John Coltrane Pharoah Sanders "Naima" ve biz... yani cazseverler
Bu yazı bir konser yazısı gibi görünmekle birlikte aslında konseri fırsat bilip bir nesli kutsama yazısıdır... yani, bugün caz dediğimiz müziği sevmemizi sağlayan nesli.
Dün gece İş Sanat`ta Pharoah Sanders gibi efsaneyi sahnede izlerken aslında sadece bir caz müzisyenini izlemediğinizi, seksenlerine yaklaşan o adamın geçmişinde bizzat caz tarihinin yattığını bilirsiniz. Aklınızdan şöyle geçer; bu salonda John Coltrane`in elini sıkmış, onunla saatlerce, günlerce çalmış, sayısız anıya ortak olmuş başka kim var?
Ya da size "Pharoah" lakabını takan eğer Sun Ra ise siz nasıl bir insansınızdır? Hele ki bu lakap elli yıl önce, yirmilerinde bir çocukken ve yoksulluktan başınızı sokacak bir yorganınız bile yokken ve merdiven altlarında, metro istasyonlarında bir kuytuda uyuyor ama akşam iş olarak Sun Ra`nın orkestrasında çalmaya gidiyorsanız siz nasıl bir insansınızdır?
Ya da Albert Ayler gibi bir caz tanrısı kurduğu efsanevi "Trane was the Father, Pharoah was the son, I am the Holy Ghost" cümlesinde kastettiği üç kişiden biri sizseniz size nasıl bir insansınızdır?
Bize bu cümleleri kurduran şey tıpkı sosyolojideki `mitlerini yitiren toplum` analojisi gibi aslında günümüz cazında bir nesille birlikte giderek azalan [yokolan] sadakat ve hayranlık duygusu. Sahnede olan biteni arkadaki o büyük hayat öyküsü olmadan nasıl anlayabiliriz? Pharoah Sanders`ı sahnede yaşlı bir caz müzisyeni olmaktan ayıran şey nedir? Onun kendi hayat filmi içinde yaşadıklarıyla bizim onu tıpkı Bertrand Tavernier`nin ünlü filmi `round Midnight`daki Francis`in Dale Turner`a olan hayranlığına benzer sevgimiz olmadan Pharoah Sanders karakteri efsanevileşir mi? Bunlar birbirini besleyen ve tamamlayan şeyler değil mi?
Siz bunları düşüne dururken Sanders`ın bir anda çalmaya başladığı "Naima" sizin için plakta binlerce kez dinlediğiniz "Naima" ile aynı etkiyi yaratır mı? Üstelik Sanders`ın "Naima" icrasının devamında Kurt Rosenwinkel synth fusion gitar tonuyla yeni şeyler deniyorsa bu nesil aktarımının ne kadar önemli ve cazı ayakta tutan temel dürtü olduğunu hissetmez misiniz?
Hazır Pharaoh Sanders gibi bir ismin konserini bulmuşken ne zamandır kaleme almak istediğimiz ve eminiz ki bir çoğumuzun da duygularına tercüman olacağına inandığımız hisleri aktarmış olalım. Çünkü, bizleri seksenlerin sonlarında Miles Davis`in Açıkhava tiyatrosundaki konserine delicesine koşturtan ya da Keith Jarrett`ın bizim için bir çeşit onun kariyerindeki Köln konseri kıymetinde olan Taksim AKM konseri için günlerce önce bilet kuyruklarında yatırtan o duyguyu, sahneye çıkan o yaşlı adamların aslında kimler olduğunu unutmayalım istiyoruz.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 28 Kasım 2014, Cuma
Uzun süredir tutkuyla takip ettiğim Kurt Rosenwinkel ile konser sonrası biraraya gelme şansım oldu... Aslına bakarsanız daha önce birkaç kere sohbet etme fırsatı bulmuştum, yani ilk kez sayılmaz ama bugün Pharoah Sanders ile sahnede olacağını çok sıkı takipçisi olmama rağmen ben bile gözden kaçırmışım [ki bu durum dün gece müzisyenler sahneye çıkarken salonda küçük çaplı bir şaşkınlık yarattı, hatta ondan da önce, ilk sevgili Murat Beşer`in daha ortada kimse yokken `sahnede niye piyano yok` sorusuyla başladı zira ilan edilen müzisyenler arasında gitar değil piyano vardı]. Neyse, dönelim Kurt Rosenwinkel`e, ki sorunun cevabı da burada mevcut zaten, Rosenwinkel gruba Polonya Wroclav konserinden hemen önce dahil edilmiş, bunun süpriz bir gelişme olduğundan, konserin hemen öncesi ortaya çıktığından bahsetti, Sanders`ın devamlı birlikte çaldığı piyanistin tarih konusunda uyuşmazlık yaşaması ona bu muhteşem fırsatı yaratmış ve bundan dolayı kendini çok şanslı hissediyor.
Sohbetimiz esnasında Rosenwinkel önümüzdeki aylarda tamamlanacak yeni albümünden de bahsetti ve muhteşem bir albüm olacağının altını çizdi.
Kurt Rosenwinkel`den Cazkolik okurlarına özel müjde:
Rosenwinkel`den ilerleyen günlerde kendisiyle yapacağımız bir röportaj sözü aldım. Bu söyleşi de hem yeni albümünden hem son sıralar yaptığı tüm konser ve çalışmalardan ilk elden haberdar olacaksınız. Bizden haber bekleyin...
Konser sonraları backstage önü renkli ve hareketlidir. Dün gece de öyleydi. Bu konser için Edirne`deki görevinden atlayıp gelen ve konser sonrası hemen dönen Radyo Cazkolik ve Açık Radyo programcısı sevgili dostumuz Can Tutuğ elinde imzalatmak istediği Pharoah Sanders plaklarıyla hem bekleyip hem ayaküstü sohbet ederken sahnede olamayan piyanist ile Rosenwinkel arasındaki mukayese notları konser tadındaydı. İçerden gelen sanatçı çok yorgun filan gibi notların ardından araya giren (ki bu arada özel teşekkürümüzü sevgiyle iletiyoruz) Lobby PR`dan sevgili Işıl Gerek`in yardımcı olmasıyla büyük sanatçı ve diğer müzisyenlerle konuşma şansımız oldu.
Yeni bir `Backstage Jazz`da görüşmek üzere.
Burak Sülünbaz
Cazkolik.com / 28 Kasım 2014, Cuma
Konser öncesi yazısı:
Reklam yazarları ve haber editörlerinin ortak bir yanı var; ele aldıkları konunun başlığını mümkün olan en çarpıcı ve kısa şekilde yani tek bir cümlede anlatmak… Böyle bir yazı başlangıcı yaptıktan sonra "Post Coltrane dönemin en belirgin sounduna sahip müzisyenlerden…" diyerek yazıya başlarsak muhtemelen az önce sözünü ettiğimiz etkiyi uyandıramaz, okuru tetikleyemeyiz… ama başlığı şöyle atarsak nasıl olur?
Çıplak saldırganlık ve sınırsız bir tutku
(başlığın copyright`ı caz yazarı Chris Kelsey`a ait, adamın hakkını teslim edelim) bu durumda okur olarak siz istediğiniz başlığı seçin ama Pharoah Sanders konserini izlemeyi ihmal etmeyin, eğer izlemeyecekseniz müziklerini dinleyin.
Pharaoh Sanders için hiç kuşkusuz John Coltrane ve müziği o dönem genç sanatçının cazda ne yapmak istediğini anlamasının anahtarı olmuştu. Coltrane öncesi dönemde temel olarak Harold Land, James Moody, Sonny Rollins benzeri müziklere ilgi duyarken John Coltrane ile büyük sanatçının geç toplulukları döneminde çalışmaya başladığında aslında altında imzasının olacağı müziğin ne olduğuna da karar vermişti.
Coltrane`in 1967 yılında erken ölümünün ardından yıllar boyu Pharoah Sanders `saldırganlık` ve `sınırsız tutku` olarak altını çizeceğimiz müziğini çalmaya devam etti, ancak doksanlı yıllarda tarzında belirgin yumuşama görürüz.
Annesi ve babasının müziğe yakın olduğu bir ailede doğan Pharoah [ki bu bir lakaptır, asıl ismi Ferrell Sanders`tır] müziğe klarnet çalarak başladı, ancak, lise yıllarında onu hem caz dünyasıyla tanıştıran hem de grubunda ilk kez yer veren Jimmy Cannon genç sanatçının enstrüman olarak tenor saksofonu seçmesine neden oldu.
Her caz müzisyeni gibi Sanders da sonunda soluğu New York`da aldı. Tarih 1961… Ama bugün olduğu gibi o günde New York`ta hayat bir caz müzisyeni için hiç kolay değildir. Bu nedenle günlerce metroda bir köşeye kıvrılıp uyuduğu bilinir.
Kariyerinin ilk albümünü 1964 yılında ESP firması için yayınlayan Sanders, Coltrane hayattayken kendi adına sadece bir albüm [o da ilk albümü] çıkarabilmişti, Coltrane sonrası ise seksenlerin ortalarına kadar sık sayılabilecek bir periyodda albümlerini yayınlamayı sürdürdü. Coltrane`in 1964 yılında grubunda çalmak için davet ettiği dönemde, düzensiz seslerin organik karışımlarından oluşan ve temel olarak geleneksel caza yakın müzikler icra ediyorlardı. Coltrane sonrası dönem ise yaşanan yılların sosyal özellikleri nedeniyle "Black Unity" (1971), "Karma" (1969) projeler, yaygın siyah özgürlük hareketleri, uzakdoğu felsefesi ve Şamanik kavramlar dönemin caz nesli üzerinde önemli siyasal, sosyal ve müzikal etki ve tercihlere neden oluyordu.
Az önce adı geçen iki albümü boşuna seçmedik, örneğin, "Karma" albümü sanatçının kariyerinin hem en önemli kayıtlarındandır hem de albümde yer alan "The Creator Has A Master Plan" gibi parçalar Sanders`ın spritual boyutta hangi durumda olduğunu görmemizi sağlar. Bir diğer albüm "Black Unity" ise aslında 32 dakikalık tek bir parçadan oluşmaktadır. Albümün tamamı konsept olarak bir yolculuk esnasında tutuklanma öyküsü anlatmaktadır, albümün isminden dönemin siyah özgürlük hareketleri misyonu bariz şekilde belli olmaktadır, yanısıra albüm, dinleyiciye yoğun ve tatmin edici müzikal yükselişler yaşatırken temel alt yapıda ise beste olarak belirgin bir müzikal-melodik çizgi muhafaza edilirken öbür taraftan özgür doğaçlamanın da ucu açık bırakılmıştır.
Pharoah Sanders için aynı dönemin bir diğer önemli albümü ise "Tauhid"dir. Sanatçının Coltrane`li dönemi sırası `agressive playing style` sonrası bir nevi `peacefull, meditative` müzikleri bir çok eleştirmen ve Sanders`severlere göre sanatçının en iyi albümüdür.
Bizim konser öncesi notlarımız şimdilik bunlar, şimdilik çünkü eğer bir aksilik olmaz da konseri izlersek bu yazının üst kısmına bu kez konser izlenimlerimizi gireceği ve bakalım o zaman öne çıkan şeyler neler olmuş.
Cazkolik.com / 26 Kasım 2014, Çarşamba
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.