"David Murray Cuban Ensemble with Omaro Portuondo" konseri için Cazkolik’te yayınladığımız yazıda "İşte, tam caz dinleyicisini kalbinden vuracak proje" demiştik. Dün, İş Sanat sahnesinde izlediklerimiz ve dinlediklerimiz cümlemizin ötesinde haklı olduğumuzu düşünmemizi sağladı.
* **
Aslına bakalırsa dün akşam sahnede iki ayrı ’şey’e şahit olduk. İlki, elbette Omaro Portuondo gibi 80 yıllık ömrünü Cuban müziğine vermiş anıt kadının, artık yaşlanıp ufacık kalmış bedeni, zorlanan fiziksel şartlara rağmen seyirciyi nasıl avucunun içine alıp istediği gibi şekillendirebilme gücü ve (şahsen benim esas merak ettiğim) David Murray’in projeyi müziğe ve sahneye nasıl aktardığıydı.
* * *
Biri, sahnede Meksika’lı ressam Frida Kahlo’nun tuvallerindeki kadınlar gibi duran, devrim öncesinin bohem ve idealist genç, yakışıklı devrimcilerine aşık acımasız toprak sahibi zenginin güzel sesli kızı Omaro Portuondo, diğeri ise Amerikanın uçsuz bucaksız sanayi kentlerinde büyümüş, ezilmiş siyah işçi sınıfının sol omzunu düşürerek yürüyen, jazz sokaklarında yetişmiş bitirim bir David Murray.
* * *
İki benzersiz müzikal figürün nasıl toplumsal karşılıkların yarattığı çelişkilerle hayatlarındaki benzer izdüşümlerin peşinde koştuğunu merak ettik ve merakımızın karşılığını sevgiyle kaynaşabildikleri gibi inatla birbirine direnen iki harika müzik insanı gördük. Murray’in tavizsiz avantgarde sololarıyla yerimize mıhlanmayı, latin kadının seksen yaşında dahi olsa çekiciliğini her an ruhunda taşıdığını gördük.
* * *
Konserin hemen başında Portuondo’nun "Quizas Quizas Quizas" ve "Tres Palabras"dan oluşan iki yorumunun ardından sahneyi Küba’lı müzisyenlere ve Murray’a bırakmasıyla salonu dolduran çekiç gibi müzik bize aslında konser yeni başlıyor diyordu. "Tres Palabras"ın sonunda Portuondo’nun Murray’a nazire vokal doğaçlamasına Cuban brass section’ın genç-usta müzisyenleriyle vurmalılardaki dâhi yetenekli ufak tefek adamın düşlerimize girecek performansı, Murray’ın hınzır giriş çıkışlarıyla daha ikinci parçadaki final performansı hepimizi şaşırtmıştı oysa, meğer konser şimdi başlıyor diyorlarmış, nerden bilelim... Murray arkasına aldığı latin ritmlerle örülü tatlı sert soloları, orkestrayı idare edişindeki kendine özgülüğü, Küba’lı müzisyenlerle sıklıkla girdiği ikili doğaçlamalı ’free’ tonlu düetleri, kısa soloları her an vücudumuzun ritmik tepkimelerine direkt müdahale ediyordu. Başta, vurmalılardaki Abraham Mansfarroll’un hayran bıraktıran yeteneği, piyanist Pepe Rivero, iki trompetin daha yaşlı ve ünlü olanı Mario Morejon ve elbette diğerleri Cuban müziğin dışında cazla nasıl yakın ilişki içinde olduklarını, hatta daha çok caz çalarken kendilerini rahat hissettiklerini düşündük.
* * *
Murray’in anlamlı sertliklerle örülü caz ağırlıklı cümlelerinin ardından izleyici hakimiyetindeki eşsiz üstünlüğünü bir üst ve erişilmesi güç kişilik üstünlüğüyle birleştiren Portuondo sahneyi ve hepimizi teslim aldı... Aldı ve konserin sonuna kadar bırakmadı... Nasıl bir 80 yaş enerjisi ise bu, kadın yerinde durmadı, küçücük bedeni ile salondaki herkesi oturmaktan utandırıp ayağa fırlattı, sahneden aşağılara inip ön sıralar nezdinde salonun tümünün gönlünü çalıp götürdü. Yaşımızdan, gençliğimizden utanır hale getirdi bizi. Durduğumuz yerde ayakta salınıp dururken böyle bir annenin, büyükannenin hayatımızdaki varlığı nasıl olurdu diye düşünüp durduk, nasıl bir sevgiden mahrum kaldığımıza, dünyada neleri yaşayamadığımıza üzüldük, gördüklerimize sevindik, hayranlığımızla gurur duyduk. Portuondo gibilere sevgimizin ve hayranlığımızın sınırlarını test ettik.
* * *
Kısaca, konser mi bitti, biz mi doyamadık anlayamadık...
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 17 Aralık 2019, Cuma
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.