Müzisyen Serhan Erkol, ikinci stüdyo albümü ‘Melting Pot’ ile dinleyici karşısında. Cazkolik’e konuşan Erkol, “Doğru olduğuna inandığım şeylerin peşinden gitmeye çalışıyorum. Taraftarlık yok bende. Caz müzisyeni olarak tanımlanıyorum ama ben bu tanımlamayı sevmiyorum. Değişebilir bir şey bu. Ben, herhangi bir türde müzik yapan bir müzisyen olabilirim” diyor.
Erkol’un Lin Records etiketi ile çıkardığı 8 parçalık albümü, türleri arası geçişken yapısıyla dünya müziklerine eşit mesafede yaklaşıyor. Erkol caz, elektronik ve Türk müziği öğelerini barındıran albümünü şöyle anlatıyor: “Farklı olan şeylerin bir araya gelirken birbirlerini asimile etmesi gibi algılanabilir ama benim yaklaşımım bunun tersi. Farklı olan şeyler birbirini asimile etmekten öte birbiriyle uyumlu şekilde farklılıklarıyla bir araya geliyorlar.”
Geleneksel kalıplara bağlı kalmadan yenilikçi anlayışı benimseyen ‘Melting Pot’, 3 türkü aranjmanı ve 5 besteden oluşuyor. Düzenlemelerin tamamının Erkol’a ait olduğu albümde saksafon, ney, vokal ve elektronik efektlerde de kendi imzası var. Erkol’a trompette Barış Doğukan Yazıcı, tuşlu çalgılar, hammond org ve keyboardda Adem Gülşen ve Kaan Bıyıkoğlu, bas gitarlarda Caner Üstündağ ve Orhan Deniz, davullarda ise Ediz Hafızoğlu ve Ekin Cengizkan’dan oluşan seçkin bir kadro eşlik ediyor.
Prodüktörlüğü Alper Yılmaz’a ait olan albümün miksleri Mehmet Uğur Memiş, masteringi ise Selim Sayeri tarafından yapıldı. Albümde değinilmesi gereken bir diğer önemli husus da tamamen canlı kaydedilmiş olması. Canlı kaydı photoshopsuz fotoğrafa benzeten Erkol, “Ben müziği kaydetmeye anı sabitlemek olarak bakıyorum. O an çalan müzisyenlerin psikolojik durumu, o gün nasıl hissettiği ve o ekibin bir araya gelip çaldığı zaman ortaya çıkan enerji. Zaten bence seyirciyi de en çok etkileyen şeylerden biri bu” diyor.
Erkol ile ‘Melting Pot’u ve müzik serüvenini konuştuk. Uzatmadan sözü kendisine bırakalım.
Işıl Çalışkan
Işıl Çalışkan: ‘Melting Pot’ müzik türleri arasındaki çeşitlilikten dolayı konulmuş bir isim mi? Ardındaki hikaye nedir?
Serhan Erkol: Evet, müziğin çeşitliliğiyle ilgili bir isim aslında. Çok farklı janralara girebilecek müzikler besteliyorum genelde. O farklı müziklerin hepsini bir araya getirmek için koyduğum bir isim. Baktığın zaman birbiriyle kel alaka olabilecek parçaları bir araya getirebilecek bir isim bulmaya çalıştım. Ve ‘Melting Pot’ aklıma yattı.
Işıl Çalışkan: Çok uluslu ülke anlamına geliyormuş.
Serhan Erkol: Evet aslında biraz öyle bir yönü var. Fakat çok uluslu ülke konusunun asimile tarafı da olabilir. Farklı olan şeylerin bir araya gelirken birbirlerini asimile etmesi gibi algılanabilir ama benim yaklaşımım bunun tersi. Farklı olan şeyler birbirini asimile etmekten öte birbiriyle uyumlu şekilde farklılıklarıyla bir araya geliyorlar. Farklı janralara ait parçaların toplanmasının dışında yazdığım müzikler farklı kültürlerden de besleniyor. Türk müziği, Batı müziği gibi. Bütün bu unsurların birleşimiydi benim için ‘Melting Pot’.
Işıl Çalışkan: Bu düşünce bana körü körüne bir siyasi görüşe bağlı kalmayıp daha geniş bakabilen, objektif olabilmeyi anımsattı. Ne dersiniz?
Serhan Erkol: Evet, çok doğru. Ben özellikle belli bir siyasi görüşe körü körüne bağlı değilim zaten. Müzikte de öyle. Açık olmaya çalışıyorum. Doğru olduğuna inandığım şeylerin peşinden gitmeye çalışıyorum. Taraftarlık yok bende. Caz müziği ile ilgili de genel olarak öyle hissediyorum. Caz müzisyeni olarak tanımlanıyorum ama ben bu tanımlamayı sevmiyorum. Değişebilir bir şey bu. Ben herhangi bir türde müzik yapan bir müzisyen olabilirim. Şu an caz müzisyeni olabilirim ama değişmeyeceği anlamına gelmez.
Işıl Çalışkan: Kaldı ki ‘Melting Pot’ta bir tık daha uzaksınız geleneksel caz’a.
Serhan Erkol: Evet, ben genel olarak caz eğitimi aldım. Ricky Ford ile vs. geleneksel caz çalıştık. Çoğunlukla geleneksel caz icra ettim. Saksafon dediğimiz zaman da aklımıza hemen caz müzik geliyor. Ben de dolayısıyla böyle bir eğitim de aldığım için hep caz ile ilgili oldu yaptığım işler. Fakat kendimi daha da serbest bırakıp müziğe daha geniş perspektiften baktığım zaman caz müziğinin hele ki geleneksel cazın çok küçük bir yere sahip olduğunu gördüm ve yanında başka şeyler aramaya giriştim. Herhangi bir türü önemsemeden müzik yapmaya çalıştım. Ki bunu tam anlamıyla başarabilmiş de değilim ama Melting Pot’ta biraz daha yaklaştığıma inanıyorum bu düşünceye.
Işıl Çalışkan: ‘Bu albümde başrol yok’ diyebilir miyiz?
Serhan Erkol: Ben bir saksafoncuyum. Bu bir saksafoncu albümü olarak nitelendirilebilir ama öyle değil. Sadece saksafonun ön planda olduğu bir albüm değil. O anlamda başrol yok, evet. Bir önceki albümde de öyle düşünmüştüm. Quartet olarak çalmamıza rağmen ‘Motel ATM’, o dörtlünün eşit seviyede müziği paylaştığı bir albüm oldu.
Işıl Çalışkan: Hiç öne çıkma kaygınız olmuyor mu?
Serhan Erkol: Müzik neyin öne çıkmasını gerektiriyorsa o öne çıkıyor aslında o sırada. O elektronik bir ses, basgitar, davul veya saksafon ağırlıklı olabilir. Parçadan parçaya değişir. Ama ben sadece saksafon düşünerek yazmıyorum. Hatta beste yaparken saksafonu neredeyse hiç kullanmıyorum. Aklımla düşünüyorum, bazen piyanoyla deniyorum… Bilgisayarla daha çok düzenlemeleri yapıyorum. Saksafon çok geri planda aslında.
Işıl Çalışkan: Türk müziği ve caz geleneksel kalıpları barındıran türler. Bunları elektronik öğeleri buluşturunca nasıl bir harman çıktı ortaya? Bu anlamda müzikte tezatlık sizi çekiyor diyebilir miyiz?
Serhan Erkol: Tezatlığı tabii ki seviyorum. Cesaretli olduğun zaman o tezatlığı kaldırabiliyorsun. Ama bazen tezatlıktan ziyade onların uyumunu arıyorum. Geleneksel anlamda düşündüğünüz zaman aykırı gibi durabilir ama aslında elektronik sesler kullanmak benim için çok da aykırı bir durum değil. Şu an bu ortamdaki konuşma sesleri gibi düşün. Hepsi müzik benim için. Geniş düşünmek gerekiyor. Türk Müziği’nin geleneğini kullanıyorum. O da benim kullandığım malzemelerden bir tanesi sadece. Kolaj gibi düşünün veya yapboz gibi… Kullandığım malzemelerden bir tanesi sadece. Bir diğeri caz müziğin armonisi belki. Veya klasik müzikten bir şey almışımdır. Hayatta kazandığım her türlü bilgi. Davul ritimleri, elektronik sesler... Önce onları öğreniyorum, özümsüyorum ve hepsini buluşturuyorum. Kendi sevdiğim şeyleri bir araya getirmeye çalışıyorum. Kaldı ki bu sadece müzikal öğeler de değil. Hayattaki bir sürü şey. Belki bir edebiyat anlayışı olabilir. Hayatta sevdiğim her şeyi bir araya getirip onlardan bir şey yaratmaya çalışıyorum. Ve çoğunlukla bu müzik olarak çıkıyor.
Işıl Çalışkan: Müziğinizin sizin kişiliğinizi tam olarak yansıttığını düşünüyor musunuz?
Serhan Erkol: Tabii ki düşünemiyorum. Tam olarak yansıttığını düşünsem benim için biterdi zaten. Kendimi ifade etmeye çalışıyorum. Düşündüğüm estetik fikirleri insanlara sunmaya çalışıyorum ama bunların hayal ettiğimin belki yüzde 20’si, yüzde 30’unu karşıya aktarabiliyorum. Ama her yeni projede daha fazla deneyim kazanıp daha fazla insanlara bir şeyler aktarabilmeyi başarabiliyorum. Bu anlamda kendi adıma ilerleme kaydettiğimi söyleyebilirim. Her kayıtta, her konserde, bu konuda biraz daha kendime güvenim artıyor. Farklı yaklaşımlar, yöntemler buluyorum kendimi ifade edebilmek için.
Işıl Çalışkan: Kerem Görsev’e bu soruyu sorduğumda ‘Neysem oyum. Kendimi farklı gösteremem ki” demişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir çıplaklık olarak düşünülebilir mi canlı kayıt?
Serhan Erkol: Bir fotoğraf çektiriyorsunuz ve ona photoshop yaptığınız zaman siz olmaktan çıkıyorsunuz. Ben de doğallığa inanıyorum. Makyajla güzel görünmeye çalışmak gibi. Doğal halimle insanlar bunu kabul ediyorsa ne mutlu bana. Ondan ötesini yapmak belki çok ağır olacak ama sahtekarlık gibi geliyor bana. Kaldı ki çok fazla photoshop ile donatılmış fotoğrafın da güzel olduğunu düşünmüyorum ben. Robot gibi görünüyor bana. Müzikte de tamamen aynı şey. Aslında o anı kaydettiğimiz şey. Onun üzerine ne kadar oynarsak artık o an olmuyor. Ben müziği kaydetmeye anı sabitlemek olarak bakıyorum. O an çalan müzisyenlerin psikolojik durumu, o gün nasıl hissettiği ve o ekibin bir araya gelip çaldığı zaman ortaya çıkan enerji. Zaten bence seyirciyi de en çok etkileyen şeylerden biri bu. Müzikten hiç anlamayan bir insan bile orada çalınan müzik kötü bir enerjiyle çalınıyorsa onu hissediyor ve beğenmeyebiliyor. İyi müziği bilmek için müzikten anlamak gerekmiyor bence.
Işıl Çalışkan: Albümde iki davulcu ve iki basçı var. Bu konuya da açıklık getirelim mi?
Serhan Erkol: Ben bu besteleri çalmaya karar verdiğim zaman daha çok BOVA’da konserler yapıp parçaları pişirmek istedim. Bizim müzik çevremizde ben de dahil hepimiz çok yoğunuz. Sadece tek bir ekipte değiliz. Birçok ekipte çalarak hayatımızı kazanıyoruz. O yüzden herkesin aynı zamanda tarih bulması çok zor. Kaldı ki biz bu tarz müziklere gönül vererek yapıyoruz. Bu işten çok para kazandığımız söylenemez. Herkesin tarihlerini uydurmak zor olduğu için bu projede o gün kimin tarihi müsaitse o geldi. Çalmayı sevdiğim birkaç arkadaşım var zaten. O gün o basçı gelemiyor onun yerine alternatif olarak şu gelebilir veya davulcu gelebilir gibi. Böylelikle sonunda bu iki davul ve bas dönüşümlü olarak sabitlendi. Tabii bunun albüm kayıt aşamasına geldiğimde de tüm emek verenlerin işin içinde olmasını istediğimden parçaları paylaştırıp bu albümde yer verdim.
Işıl Çalışkan: Kayıt aşaması nasıldı?
Serhan Erkol: İlk albümde bir prodüktörüm yoktu. Bunu kendim organize etmeye çalıştım fakat çok zorlandım. Hele ki benim gibi saksafon çalan bir insan için... Stüdyoda kulaklıkla duruyorsun ve bütün o müziğe sadece kulaklıklardan hakim olup müdahale etmek imkansız. Kayıt aşamasında dışarıdan bakan bir gözün olması çok önemli. Motel ATM’yi kaydederken Quartet olarak Alper Yılmaz, Ercüment Orkut, Volkan Öktem`in bu anlamda produksyona çok katkıları oldu. Ama dışarıdan bakıp son sözü söyleyecek birisi olmadığı noktada zorlandık. Melting Pot`u kaydederken bu sefer biri dışarıdan baksın ve bütün süreci yönetsin dedim. O da Alper Yılmaz oldu. Onun müzikal fikrine de çok güveniyorum. Çok da iyi oldu. İyi ki onunla çalışmışım.
Işıl Çalışkan: Saksafonla aranızdaki ilişkinizi nasıl anlatırsınız?
Serhan Erkol: Saksafon benim vücudumun bir parçası, kolum, bacağım gibi. Evden çıktığımda bir şekilde sırtımda asılı durur ve bir konser olmasa veya o gün çalamayacak olsam bile nedense onu hep taşıyorum. Tıpkı her gün kolumu taşıdığım gibi. O saksafonun kutusunu tek bir sefer bile açmadan eve dönebiliyorum bazen. Ve artık o bana ağırlık gibi gelmiyor. Çalarken gerçekten vücudumun bir parçası gibi hissedebilmek için çok çalıştım. Onunla iyice özdeşleşmek için. Tıpkı ses tellerim gibi. Aslında insan için iyi şarkıcı olmak her ne kadar zor olsa da ses teli kendi vücudunda olan bir enstrüman. Sen zaten doğuştan itibaren onu kullanıyorsun. O senin için doğal bir şey. Aynı hissiyatı saksafonla yakalamaya çalışıyorum.
Işıl Çalışkan: Albümdeki şarkıların her biri çok kıymetli. Sizden hikayelerini özetlemenizi rica edeceğim.
Yalancı Dünyaya Konup Göçenler: Göçüp giden sevdiklerimiz için.
Kırklar Semahı: Alevi kültürü ve müziğini seviyorum ben Alevi olmasam da… Özellikle Kırklar Semahı’nın Ali Ekber Çiçek versiyonunu çok seviyorum. Ben de yorumlama ihtiyacı duydum.
Kuştepe Blues: Düğünler, roman havalarının caz ile oluşan doğal birlikteliği.
Umut: Benim için en çok Gezi Parkı döneminde canlanan bir durum.
Uncle Ricky: Ricky Ford’a bir parça yapmak istedim. Onun o yüksek enerjisini ortaya koymak istedim. Çok severiz kendisini.
Tüf: Volkanik küllerin birleşimi demek. Güzel bir isim o yüzden koydum. Hayatımda yaptığım ilk beste.Yıllar sonra hatırlayıp düzenlediğim versiyonu bu.
Onbirli: Balkan müziklerini zaten çok seviyorum. Bu parçaya caza daha yakın bir yorum getirebileceğimizi gördüm ve çok hoşuma gitti.
Life Flows: Amerika’da okurken yazdım bu parçayı. Ödev gibi bir şeydi benim için. Geliştirip bu duruma getirdim.
Işıl Çalışkan: Önümüzdeki günlerde ‘Space Walk’ diye bir çalışma yayınlayacağınızı biliyoruz. Nasıl bir şey çıkacak ortaya?
Serhan Erkol: Önce Duo olarak başlattık konuyu. Gökhan Surer ile buluştuk. O da keyboard ve synthesizer çalıyor. Dans ağırlıklı fakat müzikleri bizim canlı çaldığımız kayıtlı alt yapılar üzerinden gitmeyen bir fikirle yola çıktık. Daha sonra Ediz Hafızoğlu katıldı bize. Onun da ritm konusunda ve prodüksiyon konusunda çok güzel katkıları var. Çok yakın zamanda bir single çıkaracağız.
Işıl Çalışkan: Sonraki projeleriniz neler?
Serhan Erkol: ‘Melting Pot’ ile konserler yaparız. Ben hemen üçüncü albümün kayıtlarına odaklandım. Yine yepyeni bir ekiple. Bütün parçalar ve düzenlemeler hazır. Onu da hızlıca kaydetmeyi planlıyorum. Nasıl bir şey olacağını zaman gösterecek.
Işıl Çalışkan
Cazkolik.com / 06 Ocak 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.