Caz ve ticaret?

Caz ve ticaret?

Konferans bu sene Portekiz`de

Avrupa Caz Konferansı

Güzel başlık. İçeriği de öyle. Avrupa Caz Konferansı Avrupa caz dünyasını buluşturan yıllık bir toplantı ve bu sene 12-16 eylül arası Portekiz`de düzenleniyor. Türkiye caz ortamı olarak böyle şeyleri ıskaladığımızı düşünüyorum. Aslında topyekün orada olmamız gerek. Önceki ismi General Assembly of the Jazz Network idi şimdi The European Jazz Conference deniyor. Kendimizi Avrupa`ya ait kabul ediyorsak eğer oralarda olmamız lazım. Biz derken sadece kurumları kastetmiyorum, mesela Cazkolik olarak biz de. İşin buraya kadar kısmı böyle, gelelim konferansa. Önümde konferansın broşürü var. Avrupa çapında geniş bir iletişim ağı oluşturmaya çalışan konferans uzun yıllara dayanan ilişkiler kurmaya, kurdukları ilişkilerle yeni projeler ve sanat işbirlikleri geliştirmeye, uzmanlıkları paylaşmaya ve yeni yönetim programlama trendlerini güncellemeye odaklanmış bir buluşma. Tabii konserler de cabası. Bu sene Portekiz de olması ayrı güzel. Portekiz iyi bir caz dinleyicisine sahip. Teknoloji ve sanatın içiçe geçtiği bir dünyada merkeze ve çepere dair yaratıcılıkların sınırlar nedir sorusunu soran konferans cevapları da arayacak. Dahası, bu yeni sınırları nasıl yönlendirebiliriz, dijital çağda nasıl yeniden şekillendirebiliriz sorusunu tartışacak. Benim buraya şu isimler ve şu başlıklı toplantılar diye uzun uzadıya yazmama gerek yok, yazmaktan öte orada olmalıydık. Olmalıyız.


Faydalı caz ticareti

Sadece Avrupa`nın değil dünyanın en kapsamlı caz pazarı

Yukardaki konuya başka bir açıdan devam ediyim. Avrupa`nın tamamını kapsayan caz şemsiyesinin en kapsamlı promosyon ve iletişim ortamı 12 yıldır düzenlenen JazzAhead! isimli organizasyon. Bu konuyu ilk defa yazmıyorum, okuyan hatırlar. Bu sene 19-22 nisan arası gerçekleşen fuara geçen yıl 60 ülkeden tam 3 binden fazla profesyonel katılmıştı. Geçmiş senelerde bizden İKSV ile Pozitif`in katıldığını biliyorum. Hatta, yanlış hatırlamıyorsam, vefatından iki sene önce Mehmet Uluğ ile konuşurken bu fuardan yeni dönmüş, ne kadar faydalandığını uzun uzun anlatmıştı. Biliyoruz ki Avrupa Türkiye`de üretilen müziğe açık ve meraklı. Avrupa festivallerine sanatçılarımız niye daha sık ve çok katılmasın? Bu soruyu sorarken aklıma Kalan Müzik geldi. Bilmiyorum daha önce katıldılar mı ama kesinlikle bu ortamlarda görünmek şart. Geçen sene ve bu sene fuara orta Avrupa ülkelerinden yoğun katılım olduğunu biliyorum. Ülke masaları altında kayıt yaptırmak, stand açmak mümkün.


Caz göçü?

Yaratıcı fikirler için platformlar

Birazdan sözünü edeceğim konuda Amerika`yı bildiğimi seyleyemem ama Avrupa`nın girişimci ülke içi ve ülkeler arası ortak platformları cazın sahne üstünde görünen kısmından daha organize. Şöyle ki, 25 yıl önce kurulan "Yenilikçi Caz ve Çağdaş Müzik Festivalleri Derneği" isimli bir Fransız kuruluşu Association Jazzé Croisé adı altında sanatçıların hareket alanlarını artıran, yeni yeteneklerin ortaya çıkması yanında yeni ve özgün projelerin oluşturulmasına gayret eden bir oluşum. Kültürler arası çeşitlilik de bu programın parçası. Bunlara daha başka şeyler de eklenebilir yerim dar uzatmıyım. Jazz Migration isimli proje 4 yıldır Fransız caz sahnesinki genç müzisyenlerin tanıtımı ve gelişimeni yönelik çalışan bir program. Bu program Avrupa`da konser turneleri dahil olmak üzere çok verimli çalışmalar yapıyor ve 4 ödül kazanmış durumda. Diyeceğim o ki, ama kurumsal ama girişimsel caz Avrupa`da sahiplenilen bir müzik. Bizdeyse yalnızlığa itilmiş.


Sonbahar niye güzeldir?

Fotoğraf İsa Terli (Anadolu Ajansı)

Herkes yazı sever değil mi? Doğrudur ama ben sonbaharın da aynı oranda belki daha bile çok sevildiğine inanırım. Bakmayın insanların `kaçıcam bu şehirden` diye sızlanmasına, caddeler güzeldir. Hele Attila İlhan`ın boğaza dair birkaç mısrasını patlatın bakın nasıl titrer gönül telleri. Emirgan`la aramız gayet iyidir aslında. Sonbahar, yaz boyu sıcak, nem ve terden kurbağa gibi şişmiş bedenlere hayat verir. İnsan yağmurda Haydarpaşa önüne gitmek ister sebepsiz. Bizim gibileri hayata bağlayan sanat yeniden gösterir kendini sonbaharda. Sergiler, festivaller, konserler, filmler, tiyatrolar... herşey yeniden hayat bulur. Bu satırları yazmaya oturmadan sevgili Sevin abla (Okyay) ile konuşuyordum, her yerden çağırıyorlar yetişemiyorum diye nasıl da hayıflanıyordu ama mutluydu. Neden? Çünkü sonbahar geldi. Salonlar, festivaller bir bir programlarını açıklıyor, dolar almış başını gitmiş, evet, kızgınız ve kaos var ama hayat durur mu sanıyorsunuz? (Resimaltı: Anadolu Ajansı`ndan İsa Terli`nin Eminönü`nde çektiği bu fotoğraf, tarzı bana göre olmasa da ressam Faruk Cimok`un tablolarını hatırlatıyor)


CazFM.com aldı başını gidiyor

Caz dinlemek isteyenler buraya

Cazkolik iki bölümdür, biri şimdi içinde bulunduğunuz portal, diğeri Radyo Cazkolik. Radyo programları-playlistler vs. Radyoya sonra ayrı bir web sitesi olarak CazFM.com`u ekledik ama bu dediğim yeni değil, çok oldu. 2013. Aslında ilk amacımız Cazkolik portal kısmında insanlar haberleri, röportajları kuru kuru okumasın, arkada caz çalsın ne iyi olur idi ama CazFM.com aldı başını gitti. Yılın en sakin ayı ağustosta -artık tatilden midir bilmem- 14 bine yakın insan [hem de tekil şahıs] girip saatlerce caz dinledi. Ve, yurtdışında da yoğun dinlenen bir radyo oldu. CazFM.com olarak cazın ağırlıklı bop ve devamı klasik soundunu yeni albümlerle harmanlamaya çalışıyoruz. İnanın, sadece CazFM dinleyerek yeni albümleri takip edebilirsiniz, o kadar iddialıyız. iPhone aplikasyonumuzun takipçi sayısı bini aşalı çok oldu. Bu PUL`u yazmadan eylül nasıl gidiyor diye baktım, ilk 6 gün ortalamasını aya oranlarsak eğer tekil dinleyicide 17 bin kişiyi aşar, kimbilir, belki 20 bini bile yakalarız. Sloganımızda dediğimiz gibi, konuşma yok, reklam, yok, cingil yok, sadece caz var. Siz de buyrun.


Prince böyle mi anılmalıydı?

Prince`in hatırasına haksızlık

Müzik firmalarının Prince ile ilgili bir şeyler yapmasını bekliyordum. Benim görmediğim olmuştur eminim ama doğrusu çok bir şeye de rastlamadım ta ki Fransız Wagram şirketinin temmuzda çıkardığı "Prince in Jazz" isimli derleme albümüne kadar. Zaten adı üstünde derleme albüm, ordan burdan toplamışlar olmuş sana albüm ama bence başarısız bir albüm. Dinlerken sıkıldım. Prince`i severim halbuki. Orijinal bir proje üretsene! Albüm çift CD çıkmış, dijitale sadece12 parça girmişler onun da 3 parçası kapalı, çalmıyor. O parçalar Bob Belden`in parçaları. Heath Brandon hiç sevmedim. Clotilde Rullaud hiç sevmedim. Osunlade iyi. Ray Lema kötü. Neyse, daha saymıyım. Sadece Heinz Sauer`in 2006 albümü "Certain Beauty"deki "Nothing Compares 2 You" yorumu farklı, o kadar. Prince cazda böyle mi anılmalıydı yani!


Claude Debussy ve caz

Fransızlar boş durmuyor

Bu yıl, modern müziğin kurucu babası Claude Debussy`nin ölümünün yüzüncü yılı. Büyük besteci için Avrupa`da etkinlikler vs. yapıldı. Debussy deyince caz bakımından bir durmak lazım. İzlenimci klasiğin büyük bestecisini caz müzisyenleri çok sever. Başta Bill Evans çok sayıda müzisyen sanatçının armonik renklerini cazda zevkle kullanmıştır. Fransa`da sanatçıyı anmak için cazcıların klasik müzisyenlerle elele verdiği yeni bir albüm çıktı; "Debussy et le jazz". Klasik tarafta Debussy Dörtlüsü yani kemanlarda Christophe Collette ve Marc Vieillefon, viyolada Vincent Deprecq ile çelloda Cedric Conchon`a caz müzisyenleri piyanist Jacky Terrasson, akordiyoncu Vincent Peirani, vibrafoncu Jean-Philippe Collard-Neven ile kontrbasçı Jean-Louis Rassinfosse hem Debussy`nin hem caz müzisyenlerinin bestelerini kaydetmiş. Albümü dinlerken mesela bir Jean-Jacques Louissier`nin Bach yorumlarındaki caz hissini doyasıya almıyorsunuz, ilginç ve hoş bir yorum ama klasik hissi daha baskın bir yorum.


Sektör böyle albümlerden medet ummalı mı?

Usta isimlere yakışmamış

Tony Bennett doksanlı yaşlarını aşmış bir büyük isim. Dinleyici nezdinde hâlâ karşılığı olması önemli ve firmalar da bu itibarı şüphesiz sanatçının talebiyle albüme dönüştürmek istiyor. Albüm ortağı Diana Krall bence eskisi gibi değil. Geçen sene yayınladığı "Turn up the Quiet"ı hiç sevmemiştim ama onun da böyle bir projenin ortağı olmayı istemesi gayet normal. Peki sonuç? Felâket. Keşke hiç yapmasalarmış. Bennett`in artık resmen sesi çıkmıyor. Onun çıkmayınca sanki Krall`un da çıkmamış. Bennett son yıllarını Lady Gaga, Amy Winehouse gibi süperstarlarla düet albümler yaparak geçirdi. 90 yaşını çok sayıda ünlünün yeraldığı bir albümle kutladı. Bill Charlap ile Charlap`ın piyanosu hatırına serinin en iyi albümünü yaptı, iki seri "Duets" albümü yaptı. Yani, yaptı da yaptı, tadında bıraksaymış keşke. Bu serinin başı 2006 yılına uzanıyor, o albümü dinleyin ses farkını görün. Hafızamızdaki Bennett`in sesi orda kalmalıymış.


Keşke bu filmin müziği caz olsaymış

İnsanlığın en büyük korkusu nedir?

Geçen gün "Perfect Sense" isimli bir film seyrettim. Başrollerinde Evan McGregor ile Eva Green`in oynadığı film insanlığın önce koku/tat, sonra duyma, görme gibi beş duyusunu peşpeşe kaybetmesini anlatan metaforik bir olası gelecek kurgusuydu. Ekranda bir buçuk saat boyunca bombaların patladığı apokaliptik filmlerden sonra insanlığın yokoluşu temasının böyle anlatılması bana daha insanî geldi. İkibinlerden itibaren topluca yokoluş korkusunun sinemada bu denli popüler olması sadece senaristlerin kerâmeti olmasa gerek, ama burada, bu dar köşede bu konunun üstesinden gelemem (geniş bir makalede de gelemem ya neyse) ama filmi izlerken benim aklıma gelen keşke bu filmin müziği caz olsaydı demek oldu. Fazla aranıp durmadan aklıma gelen ilk isim ise Eivind Aarset oldu. Sanatçının son iki çalışması sanki bu film için gayet uygun; "Illusion of a Separate World" ve "The Heights of the Reeds". Filmi izlediyseniz ya da izleyeceksiniz bu müzikler aklınızda olsun.


Klasik müzikte kibirli Anglosakson yüzleri artık unutun

Şostakoviç, Casals ve Bob Marley anyı albümde. Hallelujah!

Karayip asıllı İngiliz genç çello sanatçısı Sheku Kanneh-Mason ilk albümüyle İngiliz klasik müzik dünyasında sempatik ve sağlam bir çıkış yaptı. İçtenliği fotoğrafında gülen yüzüne vuran bu gencecik sanatçının  ilk albümünü bir çırpıda dinledim ve bir kez daha farkettim ki müziğin genelinde nasıl bir değişim varsa klasik müzikte de aynısı var. Yeni nesiller müziğe kendi tavırlarını, kendi hayatlarını sokuyor ve adeta klasik müziği anlamamızı, hissetmemizi istemeyen kibirli Avrupalı imgesi giderek kaybediyor. 2016 yılında BBC Genç Müzisyenler Yarışmasını kazanan çellist "Inspiration" ismini verdiği albümünde Şostakoviç`in Çello Konçertosu`nu da çalıyor, ölümsüz Pablo Casals`ın 20. yüzyılın en büyük klasiklerinden "Song of Birds"ünü de, bir başka ölümsüz Bob Marley`nin "No Woman No Cry"ını da, bir diğer ölümsüz Leonard Cohen`in "Hallelajah"ını da... Yani, tıpkı albümün ismi gibi, genç sanatçının ilhamı aldığı şeyler eğitimini aldığı büyük klasik gelenek kadar hayatının kişisel yarısını dolduran, onu besleyen içinde büyüdüğü müziklerden.


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com / 10 Eylül 2018, Pazartesi

Kaydet

Kaydet

Kaydet

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.