16 yazar ve eleştirmen yılın en iyi albümlerini seçti
2013 yılından bu yana sürdürdüğümüz yılın en iyi yerli/yabancı caz ve türevleri albümleriyle yılın en iyi konserleri seçimlerimiz Türkiye’nin önde gelen kalemleri olan dostlarımızca Cazkolik için belirlendi. Dosya hazırlanırken, şahsen farkettiğim şey, sadece cazda değil, pop dahil müziğin genelinde yıl sonu böyle listelerin ne kadar az yapıldığıydı. Biz, sevgili dostlarımızla, caz ve türevleri müzikler konusunda böyle bir çalışma başlattık, üzerine altı yıl geçti. Cazseverlerin gösterdiği yoğun ilgiyle sorumluluğumuz da arttı. Geçen yıllarda gelen haklı eleştirilerden biri o yıla ait olmayan albümlerin listelerde olması konusunda bu yıl titizdik. Bu sene sadece 2018 albümlerine odaklandık. Bir yandan tecrübe kazanıyoruz. Amacımız, bir ‘yıllık referans dosyası’ oluşturmak ve bu dosyaların sadece o yıl değil yıllarca takip edilecek başvuru kaynağı olması, okunma rakamları bunu doğruluyor zaten. Best of serileri yıllar içinde 120 bin üstünde okunmayı başardı. Hep söylediğim Cazkolik’in bir dinleyici inisiyatifi olduğudur, dikkat edin, seçim yapan dostlarımızın tümü profesyonel müzisyen olmayan, özünde çok iyi birer müzik dinleyicisi olan müzikseverlerdir. Bu listeler de müziksever/cazsever olarak bizlerin yıl içinde en beğendiği albümlerden oluşmaktadır. Geçen yıl sevgili Murat Beşer’in cazın yanısıra rock ve pop, Güven Erkin Erkal’ın sadece rock, Aptülika’nın sadece blues, Cenk Erdem’in sadece pop, soul ve R&B ile Zekeriya Şen’in caz ve transglobal müziklere yönelik seçimleri yanında bu yıl en eski Cazkolik yazarlarından ama yeni Best of seçimcisi sevgili Cenk Akyol’un caz rock ağırlıklı listeleri dosya kapsamını caz merkezli genişletti. Cazkolik olarak heyecanla hazırladığımız bu çalışmayı hayat bize müsaade ettiği müddetçe sürdüreceğiz. Gelecek yıl içeriği yanında dosyanın tasarımı ve işlevselliği konusunda da yeni sunumumuz olacak. Bunu da şimdiden duyurmuş olalım. Editör olarak şahsen ve cazseverler adına katkıda bulunan tüm dostlarımıza ve destekledikleri için okurlarımıza teşekkür ediyorum.
Yıl sonu hesaplar kesiliyor
Kendi çalışmamızı yukarda anlatım, peki, dünya bu konuda nerede? Emin olun insanı bunaltacak kadar çok sayıda iyi dosya yayınlanıyor. Eskiden gazeteler yıllık yayınlardı, şimdi o gelenek kalmadı. Arada NTV’nin almanaklarını görüyordum, hâlâ çıkıyor mu bilmiyorum. Oysa, bu dosyalar öyle faydalı ki. Mesela, dünyanın önde gelen müzik portalın Pitchfork her konuda o kadar çok dosya yayınlar ki, klasik müzik portalı BBC keza öyle, Down Beat, JazzTimes gibi saygın caz dergileri, Mojo, Rolling Stones, Wire gibi popüler dergiler bu dosyalara farklı kapsamlarda aylarca hazırlanır. Oscar’lar ve Grammy’ler özünde ne ki? Hadi caz zaten bizde sınırlı seveni olan bir müzik, peki pop ve rock da var mı? Sinema gibi kitlesel bir alanda Altın Portakal gibi köklü ödül kurumu her yıl saygınlığını zedelemiyor mu? Milyonlarca insanın hergün saatlerce televizyon dizisi izlediği bir ülkede manipülasyondan uzak bir değerlendirme sistemi var mı? Bunlar şahsen benim kendime sorduğum sorular. Muhtemelen siz de soruyorsunuzdur. Neyse, en iyisi biz kendi işimize bakalım :)
Bu görüntüler artık anı olmaya başladı
Valla, kimse kusura bakmasın, tuttu bile! Nostaljik itirazların faydası yok ama hiçbir değişim kolay da olmuyor. Bizler, ben, benden önceki ve sonraki kuşağın bir bölümü basılı gazete/derginin içine doğduk. Hayatımızdaki yeri ayrıdır. Ceketin, pantolonun cebinde kıvrılmış gazete gibisi yoktur ama bu, internet gazetelerin yerini tutmayacak demek değil. Tuttu bile. Bir düşünün, son günlerde hangi yeni haberi ilk gazetede okudunuz? Özellikle sosyal medyanın böyle yaygın olduğu ve çeşitlenerek hayatımızı çok daha fazla işgal edeceği belliyken, vapurda çay içerek püfür püfür giderken gazeteyi hışırtıyla çevirip önemli bir haberi ilk kez okumak artık pek mümkün değil. Ama, gazetenin inandırıcılığı hâlâ daha yüksek, buna inanırım. Bence, gazeteler küçülerek yaşamının yolunu bulacak, bu yollardan biri yeni haber yarışına girmek olmamalı, kazanamazlar, ‘düşünce platformu’ olmaları bence en önemlisi. Şüphesiz satış rakamları daha azalacak ama etkinlikleri ve ikna kabiliyetleri artacak.
Betty Reid Soskin 97 yaşında ama hâlâ çalışıyor
“Hatıraları hatırlayan kişi belirler”... Böyle diyor Betty Reid Soskin. Glamour dergisi 97 yaşındaki Soskin’i yılın kadını seçmiş. Bu seçim için oldukça uygun. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri çalışan bir kadın. Şu an Milli Park Görevlisi olarak halen görevinin başında. Fotoğrafa bakarsanız zıpkın gibi biri. Gözlük bile takmıyor. Aslında, park bekçisi olmayı planlamamış. Kaliforniya meclis üyesi için çalışmış, parktaki görevi 85 yaşında kabul etmiş. Soskin fotoğrafta pek belli değil ama siyah. Savaş sırası siyahların üye olduğu bir sendikada çalışmış. Aslında, işe alınırken siyah olduğu pek farkedilmemiş, bu da fotoğrafı açıklıyor. Park amiri Tom Leatherman, Betty’nin göreve gelmesinden sonra Afrikalı Amerikalıların, Japon kökenli Amerikalıların, Latin Amerikalıların, Kızılderililerin ve LGBT çevresinin parka ilgisinin arttığını söylüyor. Ve Glamour dergisi de onu yılın kadını seçmiş. Eskiden, bu yaşlar hayal bile edilemezdi, şu an, Japonya’da yüz yaş üstü 100 bin insan olduğunu biliyoruz ve artık bu insanların en azından bir kısmı aktif çalışma hayatını hâlâ sürdürüyor. Uzak olmayan vakitte böyle yeni insan hikayeleri duymaya hazır olun.
Meğer herkes herşeyi biliyormuş!
Altmışlardan itibaren ABD arka bahçesi saydığı Latin Amerika’ya kafayı fena takmıştı. Gün geçmiyor ki bir ülkede darbe yapmasın. Bütün Latin coğrafyası ne çekti CIA’den. Bu durum, coğrafyanın edebiyatına da yansıdı. En çok da sinemasına. CIA sadece siyasete değil meğer edebiyata da müdahale etmiş. Şaşırdık mı? Hayır! Ama nasıl olduğunu çoğumuz bilmiyorduk. Nasıl ki ellilerde Dizzy Gillespie’lerin Duke Ellilngton’ların, Louis Armstrong’ların, Dave Brubeck’lerin Ortadoğu ziyaretleri, piramitlerin önünde poz vermeler, İstanbul sokakları, Ankara, Atina, Balkanlara turlar, sonradan anlaşıldı ki meğer bir ‘soft power’ gösterisiymiş, benzeri şeyleri orada da yapıyorlarmış. Aslında, bu durumu ta 1967 yılında, Tom Braden isimli eski bir CIA ajanı the Saturday Evening Post gazetesinde yayınlanan “I’m Glad the CIA is Immoral” isimli makalesinde anlatmış. Hatta, Braden şöyle diyor; “herkes bizi sağ ve aşırı sağla çalışıyor zannediyordu, oysa CIA, ‘komünizme karşı bir kültür savaşı’ adını verdiği projesiyle esasen Sovyet komünizmine en çok direnen Avrupalı sosyalistleri gizli kültürel taktiklerle hedeflemişti". Bir ipucu olarak da ünlü the Paris Review dergisiyle olan ilişkilerini gösteriyor. Bu konu daha çok su kaldırır.
Bu konu yeteri kadar konuşulmadı
PUL’lar arası muhabbet geçişleri diyelim bunlara. Bir önceki PUL caz efsanelerinin Türkiye ziyaretlerinden bahsettim. Türkiye caz tarihi bakımından kırılma yaratmıştı o olay. O günleri yaşayan abilerimiz hâlâ anlatır. Ama sonra işi aslını öğrendik. Peki, sizce Amerikalı o caz müzisyenleri CIA’nın arka plandaki ‘soft power’ niyetlerini biliyorlar mıydı? Bilerek mi kendilerini kullandırttılar? Ben bundan emin değilim, daha doğrusu, böyle bir bilgim yok, olsa olsa Duke Ellington’ın vardır sanıyorum (bu işi niye ona yıktıysam). Ayrıca, onun olsa ne olur. Soğuk savaş ve McCartney soruşturmaları baskısı altında o dönem siyah bir müzisyen sanki itiraz edebilir miydi ki... Ayrıca, neticede onlar birer müzisyen. Hem yeni yerler gördüler hem yeni müziklere kapı açtı bu olay. Hem Brubeck, hem Ellington caz tarihine geçen albümler kaydetti bu seyahatlerin sonunda. Bu, caz tarihi adına kazanç sayılabilir. Müzisyenleri bu kadar kayıran bahânenin ardından sonuç olarak diyorum ki, yine de çok rahatsız edici değil mi... Çocukluğum ilkokulda Amerikan süttozlarını içmekle geçti, büyüyünce, olayın aslını öğrendiğimdeki fena kazık yemiş duygusunun aynısı olmuştu bu işin aslını öğrenince de.
Bu listeye ne diyorsunuz?
Nerde bir Best Of`a rastlasam tıklayıp inceliyorum. Kim neyi seçmiş öğrenmek değil esas amacım, gözden kaçırdığım ne var ya da ben niye bu albümü duymamışım vs. Böyle bir listeyi son sayısında Mojo yapmış. Aslında çok kapsamlı yapmışlar da benim kastım sadece caz listesi. Yazması yer kaybı olur diye yan tarafa fotosunu koydum. Kamasi Washington’ı başa koymaları benden 10 puan. Sons of Kemet, Makaya McRaven ve Joe Armon-Jones’u listeye almaları da 7 puan. Maisha bende soru işareti? Diğer isimleri keşfedelim derim. Yanısıra, Mojo’nun diğer türlere ait listelerini de mutlaka inceleyin. Keşfe çok açık isimler, albümler var. Fatoumata Diawara’nın yeni albümünü burda duydum mesela. Bir de kitap var dikkatimi çeken, Ryan H. Walsh yazmış, Penguin’den çıkmış; “Astral Weeks: A Secret History of 1968”. Çok acaip geyik bir şey de olabilir, ilginç bir şey de. Ben henüz okumadım. 1968 yılının ekmeğini yiye yiye bitiremedik. Şimdi işin içine bir de gizem katıldı.
Miles ile ilgili sorulara dikkatli cevap verin
İçinde caz geçen filmlere sevgim ayrı. Herhalde sizin de öyledir. Sırf bu yüzden, dedektif dizisi Bosch’u izlemeye başlamıştım, sonra ucunu kaybettim hâlâ oynuyor mu bilmiyorum. Dizinin tema müziği de yanlış bilmiyorsam genç saksafon sanatçısı Grace Kelly’e aitti (hayır, eski aktris olan değil), hatta Kelly, son albümüne o temayı almıştı. Diyeceğim o ki, içinde caz geçen filmler arasında unutulmaz sahnesiyle Tom Cruise’un başrolünde oynadığı Collateral’ın yeri ayrıdır. Yandaki fotoda finali görünen caz klübü sahnesi meşhurdur. Tetikçi’nin Miles hakkında sorduğu soruyu bilemeyince orada infaz edilir, gerçi, bilse de öldürecektir, orası ayrı. Halbuki, klübün sahibi olan caz trompetçisi kendinden çok emindir, Miles’ın cazı Julliard’da öğrendiğini söyler, doğrusu, evet, Miles oraya gitmiştir ama sadece bir yıl, sonra, öyle olmayacağını anlayıp okuldan ayrılarak Charlie Parker ve arkadaşlarıyla 52. Cadde`de çalmaya başlayınca asıl öğrenmiştir cazı.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 17 Aralık 2018, Pazartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.