Kayıplarla dolu bir hafta oldu

Kayıplarla dolu bir hafta oldu

Mohikanların sonuncusu

Cazda `star` sorunu

Cazın son dönem üzerinde yeterince konuşulmayan sorusu yıldız isimlerin azalması sorunudur. Müzik dünyası kitlesel müzik olma yolunda yıldız isimlere fazlasıyla bağlı durumda. Cazda kurucu neslin ardından ellili yıllarda bütün dünyaya yayılmasını sağlayan ikinci nesil star solist devri sona erip hayattan çekilmeleriyle hayranlık müessesinde ciddi sorun oluştu. Hayranları salonları, festivalleri hınca hınç dolduran Miles Davis, Stan Getz, Dexter Gordon`lar artık yok, Sonny Rollins, Wayne Shorter gibi bir kaç isim de hayattan çekilince ne olacak? Ki Rollins de artık konser vermiyor. Biraz daha yakına gelelim. Günümüzün starları kimler? Chick Corea, Keith Jarrett, sayın daha... Bu isimlerin hepsi yetmişli yaşlarını aştı. Bugün starlık kavramı eskisi gibi değil. Her nesil kendi yıldızlarını yetiştiriyor kabul ama yıldızla hayranı arasında sektörü büyüten, geliştiren eşit ilişki yok, yani, yeni tür starlığın büyük kitle nezdinde eskisi kadar karşılığı yok ve bu durum ciddi sorun!


Büyük ustalardan ayaküstü dersler

Cemal Reşit Rey

CRR Konser Salonu sezonu anlamlı bir konserle başlattı. Gördüğüm kadarıyla bu konser basında fazla yer bulmadı, oysa, en azından müzik çevresini ilgilendiren bir konu bu. Cumhuriyetin ilk besteci neslinden Cemal Reşit Rey`in "Kromatik Konçerto" isimli eseri Türkiye`de daha önce seslendirilmemiş bir eserdi. Geçen haftaki konsere kadar. Şef Can Okan`ın yönettiği CRR Senfoni Orkestrası`nın solisti piyanist Aydın Karlıbel idi. Konçertonun ülke çapında yurtdışında seslendiriler ve başarı kazanan ilk eser olduğu söylenir. Yalnız, bu eserle ilgili 1933 yılına ait çok hoş iki anekdot var. Şimdi buraya sığmaz ama kısa zamanda Cazkolik Klasik`te bu konuyu ayrıntılı yazmak şart. İsmini Cemal Reşit Rey`den alan konser salonunun böyle anlamlı bir konserle sezonu başlatması önemli. Taa 1933 yılında Paris`te seslendirilen eserin Türkiye`de hiç seslendirilmemiş olması da ayrıca dikkat çekici.


Amerikan caz listelerinde son durum?

Amerikan caz listelerinde son durum?

Coltrane rüzgarı dindi. Aylarca liste başı sonrası 10unculuğa geriledi. Peki liste başında hangi albüm var? Seksenlerin süper grubu Yellowjackets "Raising Our Voice" ile iki hafta ikincilik sonrası liste başına yerleşti. Arkasında 16 haftadır ikinci sırada olan, henüz ilk sırayı göremeyen Count Basie Orchestra`nın bol yıldızlı albümü "All About That Basie" var. Listenin üstlerinde gezinen Bob James üçüncü. Seksenlerden bu yana caz latin vokalin tecrübeli ismi Karrin Allyson "Some of that Sunshine" ile üç sıra sıçrayarak dörde geldi. Caz standartlarına getirdiği usta yorumlarla tromboncu Steve Turré beşte. Geçen hafta PUL`da bol övdüğüm Cécile McLorin Salvant yükselişe başladı, şu an altıncı. Listenin ilk ellisini konu edindiğim TRT Radyo-3`deki radyo programım "Caz Almanak"da 17 ekim akşamı bu listeye ayrınıtılı değineceğim, meraklısına duyurulur.


Herkes saksofon çalar ama bu çalan Hamiett Bluiett dersin!

Bir büyük usta daha yok artık

Geçen haftayı üzücü bir haberle kapattık. Bariton saksofon efsanesi Hamiet Bluiett 78 yaşında hayata veda etti. Solo çaldığında, blues çaldığında, free çaldığında ne çalarsa çalsın kendine özgü çalardı. Tarz günümüzde en sevilen kelime ama sevildiği kadar da eksikliği hissedilen bir kelime. Olmadığı için çok sık kullanılıyor olmalı. Bluiett gibi adamları kaybettikçe değerini daha iyi anlayacağımız kelime. Büyük bir müziği vardı Bluiett`in. Gür ve kapsayıcı bir sesi. Muhtemelen bariton saksofonda gelmiş geçmiş en etkili isimlerin başında geliyordu. Büyük bir camia değildir bari`ciler, sayıları azdır. Bari çalan nefeslilerin hepsini çalar denir, öyle midir bilmiyorum, muhtemelen doğrudur. Tipik bir özgür cazcı mıydı yoksa daha çok bebop ile free jazz arası mıydı... World Saxophone Quartet`in kurucu üyelerindendi. Tüm bir geleneğin üstünden bakarak üflerdi. Dixieland ile free jazz arasına demirlemiş muazzam bir gemiydi. Artık o da demir aldı.


İşçi babanın opera yıldızı kızı

Operanın şişman kadını artık yok

Popüler basın yine her zaman yaptığı şeyi yaptı ve opera dünyasının son büyük divalarından Montserrat Caballé`yi genç nesillerin Freddy Mercury ile çıktığı konserle sağladığı ünün arkasına gizleyen haberlerle geçiştirdi. Ancak meraklı olan biraz daha detaya ulaştı. Bu detayların arasında 86 yaşındaki sanatçının Mercury`li konsere gelene kadar hayatı boyunca 4 binden fazla performans, 90 büyük opera prodüksüyonunda sahne aldığı vardı ki bunların başında, sahnede şatafatlı opera kostümleriyle izlediğimiz `operadaki şişman kadın` imajının otoportresi Caballé`nin Barselona`lı sıradan bir işçi babanın kızı olduğu da vardı. Henüz genç yaşta 1965 yılında Donizetti`nin zor rolü Lucrezia Borgia`da kazandığı başarıyla isim yapan Caballé`nin yirmili yılların Rosa Ponselle`sinden sonraki en önemli bel canto sopranosu olarak tanımlandı ama bu imajın arkasında vergi kaçırma suçu gibi durumlar da vardı.


Bizim için 2 Charles Aznavour var

Ufak adamın dev sesi

Fransız chanson triumvira`sının en munis olanı Charles Aznavour Türk dinleyicisinin sevdiği seslerin başında geldi hep ta ki seksenlere kadar. Ondan önce görünürde fazla sorun yoktu, en azından bizim tarafta öyleydi ama ne zaman Asala terör örgütü saldırıları başladı işte o zaman milletçe Ermeni sorununun farkına vardık. İşte, bizim için ikinci Aznavour devrine öylece geçtik. Bir anda basının gözünde Türk düşmanı sanatçı oldu çıktı. O hep aynıydı, evet, sivri, sinirli sözleri oldu ya da öyle söylendi ama hiç de düşman falan değildi. İki devletin değilse de iki milletin bu sorunu aşabilmesinde en önemli şanslardan biriydi Charles Aznavour gibi iki tarafta da sevilen, üstelik Türkiye kökenli olan Ermeni sanatçılar. Ama bu şansı kullanamadık ve hiç de haketmediği şekilde anıldı gitti. Uzun yıllar burada bir konser veremedi sadece son dönem bir kez gelmiş, çok konuşulmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Aşamadığımız ne olduysa oldu ama Charles Aznavour`un sesini, şarkılarını hep sevdik. Kimse "La Bohème"i onun gibi söylemedi.


Gördüğüm en güzel Aretha fotoğrafı

Aretha`nın en güzel portrelerinden

Soul divası Aretha Franklin`in ölümünün üzerinden zaman hızla akıp gitti. Böyle durumlarda dünya basınında neler yazıldı çizildi diye bakarım ki beklediğim kalitenin altında yazılar çıktı genellikle. Yazıların çoğu ya haber formatında ya da hayran cümlelerinden oluşan yazılardı derken Rolling Stones dergisinin büyük sanatçıyı kapağına taşıdığı ekim sayısı geldi. Görmediklerim olmuştur ama tatmin edici tek yazı bu oldu. Aretha Franklin denince hayatında iki Türk`ün öneminin altını mutlaka çizmeli; Ertegün Kardeşler ve Arif Mardin ki yazının ilk fotoğrafında Arif Mardin vardı. Diyeceğim esas konuysa şimdiye kadar gördüğüm en güzel Aretha Franklin fotoğrafının derginin kapağını süsleyen fotoğraf olduğu. Gençlik yıllarından eski bir fotoğraf olmasına rağmen renkli ve kaliteli bir çalışma. Fotoğrafçısının ismi yazıyordur mutlaka ama bulamadım.


Caz dinleyen rock, rock dinleyen caz starları?

Nesllden nesile...

Mojo dergisinin rock, blues efsanelerine `şimdi ne yapıyorsun, ne dinliyorsun` tarzında sorduğu soruların çevaplarından oluşan bir bölümü var. Zevkle okurum, çok da şey öğrenirim. Tabii iş efsane isimler olunca hepsinin yaşının maaşallahı var. Derginin son sayısında yine bu soruları sormuşlar, cevaplayanlardan biri Ronnie Wood. İşte, kimlerden etkilendiğinden tutun en son ne dinledin, ilk aldığın albüme varan cevaplar. Ronnie Wood`un aldığı ilk albüm Count Basie Joe Williams albümüymüş, e tabi dönem cazın popüler olduğu dönem, o kuşak caz dinleyerek büyüdü ama sonra rock müzik çıktı. Uzun zamandır durum tam tersi. Christian Scott, Robert Glasper gibi isimlere küçükken ne dinliyordunuz diye sorduklarında hepsinin dinlediği ortak ismi Michael Jackson idi. Nerden nereye...


Domuzlar, koyun ve kurtlar

Kilit açan cazcı

"Oğlum Adrian`la arabada giderken onun playlistlerinden biri çalıyordu. Birden, `wow, şu sounda bak, ne güzel, tam Lousiana işi` dedim. `Evet`, dedi Adrian, `o Wynton, Wynton Marsalis`. Halbuki parça caz değil daha çok folk şarkısı gibiydi. Bu soundu yeni albümümde hissetmek istiyorum dedim. Adrian da, `bu sound "Domuzlar, Koyun ve Kurtlar" için iyi gider` dedi. Şarkı benim şarkımdı ama Wynton`ın elinin değmesini istedim ve o da yaptı. Bu şarkıyı onun düzenlemesine çok sevindim çünkü uzun yıllar önce ırk profilleriyle ilgili yazdığım bir şarkıydı, o zaman pek ilgi görmemişti. Wynton altı nefesli, davul ve New Orleans işi tamburla mükemmel hale getirdi." Kim mu bunları anlatan? Yeni albümü "Blue Light"ı yayınlayan pop-rock efsanesi Paul Simon`dan başkası değil.

 

Feridun Ertaşkan

 

Cazkolik.com / 08 Ekim 2018, Pazartesi

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.