkestrası`nı kurmuştum. Ancak, Ankara ve İstanbul olsun, sponsor olmadığı için randıman alınamıyor. dört yılda dört konser oluyor. Düşünebiliyor musunuz? Ben de dedim ki bu ismi yaşatayım bunun için AFO solistleri doğdu. Hem daha küçük bir ensamble hem de hareket etme kabiliyetimiz daha çok oldu. İsmiyle de yaşamış oldu. Dolayısıyla bu Opus Amadeus’a ikinci gelişimiz. Önümüzdeki sene için bir daha davet aldık. Her yıl yenilenen sekiz kişilik bir ensamble ile çok renkli repertuvarlarla rahat edebileceğiz. Blok flüt de çaldığım için süslüyoruz böylelikle.
Mezoptamya’da (Fazıl Say’ın senfonisi) aslında beni blok flütçü olarak biliyorlar. Tabii orada çaldığım bas blok flüttü, daha büyük. Böylelikle bu tip repertuvarları genişleterek Türkiye’deki bu seyirciye, bu ensamble`in da bu şekilde kullanılabileceğini de göstermek istedim ve de yeni eserler çalmak istedik.
Leyla Diana: Oldukça etkileyici bir anlatım oldu, peki, başka projeler var mı?
Çağatay Akyol: Burada Çağatay Akyol & AFO Solistleri dışında Arp Anatolia diye ayrı bir projem var. Arp Anatolia daha çok, AB projesi için araştırırken Hitit’ten çıktığını gördük. Arp aslında 3700 yıllık bir Anadolu enstrümanı. Sonra, bu enstrüman diğer Anadolu enstrümanıyla niye birleşmesin ki dedik ve Arp Anatolia yaptık. Arp, sipsi, cura, ney kaval. Böyle bir konsept yarattık, o da çok ilgi gördü. Yurt dışındaki festivallerde çaladık. Biraz daha etnik ya da prodüksiyonel bir şey. Dolayısıyla, sanatçının sürekli üretmesi lazım. Üretmezsek zaten yaşamdaki sevinci halka aktaramayız, halkın bize ihtiyacı var. Hele ki bu zamanda, işte bu aktiviteler insana mutluluk veriyor, bu mutluluğu konser salonlarında paylaşarak pozitifliğe doğru gideceğiz inşallah.
Leyla Diana: Eser seçiminde neye dikkat ettiniz? Çünkü, dikkat ettim daha az çalınan eserlere yer veriyorsunuz.
Çağatay Akyol: Şöyle aslında; ensamble sekiz kişi ama, sekiz kişilik bir oda müziği için çok sayıda eser yok. En fazla Ravel`in vardır ve Ravel’i geçen geldiğimizde çaldık. Bu eser seçiminde Mehmet Mestçi’nin de daha büyük katkısı var. Daha çok o çalışıyor aslında. Bize olup olamayacağını soruyor ve onay aldıktan sonra eseri geliştiriyoruz. ki repertuvar psikolojiye, seyirciye, uzunluğa-kısalığa bağlı. Biraz uzun bir repertuvar aslında ama içinde çeşitli renkler olunca, nasıl akıp gittiğinin farkına varmıyorsunuz.
Leyla Diana: Biz çok keyif aldık ve bitsin hiç istemedik. Özellikle en son eser...
Çağatay Akyol: En son eser galiba ilk kez seslendirildi. Daha evvel seslendirlmemişti. Bu, aslında dört bölümlük bir eser. Biz iki bölümünü seslendirdik. Diğer iki bölümünü de çıkartacağız. Doğrusu biz de çok büyük keyif aldık, çok güzel bir müzik. İnşallah diğer iki bölümle birlikte tamamını da çalarız.
Leyla Diana: Umarım. Sizi daha sık dinlemeyi umuyoruz...
Çağatay Akyol: Biz Opus Amadeus`un bitiminde, 19 Nisan’da o sözünü ettiğim Ravel`leri çalmak üzere Pera Palas‘a geliyoruz, ell dakikalık değişik bir program olacak, oraya da bekliyoruz...
Leyla Diana: Memnuniyetle... Sizi konser sonrası daha fazla yormadan son olarak konserlere olan ilgi, salonların durumu hakkında ne söylemek istersiniz?
Çağatay Akyol: Biz aslında bu kadarını bile beklemiyorduk, çünkü çok sayıda insanın keyfi yok. Biz aslında sosyal medyada çokça duyurduk bu konseri. Berlin Filarmoni Orkestrası bile geldiğinde inanın salonda üç yüz kişi vardı. Opus Amadeus gerçekten büyük özveriyle çalışıyor. Türkiye’deki tek Oda Müziği Festivali ve bize göre çok iyi korunması lazım. Bir kurumsal sponsor ile beş-on yıl kesintisiz mutlaka desteklenmesi lazım festivallerin. Geçen sene konserimizde üçyüz elli kişi vardı bu sefer 100 kişi civarında. Şu dönem tabii oldukça hassas bir dönem, inanın bizim bile çalarken aklımız başka yerde oluyor.
Leyla Diana: Doğru söylüyorsunuz, peki albümleriniz var mı?
Çağatay Akyol: Benim iki albümüm var. Biri Lirik, blok flüt ve arpı üstüste kaydettim. 2004 yılında Kalan Müzik’ten çıktı. 2009`da da Cihat Aşkın & Çağatay Akyol olarak birlikte yaptık. Şimdi Arp Anatolia’nın masteringini yaptık inşallah yakında çıkacak ve tabii AFO için uğraşıyoruz, solo yapma düşüncem var.
Leyla Diana: Kısa zamanda çok şey konuştuk, çok teşekkür ediyorum ve umarım uzun yıllar sizleri sahnelerde görmeye devam ederiz.
Çağatay Akyol: Biz de size çok teşekkür ederiz.
Ensemble:
Çağatay Akyol: Arp ve Blok Flüt
Cem Önertürk: Flüt
Bora Akyol: Klarnet
Özgür Baskın: Keman
Nurperi Yücesoy: Keman
Barış Uluçınar: Viiyola
Onur Şenler: Viyolonsel
Umur Koçan: Kontrabas
Programda Seslendirilen Eserler:
C. M. Von Weber (1786 - 1826): Klarinet ve Yaylılar için Beşli, Si bemol Majör, Op. 34 ( III ve IV. bölümler)
R. Gliere (1875 - 1956): Keman ve Viyolonsel için 8 Parça, Op. 39:
H. N. Tura: (1982): “Ah Mine’l Aşk” Flüt, Viyola ve Arp için (2014)
G. Rossini (1792 - 1868): Viyolonsel ve Kontrbas için Düet
P. I. Çaykovski (1840 - 1893): Andante ma non troppo, Yaylılar Beşlisi için
G. F. Handel (1685 - 1759): Arp için Tema ve Varyasyonlar, Sol minör
Igor Stravinsky (1882 - 1971): Flüt, Klarinet ve Arp için Trio
G. P. Telemann (1681 - 1767): Blokflüt ve Keman için Düet, Si bemol Majör, Twv 43: 107
J. Cras (1879 - 1932): Flüt, Keman, Viyola, Çello ve Arp için Beşli (II ve IV. bölümler)
Leyla Diana Gücük
Cazkolik.com / 24 Mart 2014, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.