Ümit Baykara: Müzisyen olmayı nasıl seçtiğinizi ve bir müzisyen ailesinde büyümenin iyi/kötü yanlarını anlatır mısınız?
Michael Leonhart: Müzisyen olmayı nasıl seçtiğimi hatırlamıyorum, sanırım her zaman kemiklerimde olan bir şeydi. Müzik çok erken yaşlardan itibaren varlığımda sürdürdüğüm bir tutku ve ateşti. Başta, resim ve çizim konusuna çok meraklıydım. Her zaman müzisyenler ve sanatçılarla dolu bir evde büyüdüm, hiçbir zaman bir enstrüman almak zorunda kalmamıştım. Bu yüzden, enstrümanları ve sesleri kendi başıma ve kendi hızımda keşfetmek konusunda rahattım. Daha sonra, aileme ve ablama sorular sormaya başladım. Bir müzisyen ailesinde büyümenin en büyük avantajı yaratıcı ve diğer insanlardan biraz farklı olmanın asla kaşları çatmadığı ve tamamen normal olarak görülmesiydi.
Ümit Baykara: Daha 17 yaşındayken Grammy ödülü kazandınız, bu ödül müzikal geleceğinizi nasıl etkiledi?
Michael Leonhart: Evet, inanılmaz bir fırsat ve farkındalık sağladı ama açıkçası birlikte çalışmak istediğim insanların çoğu sanata daha fazla odaklanmayı ödül kazanmaya ve basında görünmeye tercih eden insanlardı. İçinde bulunduğum kimi çevreler Grammy’leri satışa yönelik ve fazlaca ticari buluyordu. İnsanların ne düşündüğünü veya para kazanıp kazanmadığımı merak etmelerini umursamak yerine dikkatimi her zaman kendi yaratıcılığıma odaklamaya çalıştım. Kimi eski müzisyenlerden duyduğum ‘büyük bir ego çocuğu olma evlat, her zaman bu kadar kolay olmayacak, göreceksin’ evet, zorlu bir tavsiyeydi elbette ve hakikaten her zaman kolay olmadı. Bu inişli çıkışlı lunapark treni gibi maceranın bu kadar erken yaşta başlaması bana alçakgönüllüğü ve sabrı öğretti.
Ümit Baykara: Henüz çok genç yaşta saygın sanatçı ve gruplarla çalıştın. Bunlardan biri mükemmeliyetçiliğiyle bilinen Steely Dan idi. Onlara nasıl dahil oldun?
Michael Leonhart: 1996 yılıydı, New York müzik ortamında Steely Dan’in bir turne grubu aradığını duymuştuk, kız kardeşim Carolyn ile henüz yirmili yaşlarımızın başındayken katılmak için başvurduk. Donald Fagen ve Walter Becker’ın New York’daki stüdyosunda çalışan bir müzisyen dostum Scott Barkham benden bir kaydımı göndermemi istedi. İlk solo caz albümüm “Aardvark Poses”ı gönderdim. Dört ay bekledikten sonra ‘sevdik’ diye bir cevap geldi ve ‘bizimle turneye gelir misiniz’ diye sordular. Evet Steely Dan mükemmeliyetçi olarak bilinir ama bence Donald ve Walter her zaman inanılmaz bir şarkı yazarı, müzisyen ve yapımcıydı, akıl almaz şekilde herkesi kendi başlarına hayal ettikleri sesleri ve hisleri yaratmaları için zorlardı.
Ümit Baykara: Müziğinizde caz, rock, funk, soul ve birçok farklı stili duyabiliyoruz. Müzikal ilhamınız neler?
Michael Leonhart: Duke Ellington’ın dediği gibi iki tür müzik vardır; İyi müzik ve kötü müzik. Duyduğum harika müziklerden ilham alıyorum; Stravinsky, Ellington, Armstrong, Miles, Mingus, Zappa, Ornette, Bach, Gregoryen ilahiler, Fela, James Brown, Hermann, Morricone, Aretha, Messianen.
Ümit Baykara: Orkestranızın soundunu Duke Ellington gibi eski büyük ustaların müziğiyle nasıl mukayese edersiniz? Düzenlemelerinizde dikkate aldığınız şeyler neler?
Michael Leonhart: Müziklerimi efsanelerle karşılaştırmamaya gayret ederim. Kafamda duyduğum müziği yeniden yaratmak için elimde olan teknikleri kullanıyorum.
Ümit Baykara: Lütfen bize “Ronald Rump” isimli bestenizin arkasındaki hikaye ve gelecek seçimlerden beklentilerinizi anlatır mısınız?
Michael Leonhart: Oooo, zor bir soru... Şu an ABD için çok kırılgan bir zaman. Sadece barışa, empatiye ve insanlığa geri dönüş yolunu bulacağımızı umuyorum. “Ronald Rump” hiçbirimizin bir Trump başkanlığının gerçekten mümkün olduğunu düşünmediği bir zamanda yazılmıştı. Üç yıl sonra duyması son derece garip bir beste. Oldukça gerçeküstü.
Ümit Baykara: Bugünlerdeki New York müzik ortamını nasıl tariff edersiniz? Neler gözde veya tersi?
Michael Leonhart: Bir iş dalı olarak müzik endüstrisi acı çekerken ve zemin hafifçe kaybedilmiş olsa da dünya üzerinde inanılmaz miktarda yeni müzik var!
Konser sonrası ayaküstü sohbet eden Ümit Baykara ve Michael Leonhart arkadaşımız Baykara`nın sorularını beğendiğini özellikle belirterek imzaladığı albüme not düştü.
Ümit Baykara: Son sorum klasik bir soru olsun; Türk müziği ve müzisyenleri hakakındaki düşüncelerenizi neler ve İstanbul’da olmak sizing için nasıl bir duygu? "Istanbul Suite"nin arkasındaki hikaye nedir?
Michael Leonhart: 1992 yılında, İstanbul’da, Christian McBride, Joshua Redman, Phil Woods, Donald Byrd gibi önemli isimlerin içinde olduğu Philip Morris Superband ile konser vermiştim. Şehre taptığımı ve geri gelmeyi istediğimi hatırlıyorum. Pozitif’ten Elif ve Gözde orkestra ile konser vermemi istediğinde “Istanbul, Part 1”I derinlemesine keşfetmek ve Türkiye’nin inanılmaz müzikal ve kültürel tarihinin derinine dalmaktan dolayı büyük heyecan duydum. Kısa bir süre de olsa bile bu programda yeralan Türk müzisyenlerle ritm, tını, melodi ve duyguya karşılıklı bağımlılığımızın güçlü olduğunu hissediyorum. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde arka planlarımız oldukça farklı olsa dahi bizi birbirimizden ayırmaktan çok bağlayan şeyler var. Onlardan Türk müziği hakkında daha fazla şey öğrenmeyi ve yakın gelecekte “Istanbul Suite, Part 2” ile devam etmeyi umuyorum. Türk insanı için İstanbul’da çalmak mutlak bir onur!
Ümit Baykara
Cazkolik.com / 01 Mayıs 2019, Çarşamba
Michael Leonhart ve tüm ekip konser öncesi yemekte
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.