Üretim/tüketim ekseni: Sektörün kapı bekçileri

Üretim/tüketim ekseni: Sektörün kapı bekçileri

Müzik endüstrisinin kirli, karanlık bir sırrı var, pek fazla görünmek istemeyen ve gösterilmeyen. Üzücü olan da, tüm müzik sektörü ve dinamizmi bunun üzerine kurulduğu için hata derinleşerek kalıplaşmaktadır.

 

Unutmayalım ki, dünyamızda milyonlarca yetenekli insan var. Özellikle dünya müziği kulvarına girdikçe bu gerçek önümde sonsuz bir yelpaze olarak açıldı.

 

Ne yazık ki bu cevherlerin neredeyse hiçbirini duymayacağız. Birçoğu, bize dayatılan 'süperstar' ile etiketlenmiş kitleden kat kat yetenekli. Bu isimsiz kahramanlar, yapay yaşam desteğiyle ayakta tutulan kariyerlere sahip olduğu yanılsamasının teşvik edildiği, prim topladığı, milyarlarca doların döndüğü süperstar dünyasındakiler kadar veya onlardan çok daha yetenekli.

 

Ama yedi milyar insandan oluşan ve giderek nüfusu artan bir gezegende, çok az şey gerçeklerden uzak kalabilir. Bu sektörün kapı bekçileri, duyulmamış yetenekleri, hiç bilinmeyen seslerden oluşan müfrezeleri ortadan kaldırıyor. Söz konusu bekçiler adeta koruyucu kalkan gibi sektör tarafından aşırı parlatılmış müzisyenleri ölümüne korumakta. Oysa, bu isimsiz kahramanların ortaya çıkmasıyla parlattıkları süper yıldızların aslında ne kadar sağır ve teneke sesli olduğu gerçeğini kendilerince örtbas ediyorlar.

 

 

Bu yalan fiilen nedir peki

 

 

Güzelliğin ve ilhamın günlük hayatın ulaşamayacağı bir yerde olduğu kurgusu. Normal müzisyenlerin buna ulaşamayacaklarını, halkın ise sadece hayal edebileceğini marşlamaları. Bu aldatmacanın diğer bir yansıması ise, sihrin bizim dışımızda olduğu ve ancak satın-ödünç alınırsa bize ait olabileceği ama asla bizden olamayacağı gerçeği.

 

Oysa, ortadaki gerçek şu ki, müzik hepimizin içinde. Bedenimizin içine işlenmiş durumda. Paketimizle geliyor ama bunun ne zaman farkına vardığımız süreçleri farklılık gösteriyor. Onu gittiğimiz her yere taşıyoruz, kendi özelimiz. Ses tellerimize, avuçlarımızın içine (vurmalı çalgılar, el çırpmalar) ve topuklarımıza (bateri, dans pisti) damgalanmış durumda. Bize dayattırılan gerçek ne peki, pop çağının başlangıcından bu yana, birkaç seçkinin, biz kölelerden çok daha yetenekli olduğuna ve dayatılan görevimiz gereği sessiz kalmaktan başka bir şey yapmamamız gerektiğine inanarak hipnotize edilmiş olmamız. Sıranın dışına çıkartılmamamız. Malum, o dayatılanların insanüstü yetenekleri var! Özellikle kalitesiz müziğin, bir avuç ilkel akorlar, notalar ve cümlelerin basitçe birleştirilmesi ve bunun mucizevi bir formül olarak lanse edilmesi. Bu oluşumların ise dinlememize izin verilecek kadar şanslı olmanın ayrıcalığını bizlere hissettirmeleri ama bunu ancak ödeme yaparsak hissedebileceğimiz gerçeği.

 

Deha olmak bir meşaledir, bir konum-durum değildir - sıfattan çok bir belirteçtir. Örnek vermek gerekirse, benim açımdan Bob Dylan ve/veya Springsteen bir dahi değil, yeteneklidirler elbette ama dahi asla. Elbette birkaç albümlerinde belki de dahiyane şeyler yaptılar. Ama dahi olarak gösterilmelerini kabul edemiyorum. Örneğin Rolling Stones 80’lerin başından beri benim için üretim yapmıyor, evet fiziksel ve tınısal bir şeyler elbette raflarda yerini alıyor ama “dahi” olarak sınıflandırılacak bir eser yok ortada. Bence şeytan ile anlaşmalarının kredisini yiyorlar hâlâ.

 

Bir ara herkes 'ozan' olarak piyasaya çıktı. Hepsi yeni ozan Mesihi gibi lanse edildi. Birilerinin bu kişilere öyle olmadıklarını izah etmesi gerekiyor. Profesyonel “kişilikler” kendi kişiliklerini pezevenk eder, çarpıtır, bozar. Genellikle fark edemeyecek boyutta kendilerini taklit edene kadar kendilerini yapmacıklığa kaptırır ve içinde boğulurlar. Bu yaratıcı devrim, sanatçıdan şovmenliğe geçişle sabitlenir ve bu sayede sanatçı kendisinin en iyi yorum (cover) grubu haline gelir. Bunu medya ister ve dayatır, dinleyiciler ise bunu satın alır. Döngü böyle süregider.

 

Benim için güçlü ve kaliteli bir kaydın en belirgin işareti, sanatçının vazgeçebileceği kadar çok değerli eserinin olmasıdır. Hepsi birbirinden kaliteli olabilir ve bu çeşitlilik içerisinde sanatçı nefes alarak rahatça albümüne aktaracağı parçaları seçebilir. Gerçek anlamda sanatçı olmak bunu gerektirir.

 

Oysa şimdilerdeki norm, belli kalıplar ve formüller içerisinde vasat bir standardı yakalayıp bunun dâhiyane olduğunu kabul edip hemen piyasaya sürmek. Umutsuzca, yeten bir kaliteyi sağlayıp hemen oldu demek. Hatta bu tarz kayıtlara, ilham perilerini bulmak için Bahamalar’a veya Fransa’nın güneyinde bir kulübeye kapanıldı gibi süslemeler de eklenir.

 

 

 

Pop kültürünün ciddi anlamda silkelenmesi gerekmektedir

 

 

Kolay erişim, hızlı tüketim dünyasında, bu formülü oturtanlar, bulundukları kulvarda alternatif olarak etiketlenirken, kalıplaşmalar içerisinde debelenenler ise dahi olarak değerlendirilmekteler. Beğenilen sanatçılardan iki-üç ayda bir hit çıkartması beklenmekte ve bunun sekteye uğraması ise sanatçının başarılı ve/veya başarısız olmasıyla derecelendirilmekte. Her şey ters yüz olmuş durumda. Sadece müzik piyasasında değil, genel olarak her kulvarda, bir projeye ne kadar çok para harcanırsa, özü o kadar eksik oluyor hatta bazı durumlarda sanatçı özünü bile bilmiyor. Çünkü, birisi bir şeyi yeterince kötü bir şekilde iletmek için yanıp tutuşuyorsa, öz unutulur. Özsüz bir şey ise sanatçıların yıllarını ve yüzbinlerce bütçesini almaz. Özü bulmak tüm maliyetlere ve engellere karşı yapılandır.

 

Maalesef, dünyanın döngüsü bu; Üretim/tüketim eksenine yerleştirildiği için, hiçbir zaman gün yüzü görmeyecek, yapılamayacak, kürtaj edilecek milyonlarca albüm olacak. Beklenen kalıplara, koşullara uydurulmayan, sonsuza kadar kaybolan o eserler, parçalar ve tınılar, fiziksel ölümü bile tadamadan yok olacaklar. Birilerine göre kalıp dışı, diğerlerine göre dâhiyane olmamakla etiketlenecekler. Birilerinin kalıplarına uymadığı için, özgür olduğu için.

 

Zekeriya Şen

 

Cazkolik.com / 28 Temmuz 2022, Perşembe

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Zekeriya Şen

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.