083 / Konu: Depresyon, Konuk: Psikiyatr Dr. Engin Olcay

083 / Konu: Depresyon, Konuk: Psikiyatr Dr. Engin Olcay

Değerli dinleyicilerimiz, programcımız sevgili Ahmet Erözenci program konseptinde yenilenme ve değişiklik sürecine girdiği için Haziran ayına kadar programlarını 2 haftada bir değiştireceğiz. Haziran sonrası ise yeni bir konseptle yine haftalık düzene döneceğiz. Saygıyla duyururuz...


Önemli Not: Radyo Cazkolik programlarını iPhone ve iPad`ler ile Android işletim sistemli cep telefonlarında ek bir uygulama olmadan dinleyebilirsiniz.


Depresyon: Dilimize pelesenk olmuş bir kelime... Üzüntülü halimizi belirtmek için öyle olmadığını bilmemize rağmen abartarak da olsa acaba kaç kez "depresyondayım" demişizdir? Öte yandan, etrafımızdakiler bize depresyonda olduğumuzu söylediklerinde kaç kez kendimize aksini telkin etmişizdir? Acaba kaç kez psikiyatra gitmemek için ruh halimizi kabullenip hemen ardından, "ben kendimi iyileştiririm" demişizdir? Depresyon; çöküntü, üzüntü. bu hafta Psikiyatr Dr. Engin Olcay ruh hallerimizin derinliklerini anlatıyor. Ruhumuzun felsefsine değinerek...

Programcımıza mail göndermek için tıklayın.

Radyo Cazkolik / 09 Nisan 2013, Salı

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Ahmet Erözenci

  • Instagram
  • Email

YORUMLAR

  • Çok güzel bir programdı. Çok teşekkürler. Türkiye"de Erich Fromm"un olgun ve üretici sevgi teorisini benimsemiş psikolologlar, psikoterapiler var mıdır, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?...

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Yazma özürlü bir milletiz maalesef. Program siteye konalı kaç gün olmuş; Allah rızası için bir tane yorum yazıp gönderen olmamış. Bu kadar ruh sağlığı yerinde bir milletiz de nedir bu ilkelliğimiz ve şiddet düşkünlüğümüz? Vah memleketim vah! Psikiyatri bilimi ile uğraşanların mesleklerini icra ederken Türkiye"nin ve Türk insanının kültür genetiğini ne kadar dikkate aldığını bilmiyorum, bilmiyoruz. Bilmezden mi geliyoruz yoksa? Anadolu çocuğu olmakla övünürdü büyüklerimiz. Anadolu"nun benim geldiğim yöresinde "Adamlar Sofrası" geleneği vardır mesela. Bayram zamanlarında, eğlence ve tatil günlerinde evin yetişkin erkeklerine sofralar kurulur, kadınlar saatler süren hizmete -kendileri yemeden- devam ederler, çocuklarsa “Adamlar Sofrası” kaldırılana kadar boş yer sofrasında aç bekletilir. Aynı çocuklara tüm eğitimleri boyunca Türklük gururu aşılanır, "Ne mutlu Türk"üm diyene!" sloganı bağırttırılır. Peki bu çocuk sonra ne olur? Tıp doktorlarımız tababet bilgisi öğrenirlerken Batı dünyasının kültür kodları üzerine tahsil görüyorlar, Türk insanının kültür genetiğini -genellikle şahsen yaşamadıkları için- bilmiyor, ruh ve sinir üzerine Batı"nın üretimi bilgilerle teşhis ve tedaviye mecbur kalıyorlar. İktisat fakültesinde okuyanlar üç büyük Yahudi dehadan Marks"ın Doğu dünyası üzerinde iktisat teorilerini test edemediğini, Doğu kültüründeki iktisat düşüncesinin Batı"nın kapitalist dönemdeki düşünceleri ile örtüştürülemeyeceğini bilir. Öteki büyük Yahudi deha Freud öğrenilir, analiz edilir ve tedavide yararlanılırken Tıp fakültesinde okuyanlar nedense Doğu-Batı farkını görmez, göremez, çünkü insan düşüncesinin nerdeyse tüm temelini oluşturan, meta-üretim-tüketim-paylaşım kavramlarını bilebilmek için tıbbın dışına çıkıp iktisada da göz atmak gerekir. Üçüncü büyük Yahudi deha kim mi? Malum, o da Hazreti İsa. Onun da annesi Hazreti Meryem vardır, Hıristiyan dünya kadın erkek ilişkilerinde bu büyük dini motifi dikkate almaya mecburdur. Bizim dinimizde ise maalesef böyle bir şey yok. Alın size başka bir çözümü -nerdeyse- imkansız mesele daha. Elbette biz Türkler için. Programı yapana da, yayımlayana da, misafir olarak katılıp bilgilerini paylaşana da teşekkürler. Kolay gelsin. / Mümtaz Faik Madakbaş

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.