Bu buluşma salgının yarattığı bir güçleri birleştirme durumu. Salgın nedeniyle eğlence yerleri kapanınca tüm müzik sektörü işinden oldu, gelirini kaybetti. Gelen haber tam da şöyle; "Koronavirüs salgınının, eğlence sektöründe yarattığı olumsuz etkiler sonrası, sektör çalışanlarının bir araya gelerek oluşturduğu Life From İstanbul projesi, dijital kanallar üzerinden elektronik müzik severlerle buluşmaya devam ediyor. 23 Mart 2020’de change.org web sitesi üzerinden başlatılan bir imza kampanyasına paralel olarak ortaya çıkan proje, pandemiden dolayı temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken başta DJ’ler olmak üzere, eğlence sektörü çalışanlarına destek sağlayabilecek bir platform olarak kurgulandı. Life From İstanbul bir yandan sektör çalışanlarına gelir sağlarken, diğer yandan da evde kalan müzikseverleri, Youtube üzerinden favori DJ’lerle buluşturmayı hedefliyor." Life from Istanbul ile müzikseverler bugüne kadar elliye yakın ismin performansını izledi, elliye yakın ismin daha performansı önümüzdeki günlerde gerçekleşecek. Life from Istanbul yayınlarını bu linkten takip edebilirsiniz.
Cazkolik.com / 22 Mayıs 2020, Cuma
ECM hız kesmeden albüm yayınlıyor
ECM firması karantina günlerinde tempo düşürmeden yeni albümler yayınlamayı sürdürüyor. Şirket bu ay iki yeni albüm duyurdu. Son duyurduğu Türkiye'de birkaç kez canlı dinlediğimiz -ki genellikle Ramazanda Caz ve Akbank Sanat konserleri için gelmişti- İsveçli usta Jon Balke'nin "Rescources" isimli albümü oldu. Beste ve ses tasarım ortaklığının üzerine işlenen incelikli doğaçlamaları Balke 'dünyadan çarpık yansımalar ve yankılar' olarak tanımlıyormuş. Bu nevi çalışmalar bir sanatçının 3 farklı yönünü görmemizi sağlıyor; Besteci yanı, ses tasarım özelliği ve doğaçlamacı yanı. Balke gibi Kuzey Avupalı bir sanatçı bile albümüne dair yaptığı açıklamasında oluşan çatışmacı siyasi iklimden ve kutuplaşan dillerden şikayetçi. Biz bu dili sadece bize ait sanırken bütün dünyanın bu diyalog, empati ve anlayış/feraset eksikliğinden muzdarip olması bana şaşırtıcı ve utandırıcı geliyor. Akıl ve vicdan belli ki tatile çıkıyor. Firmanın bu ay çıkardığı bir diğer albüm de şahsen benim az tanıdığım 1962 yılında ölen Estonyalı besteci Cyrillus Kreek'in koral müziğine dair caz dışı alandan "The Suspended Harp of Babel" isimli bir kayıt. Dinlemediğim için bir şey diyemem ama ilk fırsatta kulak vermek lazım. Malum, ECM albümlerini dijitalde yayınlıyor. Ben şahsen Tidal üzerinden master kalitede dinliyorum. Albümün kendisini almayacaksanız eğer en kaliteli seçenek olabilir.
Cazkolik.com / 21 Mayıs 2020, Perşembe
Bu amfiyle hep gitaristler mi poz verecek?
Artık değil. Gitar soundunun kült markası Marshall'ın sesi kadar ızgaralı görünümü de marka değerinin vazgeçilmez özelliği. Elli yılı aşkın geleneğe sahip marka ürettiği farklı ürünlerle ara ara adından söz ettiriyor. Yeni duyurulan ürünüyse aslında biz dinleyiciler için geliştirilmiş son dönem moda olan ufak tiplerden bir kablosuz speaker. Fakaatt... HiFi uzmanları köklü marka dememiş bu ürün zayıf arkadaş diyerek 5 üzerinden biraz da markaya kıyak ancak 3 vermiş. Ne yani, sadece fotoğraf çektirmek için mi alacağız şimdi ızgaralı şeyi. Eleştiriler şöyle; tamam güçlü görünüyor ama kablolu dinleme seçeneği niye yok? İsteyen kablosuz isteyen kablolu kullanır niye karışıyorsun ki. Gitar gibi zangırdatan bir enstrümanla anılıyorsun ama yüksek hacimlerde ses katılaşıp hacmi bozuyor. Senin rakiplerin Sonos ve Audio gibi köklü markalar ama onların ürünlerinden geride kalıyorsun. Bir önemli eleştiri de elektrik kablosu dışında bağlantı girişi olmaması. Ne kablolu kulaklık takabilirsin, ne başka bir cihaz bağlayabilirsin, sadece Bluetooth ve Wi-Fi. Bunlar bana yeter diyorsanız mesele yok. Fiyatı 200 $ civarı. En önemlisi sound tabii ki. Derin baslarda tatmin edecekmiş duygusu verse de ince ve etsiz bir hissi varmış. Üst tonlarda deforme kesin gibi. Aslında, bu kadar ufak bir hoparlöre fazla yüklenmek doğru olmayabilir. Sonuçta 17x13x12 cm. kablosuz minicik bir hoparlör bu, sadece retro görünümü için olsa bile çok kişi tercih edecektir.
Cazkolik.com / 20 Mayıs 2020, Çarşamba
BBC Müzik Dergisi klasik müzik ödülleri açıklandı
BBC Music Magazine Awards klasik müzik dünyasının senfoniler, opera, oda ve solo kayıtlarından oluşan yayınlanmış müzikleri her sene ödüllendiriyor. Dergi, her yıl geleneksel olarak ocak ayında belirlediği adayları okurlarına duyuruyor, okurlar da oylayarak sonucu belirliyor. Dergi bu sene kazananlara Kings Place'de bir geceyle ödüllerini vermeyi planlamış ama salgın gerçeği bu güzel geceyi imkansız kılmış. Sonuçlar derginin web sitesinden ilan edildi. Kazananları derginin oluşturduğu Spotify ve Apple Music'deki çalma listelerinde bulmak mümkün. Biz gelelim kimlerin kazandığına. Yılın albümü İngilizlerin klasik müzikte büyüklerle aynı hizada anılabilecek tek ismi kabul edilen Henry Purcell ile ilgili Anna Dennis, Mhairi Lawson, Rowan Pierce gibi isimlerin kaydettiği "Purcell: King Arthur, 1691" isimli kayıt oldu. Orchestral Award dalındaki ödülü ise 1957 yılında ölen romantik film ve sinema müzikleri besteleriyle tanınan Erich Wolfgang Korngold müziğine dair John Wilson yönetimindeki Sinfonia of London'ın "Korngold" isimli kaydı aldı. Konçerto ödülünü Jakob Hrusa yönetimindeki Bamberg Senfoni Orkestrasının Dvorak ile Martinu kayıtları alırken Opera dalındaki ödülü yine Purcell albümü kazanmış. Anlaşılan İngilizler kendilerinden biri adaysa ödülü ona veriyor. Oda Orkestrası ödülünü Barnabas Kelemen ve arkadaşları Bartok kayıtlarıyla, Choral ödülü Benjamin Nicholas yönetimindeki Oxford Contemporary Sinfoni'nın Gabriel Jackson The Passion of Our Jesus Christ kayıtları, Vokal ödülü "The Diary of One Who Disappeared; Nursery rhymes; Moravian folk poetry in songs" isimli kayıt, Instrumental ödülü Andrey Gugnin'in Şostakoviç prelüdleri kaydı almış. Daha alt başka ödüller de var. Son olarak BBC Music Magazine Yılın Kişisi Ödülü'nü söyleyelim, bu ödülü de mezzo soprano Jamie Barton'a vermişler.
Cazkolik.com / 19 Mayıs 2020, Salı
Sihirli kelime eğer devrimse Little Richard en âlâ devrimciydi
Avrupa'da yere göğe konulmayan Beat kuşağı yazar ve şairlerinin dönemin Afro Amerikalı caz müzisyenleri, yazar ve çizerleri nezdinde ciddi eleştirisi vardır. Ben bunu sonradan öğrendim. Ron Carter mesela kendini o insanlara yakın hissetmediğini söyledikten sonra bunu sormuştur; "Neden bu şair ve yazarların arasında bir siyah yok?" O dönem siyah olup da eli kalem tutan bir siyahî yazar mı yok, böyle olabilir mi? Elbette olmaz. Konuyu oradan bağlayıp Little Richard'a nasıl getireceğim bilmiyorum ama bir deniyim. Yıllarca Rock'n Roll'un kralı olarak en tepeye Elvis Presley oturtuldu ama Chuck Berry, Little Richard, James Brown gibi isimler nedense onunla aynı hizada sayılmadı bir türlü. Bakmayın şimdi yazılan övgülü yazılara, o yıllarda gerçek öyle değildi. Elvis bir efsanedir ama ne bu üçü kadar beceriklidir, ne enstrüman çalar, ne dans eder, ne sesi bir şeye benzer... Halbuki Elvis'in 1947 yılında Little Richard'ın ilk gospelli radyo şovlarını dinlediğini biliyoruz. Elvis Presley'den tutun ta gelin Beatles'a kadar hiçbiri Little Richard kadar deli ve eğlenceli değildi. Ancak Little Richard gibi biri püriten Hristiyan saflığın bunaklığını delice gospele tahrik edici cinsellik katarak altüst edebilirdi, başka biri bu denli kışkırtıcı olabildi mi? Karmaşık poliritmler, ağlatan nefesliler, elektrik verilmiş gibi çalan bir boogie woogie piyanistinin karnaval çılgınlıklarına hak getiren delimsireklikleriyle akıp giden sapkın bir müzik. O günler artık bize çok uzak, hayatta olup hatırlayan kaç kişi var bilmiyoruz, artık Little Richard da yok. Böyle bir adamın ölümü salgın gümbürtüsünde kayboldu gitti, üç-beş ezber cümle sarfedildi. Bilmeyenler en fazlasından Wikipedia'ya baktı, koca bir hayat o kadarcık mı yani, Little Richard sihirli kelime eğer devrimse en âlâ devrimciydi.
Cazkolik.com / 18 Mayıs 2020, Pazartesi
Hapşırma bariyeri
Bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacak. Bu sözü oldum olası inandırıcı bulmadım ama bu salgın konusunda bazı şeyler hızlı değişecek gibi görünüyor. Bu durumdan memnun muyum, elbette değilim ama ne olacağını da kestiremiyorum. İnsanî ilişkilerin olumsuz etkilenmesi, ayrımcılıkların alenileşmesi, kabul edilebilir hale gelmesi benim esas endişem, yoksa önlem alınmış filan o kadar aldırmıyorum. Mesela, tasarımcılar uçakların orta koltuğunu bir çeşit hapşırma bariyerine dönüştürecekmiş. Yukarda resmi de var. Böyle şeyler hayatımıza kaçınılmaz birer gerçek olarak girecek mi? Evet, öyle görünüyor. Bu sorunun nerelere varabileceğini varın siz düşünün, insanların diğer insanlara potansiyel hasta gözüyle bakması başta ırkçılık olmak üzere altta yatan bütün hastalıklarımızı yüzeye taşıyacak. Zaten sosyal hayat ayrımcılığa çok müsait bir de böyle şeyler hiç iyi işaretler değil. Yani, uçaktasın, yanında tanımadığın biri var, hasta olabilir diye temas kurmuyorsun, bir merhaba bile demiyorsun ama bir anda rahatsızlık geçirip yere yığılıyor, bana ne beni ilgilendirmez mi diyeceksin? Bütün bu iletişimsizliği hastalık/salgın paranoyasıyla haklı sebepler bulup yaygınlaştıracak mıyız?
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 18 Mayıs 2020, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.