Cazkolik İzmir ekibinden Yasemin Seymenoğlu, Kerem Görsev ile Allan Harris ile beraber verdiği konserin ardından konuştu

Cazkolik İzmir ekibinden Yasemin Seymenoğlu, Kerem Görsev ile Allan Harris ile beraber verdiği konserin ardından konuştu

Bu yazı yazıldığı sırada İzmir Caz Festivali`ne tam bir hafta kalmışken İzmir’i ağır ağır ama yoğunlaştırılmış dozda caza hazırlamak için Allan Haris ve Kerem Görsev Trio İzmir`i ziyarete geldiler. Ayaklarına, ellerine, ağızlarına sağlık diyerek Allan Harris’le önceden randevulaştığımız söyleşi için hemen kulise yöneldik ama öncesinde provadan da bir kaç görüntü almayı ihmal etmedim, zira hardal sarısının gece mavisinden sonra cazın yeni rengi olabileceğini sizlerle paylaşmamak olmazdı.

Allan Haris ve Kerem Görsev hapishanede tanışmışlar. Şaka şaka... Eski dönem filmlerinde blues jazz müzisyenlerinin öyle öyküleri vardır ya, bi’ an boş bulundum. 1995 yılında İstanbul’a ilk kez Kerem Görsev ile bir projeye başlamak niyetiyle gelmiş Allan Harris. “Çok iyi bir Türk piyanist ama eminim cazla ilgili hiçbir şey bilmiyordur", dedim kendi kendime, "ama biliyormuş hem de çok şey biliyormuş.” diye anlatıyor tanışmalarını. Sonradan çok yakın arkadaş olmuşlar, Türkiye’ye her geldiğinde mutlaka görüşüyorlarmış. Sadece Kerem Görsev ile değil Ferit Odman ve Kağan Yıldız ile çalışmanın da nasıl olduğunu merak ediyorum, onlar ayrılmaz bir üçlü sonuçta. “Cazın tarihini çok iyi biliyorlar, çok iyi doğaçlama yapıyorlar, ayrıca çok da naif insanlar, rol yapmıyorlar.” diye cevaplıyor. Demek ki ekipçe caz yapmak için gereken her şey üçlüde mevcut: müzik bilgisi, yaratıcılık ve çalışma etiği. Türkiye’ye sık gelen bir caz sanatçısı Allan Haris, Özellikle İstanbul’da konserler veriyor. Tüm bu gelişleri esnasında Türkiye’deki seyirciyi gözleyebilme imkanı da bulmuş. Buradaki seyirciler olarak bizlerin bir ruhu varmış, eğleniyor, coşuyormuşuz ki bu bir sanatçı olarak Bay Harris için çok iyiymiş, çünkü böylece onun sahnede söylediklerini tekrar ona yansıtmış oluyormuşuz. Öyle diyor.

 

“Sanat sanat için midir, toplum için midir yoksa sanatçının bizzat kendisi için midir?” şeklindeki kalıplaşmış soru bir an aklımdan geçiyor, sanırım sanatçı her halükarda seyirci ile karşılıklı iletişimde olmayı seviyor. Allan Harris bizim için bir de şöyle söylüyor: “Kendinizden farklı olanları anlamakla ilgili bir tarihiniz var, bu çok önemli.” Ben o kadar emin olamıyorum bu kendimize benzemeyeni anlamak ve kabul etmek durumundan, sonuçlarını her gün haberlerdeki şiddet olaylarında gördüğümüz toplumsal önyargılarımız olduğunu düşünüyorum. İyi ki misafir olduğu ülke hakkında o öyle düşünmüyor, çocukluktan kalma misafire iyi görünme refleksiyle seviniyorum. Konumuz müzikti sanırım, çok koptuk, yeni albümündeki “Shores of İstanbul” şarkısını çok sevdiğimizi söylüyorum. Şarkı zillerin çalışıyla oriental bir hava ile başlıyor, tüm şarkı boyunca bu zil sesi devam ediyor, sonunda darbuka da ekleniyor. İstanbul gibi enerji dolu ve aynı zamanda melankolik bir şarkı, şu anda da bu yazıya eşlik ediyor hatta. Peki İstanbul’un anlamı ne ki Bay Harris için? “İstanbul istek uyandıran bir kadın bana göre; zeki, güçlü ve aynı zamanda istek uyandıran biri. Buraya geldiğimde hissettiğim bu. Biz insanları sevmek, onları benimsemek için yoğun arzu duyarız, o insanları hayatımıza soktuğumuzda nasıl davranacaklarını, ne değişiklikler olacağını öğrenmek isteriz. Ben de İstanbul için bunu merak ediyorum. İstanbul bir metafor aslında, evet, İstanbul kıyılarındaki hoş kadınlar hakkında bir şarkı söylüyorum ama benim şehre geldiğimde asıl deneyimlediğim ise ‘tekrarlayan bir rüya’ oluyor. Uyanıyorum ama hala o rüyanın içindeyim.” İstanbul için bunları söylüyor peki İzmir’imiz için ne düşünüyor? İzmir’i dolaşmak için fırsatı olmamış çünkü konserden birkaç saat önce gelebilmiş ancak. Bu Türkiye turnesindeki üçüncü konseri olacak, İstanbul ve Ankara’da idi İzmir’den önce. 23 Şubat’ta Ankara Caz Festivali’nde yer aldılar, 24 Şubat’ta ise İstanbul’daki Borusan Müzik Evi’ndeydiler. İzmir’e üç yıl önce de bir festival için geldiğini ancak yine istediği kadar gezememiş olduğunu, buraya daha fazla zaman ayırmak istediğini söylüyor. İlk izleniminden yola çıkarak ise söylediği göze ilk çarpanın çok fazla su olduğunu söylüyor. “İnsan bu kadar fazla su gördüğünde ardında ne olduğuyla ilgili zihnini açık tutması gerekiyor. Çünkü, eğer okyanus kıyısında yaşıyorsanız denizin ardında yükselen ne var diye merak ediyorsunuz. İşte bu yüzden benim gibi okyanus kenarında yaşayan biriyseniz seyahat etmeye ihtiyaç duyuyorsunuz. Burada ise okyanus kenarına göre şehri daha çok hissedebiliyorsunuz tabii.” diyor. Ülkemizde gördüğü şehirler hakkında izlenimleri böyle, peki buraya gelmeden Türkiye hakkında duydukları ile geldiğinde gördükleri arasında fark var mı acaba? Evet, pek çok fark varmış. “Biz Amerika’da her şeyi bildiğimizi düşünürüz. Ne kadar aptalca.” diyor, bunu önceden de duymuştum diye düşünüyorum, Harris devam ediyor bu arada: “Türkiye hakkında da her şeyi bildiğimizi düşünürdük. Ben de benzer fikre sahiptim. Buraya geldiğimde böyle olmadığını gördüm. Atatürk’ün kattıklarıyla ne kadar ilerlemiş olduğunuzu, pek çok yerden ve hatta bizden bile hızlı ilerlemiş olduğunuzu gördüm. Kadınlar, farklı dinler, politika, her şeyle ilgili… Birkaç yıl önce arkadaşlarım ve ben de Avrupa Birliğine üye olmanız gerektiğini inanıyorduk oysa bence hiç gerek yok. Avrupa Birliğine girdiğiniz zaman ki bu şu anda aşama aşama oluyor aslında, size mali açıdan sahip olmuş olacaklar, sizi siz yapan şeyleri elinizden almış olacaklar. Biz de AB’nin parçası olmuştuk, bu yüzden o değişim sürecini biliyorum. Şu anda da McDonalds’ınız var, dünya sinemaları var ama hala Türksünüz, Türk olmakla ilgili tarzınız devam ediyor. AB’nin parçası olduğunuzda onlar size nasıl binalar inşa etmeniz gerektiğini, nasıl harcamanız gerektiğini söyleyecekler. Pazarınızı onlara açtığınızda size ait pek çok şeyi atmanızı isteyecekler ve bu çok yazık olacak. Siz bir zamanlar dünyaya hükmettiniz. Ancak bunu hüküm süren diğer uluslardan çok farklı bir şekilde yaptınız. İnsanları kendiniz gibi düşünmeye zorlamadınız. Elbette fetihler yaptınız ancak insanların dinlerini korumalarına ve diledikleri şekilde yaşamalarına izin verdiniz ki bu muhteşem bir şey. Mustafa Kemal Atatürk’ün katkıları da unutulmamalı. Bu gezegendeki insanlara karşı tavrınız hiç değişmedi. Burada hala her kesimden insan var... Yahudiler, Hrıstiyanlar, Müslümanlar...”

 

Müzikle başlayan sohbetimiz politikaya uzanıyor. Ben biraz teşvik etmiş olsam da kendisinin de ilgili olduğunu görüyorum. Çok memnun olduk diyoruz, el sıkışarak ayrılıyoruz, bu sırada Kerem Görsev Trio da provadan çıkmış, kulise geliyor. Hepsine başarılar diliyorum. Konsere kalamayacak oluşuma üzülerek güzel konser salonumuzdan ayrılıyorum. Konuştuğumuzun ertesi günü Alaçatı konserleri için yola çıkacaklardı, umarım orayı da beğenmişlerdir, bence beğenmişlerdir. Unutmadan, teşekkürlerimi de ileteyim, Ceren Erdur’a soruları hazırlamaktaki desteği ve Serkan Aksoy’a da röpörtajın çevirisindeki yardımları için çok teşekkür ederim. Zaman zaman üye değişikliklerimiz olmakla birlikte biz de iyi ve tamamlayıcı bir ekip olarak yolumuza devam ediyoruz sanırım.

 

Röportaj ve Fotoğraflar: Yasemin Seymenoğlu

 

Cazkolik.com / 10 Mart 2012, Cumartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Cazkolik.com

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.