Fuar mevsimi geldi/geçti.
Son yıllarda bir kısım İstanbullu için sezon İstanbul Contemporary ile başlıyor. Özellikle sanatı ekonomi ve magazinle bir arada anmayı seven basın kalemleri başrolde. Sanki fuar sanatseverler için değil onlar için açılmış gibi. Sanata dair ortalama 1 cümle ediliyorsa gerisi alabildiğine magazin. Yadırgamıyorum ama kabul edin tuhaf. Plastik sanatlar oldum olası parayla ilişkililidir (daha önce bu köşede andığım “Sanat Dünyasında Yedi Gün” kitabını yeniden hatırlatıyım, ne diyordu kitabın yazarı Sarah Thornton, ‘sanat zenginler için lüks bir eğlencedir’. Aynı kitaptan bir başka ve bence daha önemli bir cümle; ‘sanat iktidarla değil kontrolle alakalıdır’. Kelime seçimi kritik. İktidar geçici, kontrol kalıcıdır), sanki her bakanın sanat eserini ille $ olarak görmesi şartmış gibi, tabi bir de anlaşılmaz olması şart! Türkiye’de plastik sanatlar devlet değil, varlıklı aileler eliyle kurumsallaşıyor. Önce koleksiyoner olan bu aileler artık müze sahibi oluyor (o kadar tabloyu bir yere koymak lazım, Paul Getty’i anlatan filmi izlemiş miydiniz?). Bu fuarları sanatın sosyal demokrat politikalarla değil para üzerinden gelişmesinin sonucu olarak görmek kaçınılmaz. Evet, geçen hafta fuarın açılışı vardı. Sadece açılış değil sonrasında partiler devam etmiş. Orada değildim, basından okuyorum. Kimler varmış diye bakıyorum, hani bir sanatçı ismi, bir ressam, bir heykeltraş ismi geçsin... Hayır, okuduğum isimler arasında onlar yok ama dizilerin gözde oyuncuları var, basın dünyasının şampiyonları var, elbette mankenler ve her tür ünlü var. Bu yılki Fransız küratör kadın açıklama yapmış, tam hatırlamıyorum ama meali ‘İstanbulun potansiyeli var ama birbirinizi didiklemekle meşgulsünüz’. Galiba kadına kızan çok olmuş. Haksız mı?
Her yer tıklım tıklım, adım atacak yer yoktu
Geçen çarşamba akşam üstü Karaköy İskelesi’nde olmalıydınız. Yeni sezona harika başladık. İstanbul Belediyesi Kültür AŞ’nin iskelenin üst katındaki İstanbul Kitapçısı’nın boğaza bakan olağanüstü manzarası eşliğinde işten çıkana günün yorgunluğunu bir nebze unutturan, İstanbulluların gündelik hayat içinde bir anda caz müziğiyle karşılaşarak yüzünü gülümseten ve güzel bir şehirde yaşadığını hissettirmeyi amaçlayan bu etkinliğin program danışmanı olarak yazdığım bu hisleri dinleyenlerin yüzünde gördüğüm için çok mutlu oldum. İstanbul Belediyesi’nin resmi twitter hesabından konser öncesi yapılan paylaşımın da etkisiyle teras tıklım tıklımdı. Sosyal medyada müthiş ilgi oldu, ardından Sayın İmamoğlu’nun kendi hesabından yaptığı paylaşım ilgiyi daha da artırdı. İstanbul Belediyesi Kültür AŞ’de İstanbulluya daha iyisini, daha güzelini yapmak için içtenlikle çalışan güzel bir ekip var. Karaköy İskelesi’nin gördüğü ilgi neticesinde hızlı bir kararla hemen tam karşı yakasındaki Kadıköy İskelesi’nin üstünde yine İstanbul Kitapçısı’na ait diğer terasta da konserler 20 Eylül Cuma günü başlayacak. Çarşamba 18:30’da Karaköy İskele, Cuma 18:30’da Kadıköy İskele’de İstanbulluları iş/okul dönüşü caz karşılayacak.
Bu sezon caz tarihine damga vuran albümleri dinleyeceğiz
Bu hafta Kadıköy’le ilgili iki PUL’um var. İlki bizimle ilgili. Biz dediğim sevgili Murat Beşer, Alper Maral ve ben. Bundan 3 sene önce Kadıköy Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde caz seminerlerine başladığımızda hiç birimizin aklında bu seminerlerin yıllarca süreceği yoktu ama bakın, 10 Ekimde seminerlerin 4. sezonu başlıyor. İlk sezon caz tarihi, ikinci sezon caz tarihini yaratan kurucu babalar, üçüncü sezon caz standartları ve geldik dördüncü sezona; caz tarihine damga vuran albümler. Albümlere meraklı biri olarak muhtemelen en güzel sezonlardan biri olacağına eminim. Hangi albümlerden söz edip dinleyeceğimizi buradan açık etmişim işin biraz sürprizi kalsın, aslında, sosyal medya duyurularında seminer gününe az kala o günün albümlerini ilan edeceğiz zaten ama sıkı bir başlangıç olacak. Şimdiye kadar hep laf lafı açtığı için müzik dinlemeye az vakit kalıyordu, bu sefer konu albümler olduğu için müziğe daha çok yer vermeye kararlıyız. Bizi her sezon desteklediniz, bu sezon da hep beraber yine caz üzerine konuşup dinlemeye davetlisiniz.
Yeni bir caz festivali başlıyor...
Kadıköy son yıllarda İstanbul’un en cazip semti oldu. Moda’dan Yeldeğirmeni’ne kadar uzanan tarihi bölge artan coşkuyla İstanbulluların buluşma noktası oluyor. Kadıköy Belediyesi’de İstanbulluların bu ilgisini tamamlayan sayısız etkinlikle semte gelenleri mutlu olmasını sağlıyor. Buraya kadar olan şeyler. Bundan sonrası biz cazseverleri daha ilgilendiriyor çünkü 25-28 Eylül arası Kadıköy Belediyesi ilk kez kendi bünyesinde bir caz festivali düzenleyecek. Festivalin merkeziyse üç yıldır seminerler verdiğimiz Yeldeğirmeni Sanat. Yurtdışı ve yurtiçinden sanatçıların katılacağı festivalin güzel yanı tüm etkinliklerin ücretsiz olması. Benim size özellikle önermek istediğim konserler kadar Almanya’da cazın gelişimi konulu sergi ile 2 film gösterimi. Bunların yanında üç seminer de konularıyla öne çıkıyor. Sevgili Alper Maral’ın Türkiye’de caz eğitimi konulu semineriyle, benim “Caz Nereye?” konusunu tartışacağımız seminer ve Murat Beşer’in plak koleksiyonerliği semineri eminim müzikseverlerin ilgisini çekecektir. Konserlerin tamamını önermekle beraber Fenerbahçe ve Kalamış Parkları’ndaki konserler eminim kitlesel ilgi görecektir.
Gelecek yaz da, diğer yazlar da böyle olsun
Son günlerini yaşadığımız yaza dair geriye dönüp sıcağı sıcağına değerlendirmeye kalksam ilk söyleyeceğim yaz boyu bir ucu Akdeniz çanağından Ege’ye, oradan İstanbul’a, Trakya’ya irili ufaklı bir dolu caz etkinliği olduğudur. Bu etkinliklerin iki boyutu var, ilki, niteliğine bakmadan sayının artmış olması ki sayı artmadan nitelik de artmaz, önce sayı artmalı, ikincisi, artan sayı niteliği de beraberinde getirecek mi, hatta, daha önemlisi, bu etkinlikler kalıcı olacak mı? Mevsimlik iş gibi bir var, bir yok mu olacaklar, hatta kışa da yansıyacak mı? Bu heyecanı ilk kez yaşamış olsak diyeceğim ki; bekleyelim görelim. Ama ilk kez yaşamıyoruz ki, bazı yazlar bir coşkudur alıp başını gidiyor, peki ama niye oluyor? Nasıl oluyor? Bu coşkuyu tetikleyen şey ne oluyor, onu işte çözemiyorum. Yerel seçimlerde metropollerin CHP’ye geçmesi diyeceğim ama Ege ve Trakya eskiden beri öyle zaten. Belki iştah artırıcı etkisi olmuştur, aklıma başka bir şey gelmiyor. Neyse ki olması iyi. Bu yüzden, muhtemel eleştirileri hazır caz kelimesinin bu kadar sık ve bol sarfedildiği bir yaz yaşamışken gelecek sezonlara saklıyorum. (Son not; İzmir Fuarı’nın bu yaz caza yer vermemesi hiç iyi olmadı!)
Alanya caz dinleyecek
Yukarda, yaza ‘jazz’ kelimesinin damga vurduğundan söz edince Alanya Uluslararası Caz Günleri’ni anmamak olmaz. Alanya Belediyesi harika bir iş yapıyor, onlara saygı duyuyorum. Alanya bu yıl 16. kez düzenleyeceği festivali 26/29 Eylül arası gerçekleştirecek. Alanya’ya hayatımda üç kez tatile gittim, son gidişimin üzerinden yıllar geçti, kimbilir ne kadar değişmiştir. Sağolsunlar her festivale davet ettiler, umarım gelecek sene ben de orda olur ve izlerim. Bence, Alanya Belediyesi bu festival çerçevesinde kendi yaklaşımını ve ihtiyacını iyi tespit etmiş. En önemlisi istikrarı sağlamış. Yerli/yabancı konser dengesini kurmuş. Dinleyicisinin eğilimini, ilçenin turist potansiyelini ve ilgi yönelimini analiz etmiş. Bu sene Cazkolik olarak Bodrum ve Ankara Caz Festivalleri gibi Alanya Caz Günleri’nin de basın/internet medya sponsoru biri olmakla gurur duyuyoruz. 26/29 Eylül arası bu satırları okuyanlardan orada olanlar olur mu bilmiyorum ama bence takvim sayfalarımızdaki festival konserlerine mutlaka göz atın, hatta, #AlanyaCazDinliyor etiketine destek olun.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 16 Eylül 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.