Özellikle 1990’lı yıllardan bu yana meraklı kulaklara ulaşan her Charles Lloyd albümü, batı coğrafyasına ait bir enstrüman ile dünyanın onlarca farklı müzikal coğrafyasına yapılan yolculuklar için işitsel bir pasaport işlevi görür. Avrupa’nın orta yerinde 1840’lı yıllarda Adolphe Sax’ın ellerinde hayat bulan saksafon Charles Lloyd’un ruhundan nefesine süzülen notalarla bambaşka müzikal coğrafyalara yelken açar. Sadece yeni sesler ve yeni tınılar değil sessizlikte ayrı bir boyut kazanır onun müziğinde. Sessizliğin böylesine anlamlı kullanılışı her defasında Miles Davis’in o ünlü sözünü hatırlamamıza neden olur söz konusu Lloyd olduğu vakit. “Müzikte çaldığınız notalardan daha önemli birşey varsa o da çalmadıklarınızdır.” Davis’in bahsettiği o uzun es kuşkusuz Lloyd’un müziğinin en vazgeçilmez yanlarından birini oluşturur. The New York Times yazarlarından Ben Ratliff şöyle der onun için “Charles Lloyd’un kariyerini takip ederseniz son yarım yüzyıldaki mükemmel cazın haritasını çıkartmış olursunuz” Başlangıçta her ne kadar abartı gibi gelsede Ratliff kuşkusuz haklıdır bu düşüncesinde. Lloyd’un çiziği müzikal haritaların başlangıç noktası her ne kadar doğum yeri olan Memphis’in blues, gospel ve caz mirası olsada söz konusu haritaların müzikal sınırları Afrika’dan Hindistan’a, Moğolistan’dan İrlanda’ya son derece geniş bir çeşitlilik gösterir.
Lloyd’un kariyerinin tarih sayfalarını geriye doğru çevirecek olursak onun caz müziğinin gelişimi anlanında gerçekleştirmiş olduğu ilklerin yanısıra müziğin kültürel tarihi içinde de ilklere imza atmış olduğunu görürüz. 1965’te iki yıl süreyle çaldığı efsane alto saksafonist Cannonball Adderley’in grubundan kendi dörtlüsünü kurmak üzere ayrılan Lloyd kendi topluluğu ile dünya caz sahnelerine piyanist Keith Jarrett, baterist Jack Dejohnette ve bas gitarist Cecil McBee gibi yetenekleri tanıtır. Kendi dörtlüsüyle kaydettiği ikinci albüm olan Forest Flower: Live at Monterey (1966) ile bir milyondan fazla satan ilk caz albümleri listesindeki yerini alan Lloyd, 1967’de Down Beat dergisi tarafından “Yılın Caz Sanatçısı” seçilir. Aynı yıl uzakdoğu, Sovyetler Birliği ve Doğu Blok’ta çalan ilk Amerikan caz müzisyeni olan Lloyd, kendi adını taşıyan dörtlüsüyle Soğuk Savaş’ın ortasında, Tallinn, Leningrad ve Moskova’da konserler gerçekleştirir,
Lloyd kariyeri eşine az rastlanır bir zenginliğe ve renkliliğe kaynaklık eder. Sanatçının biyografisinin kimi kısımları bir pop yada rock müzisyenin yaşamını aratmayacak niteliktedir. The Doors, The Birds, The Grateful Dead ve Beach Boys gibi dönemin popüler gruplarının albümlerinde konuk sanatçı olarak yer alan hatta Beach Boys ile turnelere bile çıkan Lloyd tüm bu başarılar sürmekteyken 1970’li yılların başında dörtlüsünü dağıtarak göz önünden kaybolur. Blues çalarak başladığı müzik yolculuğunda; Coltrane sonrası dönemin en şahsına-münhasır tenorlarından biri olarak devam eden Lloyd’un kariyerinin zirve noktasında ansızın ortalardan kaybolmasına kimse bir anlam veremez. Sanatçı bu dönemde Henry Miller, Lawrence Ferlinghetti, Jack Kerouac gibi ünlüleri de ağırlamış olan Kaliforniya’daki Big Sur şehrinde, ruhani bir yolculuğa çıkar.
1981’de sahnelere geri dönerek 18 yıl süren müzikal sessizliğini bozan sanatçı bu dönemde caz dünyasının bir diğer efsane dörtlüsünü kurar. 18 yaşındaki Fransız Michel Petrucciani (piyano), Palle Danielsson (kontrbas) ve Son Ship Theus’un (bateri) yer aldığı topluluğu ile 1982-83 yılları arasında Amerika, Avrupa ve Japonya turneler gerçekleştirir. İngiliz caz eleştirmeni Brian Case, Lloyd’un sahnelere geri dönüşünü “1980’lerin en büyük olaylarından biri” olarak tanımlar. 1980’lerin ortalarına gelindiğinde bu kez müziğe zorunlu bir ara vermek durumunda kalan sanatçı kendisini neredeyse öldüren bir hastalıktan 1988’de kurtulur ve yeniden müziğe döner. Lloyd’un sahnelere geri dönüşü birkez daha ünlü bir dörtlünün kurulmasına neden olur ve bu kez bu toplulukta İsveçli piyanist Bobo Stenson’da yer alır. Usta müzisyeni 1988 Montreux Festival’inde çaldığında İsviçreli eleştirmen Yvan Ischer, Lloyd için “Charles Lloyd’u izlemek ve dinlemek her zaman için önemli bir olaydır, çünkü kendisinin saksafonist kimliğinin birkaç kere dönüm noktasında bulunmasının yanı sıra müziğinde kavranılması zor olan bir gerçekçilik bulundurmakta. Bu durum onu çok özgün bir müzisyen kılmaktadır. Lloyd zerafetin tanımıdır” cümlelerini sarf eder.
Lloyd’un kariyerinin her on yıllık dönemi adeta müzikal bir kırılma dönemidir. 1980’lerin sonunda böyle olur onun için. ECM Records için ilk albümü Fish Out of Water’ı 1989 yılında kaydeden sanatçı bu tarihden bu yana 14 albüm kaydeder bu firma için. ECM’in yapımcısı Manfred Eicher, Fish Out of Water albümünü bir Giacometti resmine benzeterek “bu albümün rafine müziğin özünü oluşturduğuna inanmaktayım. Şu an bütün etler gitti ve sadece kemikleri izlemekteyiz” der.
Müzikal arayışlarının ikibinli yıllara tarihlenen döneminde bu kez günümüz cazının genç yıldızlarını yanına alarak yeni dörtlüsünü oluşturan Lloyd’un müzikal yolculuğu tüm heyecanı ve sürprizleri ile devam ediyor. Elli yılı aşkın müzik kariyeri boyunca her daim kendi müzikal haritalarını izleyen, sesler paletinde her daim yeniye renk veren Lloyd, 23 Ekim akşamı, 21. Akbank Caz Festivali kapsamında Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda sahne alacak. Bu konserde Charles Lloyd’a; piyanoda Jason Moran, kontrbasda Reuben Rogers ve davulda Eric Harland eşlik ediyor olacak.
Sami Kısaoğlu
Müzikolog
Cazkolik.com / 21 Ekim 2011, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.