Charlap ve Chestnut, her ikisi de yeni albüm çıkardı
Cazda mal sahibi Amerikalı siyah müzisyenler swing yapmanın sadece kendilerine has, başkalarının beceremeyeceği bir özellik, bir duygu olduğunu söyler, ama çoğu, bunu söylerken sadece Avrupalı müzisyenleri kastetmez, Amerikalı beyazları da dahil eder. Dave Brubeck yıllarca bununla boğuşmadı mı. Adamı cazcı saymadılar bile, hatta tersine, ırkçılığa varan hakaretlere maruz kaldı ama dönemin bütün büyük basını sırf beyaz olduğu için Brubeck`i eşitler arası birinci olarak resmen kolluyordu, o da ayrı. Sizce, bugün durum ne kadar farklı? Cazda New Yorker hatta daha da daraltalım Broadway tarzı beyaz caz trio ekolünün usta piyanisti Bill Charlap ile mesela yaşıtı Cyrus Chestnut`ın swingi aynı mı. Kesinlikle değil, âlâkaları bile yok, evet, her ikisi de kesinlikle birinci sınıf ama Charlap beyaz, Chestnut tümüyle siyah müzik yapıyor. Bu o kadar belli ki.
HiFi dergileri kan kaybediyor
Müzik ekipmanları, yani, HiFi dergileri ümitsiz bir çaba içinde. Okuduğum son yazı "gör beni, hisset beni, dokun bana" başlığını atmıştı, yani, albümü eline al, plağı evir-çevir, kokla, hisset, dokun... oysa, yeni nesil basit, sadece "dinle beni" diyor. Hangisi doğru? Bu soru hatalı! Elbet ilki doğru ama bir de yaşadığımız çağın gerçeği var. Geçen hafta bu köşede müzik sektörünün rakam tahminlerini vermiştim, online müzik piyasası 30 milyar dolar iken fizikî albüm satış toplamı sadece 700 milyon dolar civarında. Bu noktada, ezici değişimi kabullenip yeni strateji belirlemekte fayda var, belli ki `onları yenicez` gibi bir mücadele baştan kaybedilmiştir, ya ne yapmalı? 700 milyon dolarlık fiziki satış az mı, önce bu insanları birarada tutmayı ve özel bir üstünlüğe sahip oldukları duygusunu korumaları sağlanmalı. Özel bir klübe dahil olduklarını hissetmeliler, görün bakın bu rakam bir miktar daha artacaktır.
Caz söyleyen veteranlar arasına Seal da katıldı
Geçen hafta twitterda paylaşmıştım, R&B şarkıcısı Seal`ın caz standartları albümü kaydedeceği haberi epey ilgi görmüştü ama eksik söylemişim, meğer albüm kaydedilmiş bile, gün sayıyor, ilk single "Luck Be a Lady" çoktan yayında. Bence, daha önce bu köşede yazmıştım, söyleyecek yeni sözü kalmamış, kendilerinden son bir kez söz ettirmek için yeni şanslar arayan yıldızların üstelik matah bir iş yapıyormuşcasına bu son çabalarına bir de caz standartlarını alet etmelerini sevmiyorum. Bu son albüme bakınca işin içinde bir de mevsimsel bir kurnazlık var, albümün son şarkısı "It Was a Very Good Year", yani, christmas albümleri dönemi geldi, bir ateş de ordan alayım meşâlem iyice tutuşsun. İsteyen alıp dinlesin, ben onun yerine babadan cazcı Gregory Porter`ın Nat `King` Cole albümünü tavsiye ederim, hiç değilse adam gibi bir iş dinlersiniz.
Cazda kayıp ruh çok, Lars da onlardan biri
20. yüzyılın ilk çeyreğinde doğmuş caz müzisyenlerinin önemli kısmı hayatlarını içki ve uyuşturucuyla geçirmişti. Bu hikayeleri biliriz ama genellikle Amerikalı müzisyenleri biliriz, oysa, aynı dönem Avrupalılar arasında da böyle bohem kişilikler çoktu. Bu isimlerin önde geleni İsveçli bariton saksofoncu Lars Gullin`dir. Saygın biyograficiler müthiş yeteneğine rağmen Gullin`in bugün unutulmasını Amerikaya gitmemesine bağlar. Eğer orada biraz yaşamış, kayıt yapmış olsaydı şimdi çoktan tarihin önde gelen isimlerinden olmuştu denir. Gullin ellilerde Türkiye`ye de geldi. Buradaki günlerini Maffy Falay ağabeyimiz anlatmıştı, birlikte çalıyorlarmış ama en hatırladığı dipsomani içkiciliğiydi. Öyle ki, ayakta durmakta zorlandığı için bir yere yaslanır öyle çalar ama çok iyi çalar ve tek bir sette bir şişe votkayı bitirirmiş. Caz tarihi biraz da böyle kayıp ruhlar tarihi değil midir?
Kırmızı başlıklı kızı kim bilmez
"Kırmızı Başlıklı Kız" gibi masallara çocuk hikayesi deyip geçmeyin, küçük dimağlarda büyük sonuçlar verir. Edebiyat eleştirmeni Amber Sparks "Peri Masallarının Faydalı Tehlikeleri" diye bir yazı yazmış, dikkatimi çekti, orada okudum. Birgün, bu masallarda niye çok az yaşayan anne olduğunu farketmiş ve araştırmaya başlamış. Genellikle anneler ölmüş olur ya da iç seslerde yeralan ruhsal bir varlık, bilge hayvan, hayalet vs. olurmuş. Bunu keşfedince cevabın sandığından daha karmaşık olduğunu anlamış ama kendince bir cevap bulmuş, belki de esas cevap bu hakikaten. Bulduğu yanıt, annelerin kendisi ya da ailesi olmadan kızlarını hayata hazırlamak istemesi olmuş. Yani, her an her şey olabilir, biz/ben yanında olamayız, sen kendine mukayyet ol gibi kızım... Böyle bir içgüdü. Mümkündür.
İlginç ve değişik bir tecrübe olacağa benziyor
Yakında etkisini ya da taklidini bizde görebileceğimiz ilginç bir haber okudum. İngiltere Kensington şehrinde yakında açılacak Dishoom isimli restoran aynı zamanda canlı caz eşliğinde gerçek izleyicilerin yemek yerken atmosferi 1940`ların Bombay`da bir kafe ve caz klübüne taşıyan bir tiyatro oyununa sahne olacak. İlginç değil mi? Herhalde yemek yiyenlere habersiz bir sürpriz değil, yani, oyuna bilerek gidecekseniz. "Bombay`ın çekici gece hayatında bir sevgi ve ihanet hikayesi" olan oyunu Ollie Jones ve Clem Garrity`nin başını çektiği Kill the Beast grubu hazırlayacakmış. Gecenin tamamı gösterinin parçası, yani, gece içilecek kokteyller, yemekler, herşey Bombay`da öyle bir geceyle ilgili. Restoran bu ilginç şovun ilgi göreceğinden emin ki baksanıza haber buraya kadar geldi. Art deko dizaynlı restoran Barker`s Building`de açılacakmış. Meraklısı kontrol etsin bence.
Mingus`un elindeki tüfeğin de hikayesi var
Hayat adil değil. Hele, öncü yaratıcı sanatçılara hiç değil! Caz tarihinin dev ismi Charles Mingus 1966`da yaşadığı 5 Great Jones caddesindeki evden kirasını ödeyemediği için çıkartılır. 7 ve 3 yıl önce caz tarihinin en önemli albümlerinden ikisini "Blues and Roots" ve "Town Hall Concert"i yayınlamış bir adamdan sözediyoruz. Bu adama hiç mi para kalmamış? Evet, kalmamış! Mingus evi boşaltmadan önce genç belgeselci Thomas Reichman Mingus`a evinde belgesel filmini çekmek istediğini söyler. Mingus kabul eder. Bir yandan ortalığı dağıtırken bir yandan konuşan Mingus Amerika`ya ve dahi her şeye verip veriştirir. Evi tahliye ettiği dönem sanatçının en verimli döneminin de bir yerde sonudur. 1970 yılına kadar albüm yayınlamaz. Belgeselci genç Reichman ise 1975 yılında evinde kazayla kendini vurur ve ölüsü bulunur.
Rakim Allah`ın Rap geleneğini değiştirdiği söyleniyor
Rap müziğe hiç yakınlık duyamadım, çünkü söylediklerini hiç anlamıyorum ama kökeninin caz olduğuna inanıyorum. Bu konuda kanaatimi pekiştirecek çok fazla bağlantı var. Seksenler hip hop`un altın çağıydı, dönemin önde gelen isimleri LL Cool J, Fat Boys, Beastie Boys, Run DMC idi ama işi bilenler rapte akış, içerik, sahne varlığı, melodik arayüz kombinasyonu ve kafiye yapımı konusunda gidişatı değiştiren en etkili kişinin Rakim Allah olduğunu söylüyor. Onların yalancısıyım ama benim ilgimi çeken başka bir şey oldu. Long Island`lı William Michael Griffith yani Rakim Allah`ın (aslında rahim Allah mı demek istiyorlar acaba?) annesi caz ve opera şarkıcısı, kardeşi Steve Griffith piyanist, teyzesi Ruth Brown ise çok ünlü bir R&B şarkıcısıymış. Çocukluğunda saksofon çalmayı öğrenen genç Rakim`e müzik teorisinin temelleri öğretilirken Coltrane ve Monk`tan çok etkilenmiş. Bu duruma ne dersiniz?
Amy, Bennett`in koruması altında
Geçen perşembe Amy Winehouse`ın doğum günüydü, hayatta olsa 34 yaşına basacaktı. Onun gibi birinin sevenleri hep olacak ve hep anacaktır. Geçen hafta caz çevresi Tony Bennett`le yaptığı kaydın videolarını paylaşıp durdu. O kayıtta Bennett ve Amy arasında "Body and Soul"u duygunun hakkını vermeye çalışan tek kişi Amy idi. Bennett sözleri sanki hep bir sorun çıkacakmış gibi gözucuyla Amy`i kontrol ederek okudu, hiç havaya girmemiş, yüzyıllık adam yüzyıllık şarkının sözlerini kağıttan, Amy ezberden okudu. Winehouse`ın 21. yüzyılın Billie Holiday`i olduğunu düşünüyorum ama Amy Billie`den daha savunmasız biriydi. Bağımlılıkları ve aşkları bakımından birbirlerine benzeseler de Billie daha sert, Amy daha kırılgandı. Eğer caz söyleseydi tüm caz tarihinin en önemli seslerinden biri olurdu eminim. Sesindeki `scratch`ler ölümsüz caz standartlarına bambaşka bir hava katardı.
Hiç evde onunla oynamanın yerini tutar mı!
Petcube Bites isimli firma çoğu insanın sorunu olan bu duruma çözüm bulmuş. Girişimcilik böyle bir şey. Yorgun argın işten gelince bir de bütün gün eve tıkılıp kalmış köpeği çıkarıp gezdirmek zor gelir ama hayvan da bütün gün bu anı bekliyor, ne yapacaksınız, çare yok. Firma interaktif bir kutu geliştirmiş, içinde kamera var, hatta, ev karanlık olsa da gece görüş özelliği var. İki yölnlü hoparlör de var. Akıllı telefonunuzla eşleme moduyla beraber hayvanın peşinden koşup duracağı bir lazer ışığı yapmak çocuk oyuncağı. Hem o sizi duyuyor hem siz onu, gerçi işyerindekiler sizi deli sanabilir ama o kadar olur. Dahası da var, sizin eğer buna da zamanınız yoksa otomatik oynatma özelliği var, hatta, nasıl oluyor anlamadım ama ödül maması da vermek mümkünmüş. Cihazın fiyatıysa 200 $. Türkiye`de var mı, emin değilim ama artık mesafeler engel değil malum.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 18 Eylül 2017, Pazartesi
Kay
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.