Hazırlıkları yaklaşık 1 yılı bulan albümün hikayesi bizzat Kerem’in kendi ağzından aynen aşağıda okuyacağınız şekilde ama hep söylediğimiz gibi bir albüm kendini yine en iyi müziğiyle anlatır, bu nedenle, bu haberde veya göreceğiniz, okuyacağınız röportajlarda, söyleşilerde söylenenlerin hepsi bir müzik mağazasına gidip alacağınız o büyülü yuvarlak metalik maddenin içinde gizli.
Albümün oluşum hikâyesi
St. Petersburg Philarmoni Orkestrası ile 1999 yılında kaydettiğim “November in St.Petersburg” albümünün projesini bir çok defa farklı orkestralarla çaldım ve hala da çalmaya devam ediyorum. Dünyada yaylı orkestralar ile caz müzisyenlerinin yaptığı kayıtları da yakından takip ediyordum. Geçen sene eski ve yeni bestelerimden oluşan bir liste ile değerli dostum aranjör Kamil Özler’i aradım. Biz St. Petersburg şehrine beraber gidip kaydımızı beraber yapmıştık. Bütün orkestra düzenlemelerini yapmış ve kayıt sırasında bizi dikkatle dinlemişti. Kamil’e yeni projeden bahsettim ve evine gidip parçaların notalarını verdim, hikayelerini anlattım. Evindeki bilgisayara maket olarak çaldım ve “THERAPY” adlı yeni projemin inşasına başladık.
Bu arada kaydı nasıl yapalım, nerede kaydedelim, hangi orkestra ile irtibata geçelim derken, İstanbul Kültür Sanat Vakfı Klasik Müzik Direktörü Yeşim Güler’in ofisine uğradım ve beraber dünyadaki klasik orkestra kataloğunu inceledik. Birkaç orkestra ismi alıp eve geldim ve London Philharmonia ile irtibata geçtik. Yazışmalardan sonra bana kontratlar geldi. Orkestra direktörü sürekli kayıt yaptıkları bir yer olan Abbey Road Studios’u tavsiye etti.
Bu arada notaların yazılımları tek tek bitti. Bizim evde Kağan Yıldız ve Ferit Odman ile birlikte bilgisayardan yaylı partisyonlarını dinleyip üstüne çalmaya başladık. Bu çok suni ve zevksiz olsa da parçaların trafiklerini ve havasını hissetmemizde faydalı oldu.
O günlerde evde “Quartet West” albümünü dinlerken Alan Broadbent aklıma geldi. Charlie Haden ile yıllardır çalıp, orkestra düzenlemelerini yapıyordu. Ayrıca Diana Krall DVD’sinden Fransa konserinde de orkestrayı yönetip grubun müzikal direktörlüğünü yaptığını biliyordum. Kendisini birkaç kez izlemiştim ve piyanist ve besteci olarak çok saygı duyduğum bir müzisyendi. Önce bir e-posta ile yapmak istediğim herşeyi tüm açıklığımla anlattım ve müzikleri yolladım. Londra’da kaydı yapacağımızı söyledim. Alan Broadbent kabul etti ve o gece ben çok güzel ve mutlu uyudum.
Bir kaç gün sonra yine Alan Broadbent’e bir e-posta ile ulaştım. “Ernie Watts yanındaysa bu projede onu da görmeyi çok stediğimi söyler misin?” diye sordum. Hemen OK cevabı geldi ve tekrar çok iyi bir gece geçirdim.
Londra’ya gitmeden bir hafta önce konser için İstanbul’a geldiler. Bizim evde buluştuk, müzikleri dinledik. Herkes birbiri ile tanıştı, yenildi, içildi. Alan ile Ernie notalarını alıp otellerine, akşam da konserlerine gittiler. Bir hafta sonra Londra’da görüşmek üzere vedalaştık.
Gün geldi , Londra’ya hareket... Ferit, Kağan, kızım Nisan ve eşim Pınar ile neşe içinde ve biraz da gergin Londra’ya indik. Ertesi gün meşhur Abbey Road Studios’a girdik. Dev bir uçak hangarı gibi yüksek tavanlı kocaman bir yer... Orkestra yavaş yavaş yerini aldı. Biz enstrümanlarla oynarken teknik ekip mükemmel titizlikte sound-check işini bitirmişti. London Philharmonia bu stüdyoda yüzlerce kayıt yapmıştı.
Alan Broadbent ilk parçaya baktırdı. On dakika sonra kayıt ışığı yandı ve kayıt başladı. Üç saat içinde 6 parçanın kayıdını tamamlamış olarak ilk günü bitirdik. Ferit ve Kağan ne kadar profesyonal ve birinci sınıf müzisyen olduklarını ortaya koyarak herkesten takdir aldılar. Bu albümde Ferit süpürgelerini ve swingini benim tahminlerimin çok ötesinde kullandı. Kağan’ın ise emin tavırları, entonasyonu ve rahmetli Oğuz Durukan için yazdığım “Storyteller” isimli parçadaki solosuyla CD’ye çok büyük katkısı oldu.
İkinci gün Ernie Watts stüdyoya iki saat erken gelip hazırlıklarını yaptı, sazını ısıttı ve kayıtlara benim hemen sağımda başladı. Birbirimizi görerek çaldık. Ferit solda, Kağan Ferit’in önünde, Ernie Watts hemen sağımda, orkestra tam önümde, Alan Broadbent herkesin karşısında... Üç saat sonra kalan parçalar da bitti. Esasında provalar ve kayıtlar dahil tam altı saatte 10 parçayı kaydedip kayıt işini tamamladık. Andrew Dudman inanılmaz bir tonmaister ve çok tecrübeli. Ertesi gün mixing işi de bitmişti.
Bir sonraki gün mastering işi için Andy Walter ile stüdyoda buluştuk. Bundan önceki yaptığı işleri inceleyip öyle Andy Walter’ı seçmiştik. Tıkır tıkır işini bitirdi, master kayıtları bana teslim etti. Londra’da dört gün albüm kayıtları ve herşey için yetmişti. Geceleyin CD nin bitişini yemek yiyip kutladık. Bu arada mastering işi yapılırken stüdyoda televizyonda İzlanda’daki yanardağın patladığını ve Londra hava sahasının kapandığını izledik.
Bu kayıt hayatta bana çok şeyler öğretti. Bazı sıkıntılar çeksek de, London Philharmonia ile Abbey Road Studios’da Alan Broadbent, Ernie Watts, Kağan Yıldız, Ferit Odman ile hayatımın en mutlu sayılacak günlerini Nisan ve Pınar ile paylaştım. Bu albümdeki “Letter To Mimaroğlu”, değerli büyüğüm İlhan Mimaroğlu için, “Storyteller” aramızdan ayrılan değerli dostum Oğuz Durukan için ve “Flashback” Dalmaçyalı köpeğim Bebop’un anısına (1995 - 2009) yazılmıştır.
Cazkolik.com / 29 Kasım 2010, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.