Levent Öget: Uluslararası Caz Günü nedeniyle Borusan Müzik Evi’nde caz yazarı ve eleştirmen Murat Beşer ile bir aradayız. Sevgili Murat hoş geldin.
Murat Beşer: Teşekkürler davet ettiğin için, hoş bulduk.
Levent Öget: Geçen on yıl boyunca her yıl 30 Nisan’da dünyanın pek çok ülkesinde gerçekleşen etkinlik ve konserleri aynı günde paylaşmanın etkilerini konuşacağız Murat ile. Öncelikle Uluslararası Caz Günü ile ilgili kısa birkaç bilgi vereyim; Uluslararası Caz Günü, cazın kültürel etkilerini kutlamak için 2011 ‘de yaratıldı ve etkinlikler - şenlikler bu yönde bir gidişi gösteriyor. Piyanist, besteci, duayen müzisyen Herbie Hancock bu günün yaratıcısı oldu ve tabii aynı zamanda başkanı da olduğu The Thelonious Monk Enstitüsü işbirliğiyle (şimdilerde Herbie Hancock Enstitüsü) Birleşmiş Milletlerin en etkili müzik çağrılarından birini yarattılar diye düşünüyorum. Her yıl farklı bir şehrin ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Caz Günü, seneler içerisinde kapsama alanını 200 ülkeye kadar çıkardı. Uluslararası Caz Günü’ne ev sahipliği yapan seçili şehirler, her sene All Star Global Concert etkinliği ve dünyaca tanınmış müzisyenlerin katılımıyla gerçekleşen eğitim programlarıyla festivalin merkezi ve yine o şehirde önem taşıyan bir mekândaki konserde, seçkin pek çok müzisyen aynı anda sahneyi paylaşıyorlar. Cazın zaten bir misyonu olan farklı ülkelerden insanları ve kültürleri bir araya getirmek Herbie Hancock’un da söylemiyle birleşip bunun büyük bir güç olduğuna vurgu yapmak istiyor. Dünya Caz Günü kapsamında gerçekleşen atölyelerden ve eğitim programlarından materyallere de ulaşmak mümkün. Bunun için jazzday.com adresine de göz atılabilir.
Dünya Caz Günü, 2012’de ilk kez kutlanmak istendiğinde caz için önemli üç ayrı şehir seçildi; Bunlar Paris, New Orleans ve New York oldu. Kutlamaların ikinci yılında İstanbul’daki ana konser olan Yıldızlar Topluluğu Konseri Aya İrini’de idi, Uluslararası Caz Günü’nün sonraki şehirlerinden bazıları da Washington, Saint Petersburg gibi şehirlerdi.
Murat’a ilk sorum da işte buradan devam eden bir bağlamda Dünya Caz Günü etkinliklerini önemsemeli miyiz olacak? Bu etkinlikleri yalnızca birer aktivite olarak mı görmeliyiz yoksa bu günlerin odaklandığı pek çok etkileşimi bir başlangıca çevirebilir ve böylelikle de bir kazançlı farkındalık olarak mı kabul etmeliyiz? Dünya Caz Günü etkinlikleri sana göre ne anlam ifade ediyor?
"30 Nisan Dünya Caz Günü dostluk, barış, özgürlük dolu bir iyi niyet beyanıydı"
Murat Beşer: Valla bir kere bizim kuşak bu tip günleri usule geliş itibariyle biraz şüpheli karşılar. Yani Anneler Günü, Babalar Günü aslında biraz endüstriyel amaçlı planlanmış ve tüketim toplumuna yönelik günler olarak usule geldiği için biz hep doğuştan bugünleri, “acaba bizi bir şeylere tüketmeye mi zorluyorlar” diye şüpheyle karşılarız. Ama yine de iştirak etmekten kendimizi alamayız. 2011 yılında Dünya Caz Günü ilan edildiğinde, 2012 yılında hayata geçtiğinde aslında tamamen dostluk, barış, özgürlük gibi mesajlarla dolu bir iyi niyet beyanıydı.
Levent Öget: Evet, bir manifestoları da var.
Murat Beşer: Evet, işte orada az önce telaffuz ettiğim kavramlar caz müziği vasıtası ile ulusal sınırları kaldırarak dünyada yaşayan insanların birbirleriyle kaynaşması, buluşması, ortak bir dil oluşturması amacıyla deklare edilmişti. Şöyle ki; Başlangıç itibariyle ben o günlerde takip etmiştim, İKSV’nin caz festivalinde danışma kurulundaydım. Hatta ilan edilmeden evvel bununla ilgili toplantılarda bahsi geçmişti. Sonraki yani ikinci yılın konserlerinden bir tanesi de, işte üç şehir vardı ve bir tanesi de İstanbul’du. Burada gerçekleşmişti. Aradan on yıl geçmiş ve bugüne kadar geçen zaman zarfında ilk başta deklare edilen kavramlara ben ne kadar sadık kalındığına bakıyorum. Ve o doğrultuda da bugüne kadarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarım.
"Yeni kuşakların cazda kalıcı oldukları konusunda şüpheliyim"
Levent Öget: Murat, zaten o manifesto en başından beri çok iddialıydı ve benim de çok ilgimi çekiyor. Madde madde onların üzerinde bazılarını sana sormak istiyorum. Ama bunu birazdan yapalım ve az önceki sorumun devamında ülkemiz ile de bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum. Ülkemizde caz müziğine ilgi bir kısım caz müzisyeni ve caz müziğine ilgi duyan bir dinleyici kesimden mi oluşuyor? Sen bu çerçeveyi nasıl görüyorsun?
Murat Beşer: Aşağı yukarı son yirmi yıldan beri caz müziğinin burada mekânlara girmesi, mekânlarda çalınması konusunda bir hareketlilik olduğu, bir kıpırdanış bir yükseliş olduğu ve caz dinleyicisinin de daha bir kalabalıklara doğru yelken açtığı konusunda çok şey söylendi. Ama ben, yani en başından beri bu camianın içinde ve hemen hemen her mekâna olabildiğince, gücüm yettiğince de konserlere koşturmuş biri olarak kuşakların içerisinden yeni kuşaklara ait birilerinin zaman zaman dahil olduğunu ama kalıcı olmak ve kalıcı olarak da bu kalabalığı genişletmek konusunda bir gelişme kaydettiğimiz konusunda şüpheliyim.
Levent Öget: Şüphelisin. Peki, aslında tam bağlantılı olarak belki şunu da söylememiz gerekiyor diye düşünüyorum. Biz burada dünyanın her bölgesinden caz topluluklarını, müzisyenlerini, en marjinal topluluklarına kadar İstanbul’da izleyebiliyor iken kentin dışına çıktığımızda büyük bir çoğunluğun “Uluslararası Caz Günü”nü değil caz müziğini bile bilmediklerini biliyoruz ki bunca radyo yayınına rağmen bu, insanlara ulaşmıyor. Bunu da başka bir şey ile birleştirerek sana vereceğim sözü. İşte ortada Afyonkarahisar Caz Festivali gibi bir festival var. Dünya Caz Günü’ne gelmeden Hüseyin Başkadem yaklaşık çeyrek asırdır bu işi devam ettiriyor ve onun bir sözü var; “Bizim yaptığımız işleri devam ettirecek yeni insanların yetişmesi çok önemli” diyor Hüseyin. On yıl önceki röportajımızda bunu söylüyordu ve bugün biz onu devam ettiremeyecek durumda olduğunu görüyoruz.
Murat Beşer: Evet, yani en azından Hüseyin’e on yıl sonra şunu sormak lâzım, senden sonra bu vazifeyi alacak biri çıktı mı?
Levent Öget: Eh! Çıkmadığını söylüyor zaten kendisi ve festivalin devam etmesi tehlikeye girmiş durumda.
Murat Beşer: Evet, Hüseyin zaten cevabı vermiş.
Levent Öget: Evet, yani çeyrek asırlık bir festival var Anadolu’da, İstanbul’da ise bunca faaliyet var. Radyo yayınları, şimdiki teknolojiler ile birlikte caz ülkemizde insanlara bu ve başka mecraların da katkılarıyla ulaşması gerekirken ulaşmıyor! Senin buradaki görüşünü de merak ediyorum.
Murat Beşer: Ben cazın ulaşmadığı görüşünde değilim. Caz insanlara ulaşıyor. Hatta bazen gereğinden fazla bile ulaşıyor. Yani insanlar caz dinlediğini bilmeden reklâmlarda, televizyonlardaki reklâmlarda bile caz müziği dinliyorlar.
Levent Öget: Duyuyorlar.
Murat Beşer: Duyuyorlar.
Levent Öget: Duyuyorlar ama dinlemiyorlar! Duyuyorlar sadece...
"Organizasyonlarımızda insanlara maalesef halen müşteri muamelesi yapıyoruz"
Murat Beşer: Burada önemli olan yani caz müziğine karşı bir dinleyici olmanın sürekli kılınması. Bu konuda çok ciddi eksikler var. Bir kere, her şeyden evvel misyon edinmiş insanların ya da kurumların yerine getirmesi gereken vazifeler açısından ciddi eksiklikler var. Biz çoğunlukla organizasyonlarımızda insanlara maalesef halen müşteri muamelesi yapıyoruz. Yani tutkulu bir dinleyiciyle o müzik safında daim olacak müşteriyle gelip geçici, yani “bir arkadaşa bakıp çıkacağım” diyen insan arasındaki ayrımı yapmıyoruz. Bizim için çünkü o esnada önemli değil, önemli olan o akşam o kulübe kaç kişinin geldiği ve barda ne kadar ciro yapıldığı oluyor. Tabii onları da başka bir açıdan baktığın zaman anlayabilmek mümkün olabilir. Çünkü Türkiye’de hiçbir zaman caz kulüpleri “aa! Ne kadar çok” diyebileceğimiz miktarda, iki elin parmaklarını aşan bir sayıya varmadı.
Levent Öget: Oysaki caz değimiz şey konser salonlarından çok kulüpte yaşıyor.
Murat Beşer: Evet, kaldı ki işte “caza çok ilgi var, gençler ilgi duyuyor, caz ülkemizde gelişiyor bilmem ne falan” denen dönemlerde bile caz kulüplerinin sayısı 60'lı 70'li hatta 80'li yıllardakinden ne kadar fazla olduğu, bunun bir grafiği, istatistiği bir envanteri var mı tartışılır?
Levent Öget: Yok sanmıyorum. Onun tersine giden bir durumda olduğu zaten ortada.
Murat Beşer: Tabi, tabi, tabii, çünkü caz bir dönem ‘eğlence müziğinin’ yani popüler kültürün ta kendisiydi.
Levent Öget: Hiç olmazsa bir parçasıydı.
Murat Beşer: İnsanlar dışarı çıktıkları zaman geceleri pavyonlarda, bir takım kulüplerde, şurada-burada caz müziği dinliyorlardı. Yani piyasacı dediğimiz, piyasada bu mekânlarda çalan müzisyenlerin bir kısmı aslında bal gibi caz müzisyeniydi. Gece programda caz müziği çalıyorlardı ama şimdi o hiçbir zaman yani köklü, kalıcı bir hâle gelip caz kulüpleri bizde bir gelenek hâline dönüşmedi, dönüşemedi.
Levent Öget: İşte bu bağlamda ben iki bağımsız konser organizatörüyle de bazı röportajlar yapmıştım. Onlara göre de buradaki caz dinleyicisinin sürpriz bir yapıda olduğu ve öngörülemeyecek biçimde onların da işlerini zora soktuğunu ve bunu sosyo-ekonomik açıdan da açıklayamadıklarını söylemişlerdi. Sence bu konserlerin bağlamında bugün hâlâ böyle mi bu durum?
Murat Beşer: Bence sosyo-ekonomik açıdan bunu açıklamak son derece basit ve çok net. İnsanlar, yani farklı dönemlerde farklı kültürel bombardımanlara uğruyorlar ve bu yaşanılan ülkenin altyapısıyla, politikasıyla arkadan üfleyen rüzgârıyla, gelişen bir sürü olaylarıyla ilintili. Yani birbirinden kopuk şeyler değiller bunlar. Dolayısıyla, ekonomisini düşündüğümüz zaman, bu ülkede yaşayan sınıfların ki caz orta sınıf ve onun üzeri olan insanların katılım sağladığı bir müzik türü, tüketim kalıplarına bakacak olursak. Hiçbir zaman yani bu kalabalıkların çoğalmasına ülkenin ekonomisi, sosyo-kültürel yapısı izin vermiyor bir kere. O nedenle sosyo-kültürel açıdan açıklamak bunu çok zor değil.
Levent Öget: Belki buna şunu da ekleyebiliriz; Sevgili Hülya Tunçağ’da “caz dinleyicisi biraz mahcuptur” diyor. “Kendini pek göstermez” diyor.
Murat Beşer: Tabii ki, mahcup olanlar zaten evde dinliyorlar, evde dinledikleri için de göstermiyorlar kendilerini. Ben caz dinleyen insanların ki aslında camiada biz birbirimizi tanıyoruz. Öyle birbirleriyle görüşen insanlarız, biz hatta Sevin Abla olsun, Ali Sönmez olsun Burak Sülünbaz olsun, bir sekiz on kişi ki sen de dahilsin buna, kendimize böyle şakayla karışık “caz mafyası” diyoruz artık. Sen-ben-bizim oğlan her konserde biz varız. Yani hiçbir şekilde artmıyoruz.
"Bu müziği yayma konusunda misyoner olarak çok fazla kanallarımız yok"
Levent Öget: Ben de buraya getirecektim. Evet, artmıyoruz.
Murat Beşer: Artmıyoruz. Evimizde kapanmış bir biçimde caz müziğinin gelişen, bütün ekollerini, sanatçılarını albümlerini, şunları, bunları takip ediyoruz ama bizim de mesela bu müziği yayma konusunda bir misyoner olarak çok da fazla kanallarımız yok. Nerede, kime, neyi anlatacağız ve kimi cazcı yapacağız. Kimi müziksever dinleyici yapacağız. Yani bizim de çok fazla olanağımız yok. Hangimizin düzenli radyo programı var? Hangimizin televizyon programı var? Hangimizin düzenli yazdığı bir gazete var ki? Dolayısıyla bizim de enstrümanlar sınırlı hatta birçoğumuzun yok.
Levent Öget: Yani bu mecralar aslında yeterince var. Hepimiz de katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum. Ve ben özellikle seninle artık böyle adanmış yaşamlar gibi caz müziğine bu kadar katkıda bulunmuş kişiler olarak böyle bir anlamlı günde seninle bu ortak paydalarda buluşmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Murat Beşer: Çok teşekkürler.
"Ben müziği türlere göre ayırt etmem"
Levent Öget: Murat sana şunu da sormak istiyorum; Sen kendini bir müzik yazarı olarak nasıl bir caz dinleyicisi olarak görüyorsun?
Murat Beşer: Ben sadece bir caz dinleyicisi değilim. Yani ben müziği türlere göre ayırt etmem. Bir müzik dinleyicisi, kocaman bir şemsiye olan bir müzik dinleyiciliği, bir müzik sevdalılığının altında yer alan (hani şemsiye böyle bölüm bölümdür ya, yelpaze yelpaze açılır ya) o açılardan o 360 dereceden bir tanesi caz benim için. Çünkü ben, hip-hop dan sanat müziğine kadar yani hatta arabeskten heavy metale kadar uzanan konularda hem dinliyorum hem de yazılarım icabı, mesleğim icabı, işim icabı bunların hepsini sevme derecem, sevme oranım birbirinden farklı. Bir hiyerarşi var. Ama dolayısıyla yani heavy metal dinlediğim kadar evde belki caz daha çok dinliyorum ama aynı zamanda heavy metal ve hard rock da dinliyorum.
Levent Öget: Evet, sen cazı rahat bırakıyorsun onun farkındayım zaten! Çok fazla yüklenmiyorsun.
Murat Beşer: Yalnız hayatımın bir döneminde cazın diğer müzik türlerine göre ağırlık kazandığı doğru. Fakat daha sonra aradaki bazı sınırlar kalkınca, füzyon olunca, bir de giderek endüstriyelleşince o aradaki sınırların kalkması zaten endüstriyel bir tasarım, dolayısıyla ben de zaman zaman o sınırları kaldırmış bulunmaktayım.
Levent Öget: Peki, şimdi biraz bu iddialı caz söylemine geçit vermek istiyorum. Çünkü “Uluslararası Caz Günü” madem Unesco’nun bir kültür organizasyonu olarak ortaya atıldı ve onların bir şekilde bir manifestosu oldu, bu manifestodaki maddelerin biraz üzerinden geçmek istiyorum. Çok iddialı sözler ve bunların ne kadarı gerçekleşti. En azından onların bu manifestoyu yazdığı günden bu güne gerçekten bu iddialar içinde olunmasıyla ne değiştirildi. Biz biliyoruz ki zaten caz kültürlerarası bir diyaloğun kendiliğinden ortaya çıkmasıyla yaratılmış bir şey. Ama mesela Dünya Caz Günü’nü ilan edenler cazın kültürlerarası diyaloğu da ayrıca teşvik ettiğini söylüyor. Zaten oradan çıkmış bir şeyi teşvik ederek beslediğini söylüyor. Bu maddelerden biri, ayrıca bir diğer madde “caz cinsiyet eşitliğini geliştiriyor” şeklinde. Bunlar düşündürücü maddeler ve bunların bazılarını ya da senin istediğin bazılarını yanıtlamanı rica ediyorum. Örneğin “caz birlik ve barış için semboldür” söylemi var. Ya da “caz sanatsal yeniliği doğaçlamayı yeni ifade biçimlerini ve geleneksel müzik formlarını yenilerine dahil edilmesini de teşvik eder” diyen maddeler var. Ve böyle pek çok madde var. Senin bu maddeler içinde ya da yapılmak istenen şeye ne gibi bir cevabın olabilir.
Murat Beşer: Valla elimde somut olarak Dünya Caz Günü ilan edilirken onun temel ilkeleri ve kavramlarına geçen on yıl zarfında ne kadar sadık kalındığına ve hangi alanda ne adım atıldığına dair bir veri yok. Yani işin bu yönünü adım adım takip etmiş değilim. Sadece caz müziğinin en azından bizim ülkemizdeki aktörlerinin değişmediğine ve kalabalıklaşmadığına ve etkinlik cinslerinin de çeşitlenmediğine tanık olmuş durumdayım. Dolayısıyla yani bu çeşitlenme gerçekleşmediği sürece ben bu kavramların da ne kadar hayata geçtiği konusunda biraz şüpheliyim. Daha doğrusu en azından teminat veremem bu konuda. Şöyle ki, ilerleyen yıllarda bu konuda yapılacak olan etkinliklerin biraz daha ihtiyaca yönelik, biraz daha halka inmesi gereken, biraz daha kalabalıklara hitap etmesi gereken bir şey olması ve özellikle, yani salgın dönemiyle birlikte zor günler geçiren müzisyenlerin taleplerini karşılamaya yönelik organizasyonlar olması, tamamıyla ücretsiz olmaları, kâr amacı gütmemeleri ve hatta gelirlerinin de belli başlı önceden saptanmış ihtiyaç sahiplerine ya da kurumlarına dağıtılması konusunda bir tavsiyem olabilir ki bu ne kadar hayata geçer ben bundan da emin değilim.
Levent Öget: Bence üzerinde çalışılıyordur mutlaka. Bununla ilgili bazı kurumların yaptığı etkinliklerin de içerisinde yer aldığını ben biliyorum. Buna bağlantılı olarak şunu da seninle konuşmak istiyorum. Sanat felsefecisi rahmetli Özgür Uçkan ile cazın kültürlerarası diyaloğunu konuşurken Unesco’nun da bir toplumsal mühendislik çabası içinde olabileceğini konuşmuştuk. Yani aslında bunun çok da temelsiz olmadığını, bunun verimli bir tarla olduğunu söylüyordu. Bu verimli tarlaya bir takım adımlar atılıyor ve toplumların içerisinde caz yeşertilmesiyle ilgili bir şeyler yapılıyor, manifestodaki maddeler ile ilgili çabalar gösteriliyor, buraya doğru ilerleniliyor. Sence böyle bir çaba var mı? Yani farklı kültürlerin birbirlerinin üstüne üstünlük kurmak gibi bir çabasından mı kaynaklanıyor yoksa her şey gerçekten dünyadaki insanlığın iyiliği için mi yapılıyor?
Dünya çapındaki kültürel organizasyonların içinde toplum mühendisliği de var
Murat Beşer: Sondan başlayayım; dünyadaki insanlığın iyiliği için yapıldığı düşüncesi çok inandırıcı gelmiyor. İşin içinde zaten toplum mühendisliği girdiği zaman yani telaffuz ettiğin kavram ne olursa olsun; dostluk, barış, özgürlük bunların içine bir endüstri, bir ticaret, bir iş (business) girdiği zaman, hele hele de dünya çapında bir organizasyondan, bir örgütlenmeden bahsediyorsak burada toplum mühendisliği mümkündür, doğrudur yani daha büyük toplum mühendisliklerine bağlanması söz konusu olabilir. Çünkü Amerika’nın daha önceki yıllarda da yani kültürel, rock'n roll dan tut caza kadar bir takım hepimize hoş gelen, hepimizin sevdiği, tutkulu olduğu şeyleri başka amaçlar uğruna kullandığına tanık olduk. Eğer bu da toplum mühendisliğinin uzantısı olarak hayata geçiyorsa ondan çok medet ummak bence gerekli değil. Yani biliyorsun ellili ve altmışlı yıllarda Türk-Amerikan dostluğu çerçevesinde Türkiye’ye efendime söyleyeyim İran, Afganistan’a Pakistan’a gönderilen cazcıların iyi niyet mesajları sonradan aslında bir nevi kültür emperyalizminin uzantısı ve o bütçeler ile yapılmış olduğu çok açıktı.
"Hiçbir müzik türü dünyayı değiştirmez"
Levent Öget: Fikri ortaya atan müzisyen, besteci Herbie Hancock’un da ‘iyi niyet elçisi’ seçilmesi çok anlamlı. Yani burada her şey planlanmış ve düşünülmüş ve bu yönde adımlar atıldığı belli. Ancak, meselâ “caz engelleri yıkıyor” ya da “karşılıklı anlayış, hoşgörü için fırsatlar yaratıyor” söylemi bunların sadece yapılıyor olduğundan değil, bunlar isteniyor ve aslında cazdan bunlar bekleniyor aynı zamanda ve benim anladığım böyle. Ne dersin?
Murat Beşer: Caz müziği dünyayı değiştirmez. Hiçbir müzik türü dünyayı değiştirmez. Dünyayı değiştirecek olan şeylerin neler olduğunu hepimiz açıkça biliyoruz. Ama bir şeyi ayakta tutmak için, bir iddiayı sürdürmek için böyle sloganlar atmak şart biliyorsun. Yani caz barışı dostluğu, özgürlüğü temin ediyor, sürdürüyor, arttırıyor, güçlendiriyor. Buna aslında neden tanık olmadık? Yani belki dünyadaki cazcılar arasında da durum böyledir, en azından bizim ülkemizde bile. Örneğin sen kaç tane birbiriyle dost, barışık, birbiriyle sıkı dayanışma içerisinde olan caz müzisyeni tanıyorsun?
Levent Öget: En çok cazcılar arasında var ama onu söyleyebilirim. Yani diğer müzisyenlere göre...
Murat Beşer: Olabilir. İşin içinde bir piyasa, bir pazar kapma hırsı, kavgası girmişse sen artık oradaki meslektaşların, birbiriyle aynı işi yapan insanların birbirleriyle dost olmasını bekleyemezsin.
Levent Öget: Peki, yine manifestodaki maddelerden cazın cinsiyet eşitliğini geliştirdiği konusundaki indirgemeye ne dersin? Yani şu mu kastediliyor sence; son yıllarda kadınlar için bir pozitif ayrımcılık ile daha çok iş bulabilmeleri mi kastediliyor? Onların caz şarkıcılığını tercih etmeleri nedeniyle...
Murat Beşer: Bir kere caz müziğinde gerek vokalist, gerekse enstrümantalist olsun kadın çaldığı zaman erkek çaldığı zaman başka bir hissiyat var. Onu sen müzisyeni tanımadan da zaman zaman fark edebilirsin. O bence kendine has, kendine özgü tatları olan başka başka durumlar. Yani ikisini de ayrı sevmek lâzım. Ama caz ne kadar kadın ile erkeği birbirine yaklaştırıyor ve cinsiyet eşitliği sağlıyor bu konuda emin ol hiçbir fikrim yok. Ben ikisinin ayrı ayrı tarzlarının olması, ayrı ayrı enstrüman çalmalarını, ayrı ayrı duygularda yükselmelerini daha çok seviyorum.
Levent Öget: Evet, kadınların uzun süre diğer sektörlerde, diğer alanlarda olduğu gibi caz müziği emekçiliği alanında da fırsat bulamadıklarını ancak son yıllarda bunun giderek arttığını, özellikle enstrüman çalan kadınların, grupları olan kadınların arttığını görüyoruz. Belki birazcık bu kastediliyordur. Yani cinsiyet eşitliği açısından...
Murat Beşer: Tabii tabi, evet, belki yani kadın cazcı sayısı bundan yirmi yıl öncesine kadar biraz daha fazla olmuş olabilir ama kadın cazcıların cazcı olmaları, cazcı olarak kalmaları, müzisyen olarak yaşamaları erkeklere göre kolay mı? Daha mı kolay, hayır değil. O zaman bir eşitlikten söz etmek mümkün değil zaten.
Levent Öget: Evet, Sevgili Murat Beşer bu güzel cevaplar için çok teşekkürler.
Levent Öget
Cazkolik.com / 12 Temmuz 2022, Salı
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.