Virtüöz böyle biri midir?
Virtüözite nedir? Farklı sanat dallarına uyarlanabilir ama müzik için söylersek enstrüman üzerinde mükemmel hakimiyet, üstün yetenek, sıradışı performans becerisi vs. Böyle bir şey değil mi... Ben buna bir de müzisyenin düşündüğünü yapabilme kabiliyetini ekliyorum. Biz sahnee hep virtüöz isimleri izlemek isteriz. Dış basındaki yazıları okurken sık sık dikkatimi çeken bir ayrıntıdır düşündüğünü aktarabilme becerisine ilişkin vurgular, dahası, bunu özellikle yetişkin caz müzisyenlerinin söylüyor olması. O kadar sık okudum ki. Diyorlar ki, öncelikle üşenme, yorulma, bıkma, çok çalış ve enstrüman üzerindeki kabiliyetini geliştir. Bunu sadece tek bir enstrümanla yapma, başta piyanoyu temel olarak öğren, armoniyi çalış ama esas olarak istediğin bir enstrümanda virtüöziteni geliştir. Eğer bu süreci profesyonel ve artistik seviyede yapamazsan bu alanda kendini ispatlayamayacağın gibi daha önemlisi düşündüğünü aktaramazsın. İşte, böyle deyince sanatın en önemli kısmına giriyoruz. Ressamın fırçasına, yazarın kalemine, müzisyenin enstrümanına hem aklından geçeni, hem kağıtta yazılı olanı yüzde yüz aktarabilmesi o kişinin sanatçı olmasındaki en önemli ayrıntılardan biridir, hatta başta geleni. Eğer bunu yapamıyorsan, kafanda ne muazzam fikirler dolanırsa dolansın biz faniler onları bilemeyeceğimiz için hepsi boştur.
BTS grubu
Bir K-POP’tur gidiyor. Müzik olarak değil ama magazin olarak gündemde fazla yer tutuyor. Epey zaman K-POP’un ne anlama geldiğini düşünmedim, sonra sonra Kore’den çıkan pop müziği demek olduğunu öğrendim. Daha önce Kore dizileri vardı, şimdi K-POP. Müziği yerine işin başka yanına değineceğim. Indepentent Türkçe güzel bir derleme yayınlamış ve bu müzik tarzının arka yüzünü yazmış. Bu baby face suratlı çocuklar zamanla groupie kızlar çılgınlığına kapılmış. Yaşıtları olan kızlar haliyle bu çocuklara bayılıyor ve onlar da bunu fırsat biliyor belli ki çünkü türün ünlü grubu BTS ve benzerleri hakkında ünlü Hollywood Reporter ‘milyar dolarlık boy band’ başlığını atmış. Yine tarzın yıldızlarından Cho Jong Hon ve Jung Jon Young toplu tecavüz suçundan 5 yıl hapse çarptırılmış. Bunlar adli olarak kesinleşmiş vakalar. Tüm bir müzik tarzını böyle karalamak doğru değil ama hiç değilse bir kısmı için anlaşılan işler çığırından çıkmış vaziyette. BTS’nin lideri RM ‘Netfliks’te Stranger Things izlemeyi ve bira içmeyi seven biriyim. Savaş, barış, küresel sorunlar, yoksulluk, şu bu ilgimi çekmiyor’ demiş. Aslında olayı özetlemiş.
Bach Friday
Her şey aklıma gelirdi de bunu akıl edemezdim. Geçen cuma malum Black Friday (Kara Cuma) idi. Delirmiş bir alışveriş çılgınlığı hali. Asrî zamanların çılgınlığı alışveriş tutkusunu anlarım, böyle bir zamanda yaşıyoruz. Bu çılgınlıkla ihtiyacın olan her şeyini alabilirsin tamam da Bach size ne etti... Adam duysa mezarında ters döner derler ya tam öylesi, hem de bunu yapan Göteborg Senfoni Orkestrası olunca iş daha da tuhaflaşıyor. Hani bizden çıksa (çıkmaz ya, vallahi bu kadarını akıl etmeyiz) burda her şey olur dersin, ama Kuzey Avrupa’da olması şaşırtıcı. Neyse, işin aslı şu; Göteborg Senfoni Orkestrası Kara Cuma’yı fırsat bilerek 13 Aralık günkü konser biletlerini %50 indirimle satışa çıkardı ve sadece bugün için geçerli bir indirim dedi. Tuttu bunu bir de resimdeki gibi Bach’ın ağzından söyletti, adını da Bach Friday koydu. Ne akıl ama! Göteborg Senfoni orkestra ve korosu konserde hem İsa’ya hürmetlerini sunacakmış hem aman biletler tükenmeden alınsınmış.
Korku filminin afişi
Bu sefer caz dışı iki albüm önerim var bir de video ve hepsi yeni çalışmalar. İlki Iggy Pop’un “Free”si. Bir kısım müzikseverin çok uzun yıllardır heyecanla takip ettiği biri olsa da büyük sayıda müzikseverin radarına Emir Kusturica’nın “Arizona Dream” filmindeki “The Death Car” soundtrackiyle girdi ki yıl 1993, aradan geçmiş tam 26 yıl. O yıl arabamda bütün aylar boyu taşımıştım, hatta tatilde uzun yol arkadaşı olmuştu, hâlâ hatırlarım. Albüm daha en başında kısacık caz trompetiyle cazseveri kendine bağlayacak türden, gerisi allah kerim. * * * İsmi dışında kendisi hakkında fazla fikrim olmayan Courtney Love’ın “The Turning” isimli korku filmi için yaptığı “Mother”a da kulak verin. İlle seversiniz diyemem ama bakın derim. * * * Şimdi önereceğim bir albüm değil, Youtube videosu. GOTH diye yazınca çıkıyor. Çizgi film olarak 1970’lerin sonunda yol almaya başlayan, Punk sonrası dönemin müziği. Joy Division, The Cure filan ama filmde bir çocuğa anlatır gibi -ki zaten sınıfta çocuklara anlatıyorlar- anlatılmış kısa bir video. Müziğin seksenlere damga vuran bu gotik art tarzına dair ilginç bir derleyip toplama olmuş.
Elinde tespihiyle Leonard Cohen
Cohen’in sırrı sözleri. En büyük gerçek bu olabilir ama fazlası var. Bunun zaten farkındaydım ama oğlu tarafından ölümünden üç yıl sonra yayınlanan yeni albümüne adını veren Happens to the Heart’ı dinlerken bir kez daha farkettim ve yazıyım dedim. Cohen’in sırrı şarkılarında, onun dünyanın en önemli şairlerinden biri olduşunu ortaya çıkartan melodi kullanımı. Basit, az, kısa ama öyle etkili öyle halis ki... Tek cümlelik melodiler. Happens to the Heart’ı dinleyin mesela, piyanoyla olan cümleyi, basitten de öte. Hepi topu üç-beş nota ve bir de lût gibi, ud gibi bir ses. O da ayrı gizem katıyor, gerisini Cohen’in olağanüstü sesi tamamlıyor zaten. Benzeri etkiyi hayattayken yayınladığı son albümü “You Want it Parker”da da hissediyorsunuz. Koral bir giriş ve az ritm. Gerisi kendiliğinden geliyor. Bu müziğe Netfliks dizisi “Black Earth Rising”de rastladım. Diziye yakışmış. Doksanlardaki muazzam trajedi Rwanda soykırımını anlatan kısa bir dizi. Gerçeği arama çabası. Gerçek zaten ortada ama onu kim gözönüne çıkaracak?
Grammy toto
Yıllık Grammy günleri geldi. Yıl içinde severek dinlediğim bazı albümler aday olmuş, mesela Jazzmeia Horn’un “Love & Liberation”, Branford Marsalis Quartet’in “The Secret Between the Shadow and the Soul”, Brad Mehldau’nun “Finding Gabriel”, Anat Cohen’in “Triple Helix” albümleri gibi. Bu arada, altını çizmek istediğim albümler ödül alırdsa Grammy’lere minnettar kalırım. Bunların başında Anat Cohen geliyor. Enfes bir albüm, dinlemediyseniz çok şey kaçırmışsınız derim. En iyi vokalde favorim kesinlikle Jazzmeia Horn. Yolu yok, bu kız almalı, harikulade bir sesi var, ödülü hakediyor, rakiplerine baktım, bence onun hakkı. Ruben Blades’i de severim ama albümü ödülü alır mı bilmem. Marsalis klanının abisi Branford iki dalda aday, biri en iyi solo, öbürü albüm, birini götürür ama hangisini, bence almasa da olur. Solosunu hatırlamıyorum bir dinliyim. Soloda Julian Lage da yarışta bence, Randy Brecker da ama Melissa Aldana aradan sıyrılır mı acaba? Dinlemediklerim arasında Mino Hazama var, ona da bakıyım. Bir de sevmediğim bir albüm var o da Joey De Francesco’nun çalışması “in the key of Universe”. Ödül öncesi raporum budur. Hayırlı olsun.
Grammy toto
Nina Simone’la ilgili epey belgesel çekildi ama sinema filmine konu oldu mu bilmiyorum, olmuşsa acaba kim canlandırdı? Benim bir önerim var, hem de mükemmel bir öneri olduğuna inanıyorum, üstelik, sadece ona benzediği için değil, Nina Simone karakterini başarıyla canlandıracağına inandığım için. Şu sıra izlediğim Black Earth Rising 8 bölümlük mini bir dizi var. Diziyi anlatmıyım uzun sürer ama iyi bir dizi kaçırmayın. İşte, bu dizideki ana kadın karakter Michaela Coel. Normal fotoğraflarına bakınca o kadar anlaşılmayabilir ama dizideki haliyle Simone’u çok andırıyor. Doksanlarda, küçük çocukken Ruanda soykırımında köyünden hayatta kalan tek çocuk olarak evlat edinilip Londra’da büyüyor ama geçmişteki hiç bir şeyi geride bırakamıyor. Nina Simone manik depresifti, huysuz, geçimsiz, agresifti, dizide bu kızın da aşkın taşkın hallerinin uygun olduğunu sanıyorum, sadece o kadar da değil, Simone’un ruhunda yanan ateşi mükemmel ifade edeceğinden eminim.
Fırtına yaklaşıyor mu, gidiyor mu?
Pat Metheny, cazda en fazla merak edilen isimlerin başında gelir herhalde. 2020 yılının ilk albüm haberi ondan geldi, haliyle herkes meraklandı. Albümden ilk iki parçanın duyurusu yapıldı ki toplamda 10 parça olduğunu ve muhtemelen bestelerin tamamının ona ait olduğunu biliyoruz. Kapağında, son yıllarda Amerikalılara çok çektiren bir kasırganın görüntüsü olan albümde sanatçıya davulda uzun süredir beraber çaldığı Anthony Sanchez, basta Linda May Han Oh, piyanoda İngiliz Gwilym Simcock eşlik ediyor, ayrıca, konuk olarak vokalde Meshell Ndegegeocello ile armonikada Gregory Maret ve vurmalılarda Luis Conte var. 2014 yılından beri ilk kez albüm çıkaran sanatçının yeni müzikleri haliyle merak ediliyor ama ilk iki singılın ilki 13 dakikalık “America Undefined” hem ismiyle hem müziğiyle muhtelif ipuçları veriyor ve verdiği ipuçları da karamsarlık yüklü. Bir yerde şöyle demiş; “Hayatım boyunca beklediğim kayıtlardan biri. Yıllar boyu ilgimi çeken, geniş bir tuval üzerinde ölçeklenen, yalnızca bir grup müzisyenle kazanılabilecek bir tür iletişim fırsatı sunan geniş bir ifadeyi yansıtan müzikal bir doruk noktası.”
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 02 Aralık 2019, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.