"Ramazanda Caz" konserleri Anouar Brahem ile başladı, Salı günü Ahmad Jamal konseriyle devam edecek. Kuşku yok ki bu konser serisinin tartışmasız en önemli ismi Ahmad Jamal’dır. Çünkü 1940’lı yılların sonlarından bu yana, yani tam 60 yıldır cazın içindedir, Miles Davis başta olmak üzere büyük caz müzisyenlerini derinden etkilemiş biridir. Cazın geçirdiği evrelerin tümünün içinde bizatihi bulunmuş yaşayan bir kaç kişiden biridir. Disiplinli ve tutkuludur. Başka kim 80 yaşında dünya üzerinde onlarca ülkeyi dolaşarak turnelere katılır ki? Güçlü ve saygın kişiliği her zaman etkileyici biri olmasını sağlamıştır. Ahmad Jamal günümüzde cazın ’yaşayan kral’ıdır. Yani 15 Ağustos’ta Topkapı Sarayı’nda olmak cazseverler için ’farz’dır.
Caz fanatikleri veya cazla biraz olsun yakından ilgilenen müzikseverler açısından Ahmad Jamal’ı piyanosunun başındayken izlemek onun bir ’kral’ olduğunu düşünmelerine yeter de artar bile. Büyük piyanistin piyanosuna yaklaşımında güçlü bir resmiyet ve hüsn-ü kabul vardır. Taburesine dimdik oturur, bileklerini sarkıtışı sakin, güçlü ve kararlıdır, kolları, yankılanan ses tayfını kucaklayacakmış gibi iki yana doğru sallanır. Ahmad Jamal’ın sanatının büyük bir parçası kendi tarzının içinden süzülen dinamikleri müziğiyle sağmak ve özüne ulaşmaktır. Uzun lafın kısası, Ahmad Jamal’ın gerçekten çok ciddi bir yanı vardır.
Bundan dolayı, 80 yaşına gelen büyük müzisyen piyanosundan uzak kaldığı zamanı görece olarak kendince anlamlı olan şeylere ayırmayı, sırf bu yüzden görüşmelerini, röportajlarını Massachusetts’in dışındaki sakin ve güzel kır evinde yapmayı tercih ediyor.
Çalışma odasında çevresi bir takım kağıtlarla kaplı olduğu halde (iş hiç bir zaman sizi yalnız bırakmaz) bu durumdan çok da şikayetçi değilmiş gibi gülümseyerek çevresine bakınıyordu. Niye olmasın ki? Bu onun kendine ait olan özel alanı, uzun yıllar süren uğraşılar sonucu hayalini kurduğunuz eve sonunda kavuşmuşsunuz, her anından mutlu olmak hakkınız.
Bir ara kaşlarını kaldırarak; “Telefonlara cevap vermeyi hiç sevmem” dedi. “Çünkü evde olmayı seviyorum ama hayatımızın içinde dikkatimizi dağıtan çok fazla şey var oysa evde olduğum zaman işimi kesintisiz ve eksiksiz yapmayı severim... Artık sadece özel projelerde yer almaya bakıyorum (bu anlamda “Ramazanda Caz” konserini mutlaka -kendisi de bir müslüman olması nedeniyle- içinde yer almayı istediği özel bir proje olarak düşünmüştür muhtemelen). Önümüzdeki bütün günleri (bu söyleşi Nisan ayında yapılmış) önceden anlaşmalı projelerde geçireceğim, sonra Jack de Johnette ile bir turum var.”
Downbeat’ten Jim Macnie’yle konuşan Ahmad Jamal, Macnie’nin gözlemleri ve anlatımıyla kendi evinin sakin ve yalıtılmış ortamında yaşamayı seven, kendi kendiyle başbaşa kalıp hem bundan sonra yapacaklarını düşünen ve planlayan biri hem de önünde gerçekleşecek olan işlerle ilgili tabiri caizse pilini yeniden dolduran bir büyük müzisyen. Oysa AllAboutJazz’dan Ian Patterson’la yaptığı söyleşiden çıkan izlenim ise karşımıza daha farklı bir Jamal portresi çıkarıyor. Bu kez karşımızda 80. yaşını bir dinleyici olarak katıldığı Montreal Jazz Festivali’ndeki bir Ahmad Jamal görüyoruz. Üst üste turnelere çıkan, klüplerde konserlerde sahne alan bir piyanist var karşımızda bu kez. 2010 yılını Avusturya’dan Brezilya’ya oradan Kanada’ya Avrupa ile Kuzey Amerika’yı tek bir turne içersinde halleden, günümüzde yarı yaşındaki insanların dahi bugün gerçekleştirmekte zorlandıkları bir hareketliliği yaşayan biri. İnsan kendine sormadan edemiyor, 80 yaşına gelmiş bir müzisyen, dünyanın en saygın isimlerinden biri niye kendini hala böylesine yorucu bir performansa zorlar ki? Bunun nedenini bilmek kolay değil ama Herbie Hancock’ın söylediği sözler bu noktada aklımıza geliyor; “İzleyicilerin paralarını ödeyerek oraya sizi izlemeye geldiklerini bilmek sizi farklı bir sorumluluğa itiyor ve onların gösterdiği saygıya siz de çalarak karşılık vermek istiyorsunuz...”
Ahmad Jamal bu yıl yeni bir albüm yayınladı, bu hareketliliğinin nedeni biraz da bu albüm; “A Quit Time”. Cazkolik okurları bu albümü yakından tanıyorlar eminiz çünkü hem yeni CD’ler köşesinde, hem de farklı yerlerde sıklıkla söz ettik, hatta dinlettik.
İstanbul konserinde de mutlaka bu albümden parçalar çalacaktır. 1940’ların sonlarından bu yana, 60 yıldan fazladır müziğin tam da içinde olan bir büyük isim. Sadece ikibinlerde en az 3 albüm yayınladı. Sahip olduğu inanılmaz enerjisi bu son on yılda belki de en iyi albümlerinden bir kaçına imza atmasına neden oldu, örneğin 2004 yılında Dreyfus Jazz firmasından yayınladığı “After Fajr” albümü bu kayıtlardan biridir. Sonra daha iki yıl önce yayınladığı “It’s Magic” var, aradan ne kadar geçti ki, bu yılda “A Quit Time” ile günümüzün en önemli modern caz piyanosu işlerinden birine daha imza attı. Bu performansı gençler bile göstermekte zorlanırken hayran olmamak elde değil.
Son albümünü uzun yıllar albümleri için kayda girdiği Fransa yerine bu kez New York’u seçti. AllAboutJazz muhabirinin bunun nedenini soruncada kısaca “zamanlama” olarak cevaplıyor Jamal. Müzik firması gecikmeden stüdyoya girmesi için ısrarcı olmuş, bu nedenle aramalar taramalar derken Brooklyn’de çok çok memnun kaldığı bir stüdyo bulmuşlar ve albümü orada kaydetmiş büyük müzisyen. Fransa ile olan bağı muhabirin dikkatini çekmiş olacak ki hemen arkasında Avrupa ile olan yakınlığına getiriyor lafı ve soruyor; “Avrupayla, özellikle de Fransayla özel bir bağın olduğunu biliyoruz, genelde müziğinin Amerikadan çok Avrupada takdir edildiğini söyleyebilir misin?”
Soru kritik, Jamal ise akıllı. “Hayır” diyor, “İnsanlar her yerde aynıdır, Mozart New York’da ne ise, Rusya da da, Amerika da da aynıdır. Duke Ellington New York da ne ise Pariste de aynıdır fark nerde biliyor musun, takdim de! Amerika da fazla arzu yok, Amerika da televizyonlarda her gün büyük caz müzisyenlerini göremezsin ama Avrupa da her gün görebilirsin, Avrupa dünya kültürüne çok büyük katkı yapan bir yerdir.”
Sorunu çok açık teşhis eden bir cevap. Evet, insanlar her yerde aynı olabilir ama caza olan tutku Avrupa da anavatanı Amerikaya göre çok daha güçlü. Bu yirminci yüzyılın başlarından beri böyleydi. Özellikle Fransa ve Kuzey Avrupada. Caz bu ülkelerde doğabilir miydi, çok zor, hatta mümkün değil, ama Avrupalılar iyi ve orijinal olanı tanımak konusunda seçkinler, bu kesin!
Söyleşinin bir yerinde ilhamını veren şeyi soran muhabire Jamal Pittsburgh Pennsylvania’lı olduğunu söyler. Tabiri caizse ona göre yiğidin harman olduğu yerdir Pittsburgh. “Dünyanın en iyi müzisyenlerinin yetiştiği yerdir, Billy Strayhorn oradan gelmiştir, Errol Garner, Earl Hines, Billy Eckstine, Ray Brown, Art Blkey, Eddie Clarke, Earl Wild, Gene Kelly, George Benson, Stanley Turrentine... saymakla bitmez. Benim ilhamım Pittsburgh’dan gelir...”
“Peki, en çok etkilendiğin kişinin Errol Garner olduğu söylenir hep, peki ya Earl Hines?”,
“Earl’ün benim üzerimde piyanist olarak değil orkestral olarak etkisi vardır. Piyanist olarak ise Errol Garner evet ama Art tatum, Nat Cole... bunlar da var.”
Bu arada muhabirin çok ilginç bir sorusu çıkıp geliyor, size de ilginç gelecektir; “Duke’ten Coltrane’e oradan gelelim günümüzde Brad Mehldau’ya kadar bir çok müzisyen bir parçanın en zor kısmının sonu olduğunu, yani bitirmek olduğunu söyler, başlamak kolaydır, devam etmek sorun değildir ama gelin görün ki bitirmek beladır. Sen buna katılıyor musun?”
Büyük usta kendine güveninden midir artık bilinmez “Benim böyle zorluklarım olmaz, parçalarım kendilerini dikte ettirdikleri için sonu da başı da sorunlu olmaz...” cevabını verir, hatta tersine yaşadığı tek zorluğun yeterince yazmaya zaman bulamamak olduğunu da ekliyor.
Söyleşi de son albüme ilişkin farklı ipuçları da ortaya çıkıyor zaman zaman. Örneğin muhabir albümdeki bir parçanın adına istinaden neden “After Jazz At Lincoln Center” diye soruyor haklı olarak, yani anlamı ne?.. Bu soruyla çok sık karşılaştığını söyleyen ünlü piyanist ünlü klübün 2008 sezonunu arkasında çok iyi bir orkestrayla açılışını kendisinin yaptığını söylüyor ve ekliyor; “Orada çalmaktan gerçekten çok hoşnut kaldım. Bu parçayı da o konserin sonrasında bestelemiştim, sebebi budur...”
Yazının sonuna gelirken muhabirin haklı bir başka sorusuna değinmeden geçmeyelim, “A Quiet Time”daki atletik ve enerjik çalım performansını merak eden muhabir günde kaç saatini piyano başında geçirdiğini merak ediyor, öyle ya, ama bu soruyu da ilginç bir cevapla karşılıyor Jamal, “Yeterince değil, her gün piyanomun başına otururum ama son yıllarda disiplini biraz elden kaçırdım, son yıllarda kesin bir saat veremem ama kaliteye önem verdiğimi söyleyebilirim, kimi zaman saatlerce çalarsın ve hiç memnun kalmazsın ama kimi zaman onbeş dakika çalarsın ve hayatının en güzel anlarını yaşarsın, artık biraz bunun peşindeyim” diyor büyük usta.
17 Ağustos Salı günü dünyanın yaşayan en önemli caz müzisyenlerinden birini ağırlayacak Topkapı Sarayı, cazın kralını... “Ramazanda Caz”ın ramazanda düzenlenmiş olmasından başka ramazan ile bir ilgisi yok ama Ahmad Jamal’ın tıpkı albümünün, parçasının ismi gibi duadan sonra (After Fajr) terennüm eder gibi çalacaklarını dinlemek cazseverler için kutsal bir an olacaktır. Bunun ne dinle ne de spiritüel olanla ilgisi var, bu kesinlikle yazının en başında dediğimiz gibi onun bir ‘kral’ olmasıyla, taburesine oturduğumuzda maiyetindeki insanlar gibi söylediklerini koşulsuz kabul edip dinlememizle ilgisi var, iyi bir müzik ve harika bir müzisyen olmasıyla ilgisi var. Önemli olan tek şey de bu.
(*) Yazının başlığı Ahmad Jamal’ın 2008 tarihli albümünün ismi olan "It’s A Magic"e ithafen "He is a King" olarak konulmuştur.
Okuduğunuz yazıda Downbeat dergisinin Mart 2010 tarihli sayısında yayınlanan Jim Macnie imzalı "At Home With Ahmad Jamal" ve AllAboutJazz isimli web sitesinde 6 Temmuz tarihinde yayınlanan Ian Patterson imzalı "Ahmad Jamal: Forward Momentum" isimli söyleşilerden yararlanılmıştır.
Cazkolik.com / 15 Ağustos 2010, Pazar
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.