Bizim de bir caz diasporamız olsa...

Bizim de bir caz diasporamız olsa...

Julian Erdem (solda), Can Olgun (sağda)

Yurtdışında Türk caz müzisyenleri diasporası oluşur mu?

Almanya`dan sadece futbolcu çıkmadığını bilmek hepimize iyi gelecek. Almanya doğumlu piyanist Julian Erdem ve davulcu Can Olgun Amerika`da aldıkları eğitim sonrası Erdem`in ilk albümü "Little Flower"da buluştular. Olgun`un yıllar önce Jazz Dergisi`nde Serdar Sırtanadolu`yla yaptığı röportajdan az çok tanıyorum, Nardis`de de çalmıştı ama Erdem`i az tanıyorum. Aslında değinmek istediğim yurtdışında bir Türk caz müzisyeni diasporası oluşur mu sorusu. Boston`da yaşayan Yaman Akdoğan`la şu an yayında olan söyleşide bu soruyu ona sormuştum ki Boston`da epey Türk müzisyen var. Avrupa`da doğrudan bu ülkelerde doğup büyüyen ama Türkiye`yle bağları kopmayan çok sayıda sanatçımız var. Arada bir bu sanatçıları ortak bir projede buluşturmak bile heyecan yaratır ama tabii bu işleri başta Kültür Bakanlığı`nın yapması lazım, bence, hem sanatçılarımız kendilerini yalnız hissetmezler, hem ortaya yıllarca konuşulacak bir iş çıkar, olmaz mı? Benim önerim bu işi en iyi bu yaz festivalde izleyeceğimiz mesela Mehmet Ali Sanlıkol`un yapması, hem tecrübeli, daha önce yapmışlığı var, hem proje üreten bir sanatçı, niye olmasın!


Caz demek yaz demek

Tiril tiril caz

Caz için yaz müziğidir diyebilir miyiz? Bence zor, ellilerin ortasına kadar küçücük klüplerde soluk alıp veren bir müzik nasıl yaz müziği olur? Sonbahar ve kış müziğiydi ama `yaz demek caz demek` diyebiliyoruz, niye? İşin sırrı festivallerde! Ellilerin ortasında başını Newport Caz Festivali`nin çektiği cazın kitleselleşme ihtiyacı caz müzisyenlerini aslında hiç de alışkın olmadıkları açık havaya, çayır çimene davet etti. Nasıl yabancılaşma yaşadıklarını ilk Newport Caz Festival`ine ilişkin bir belgeselde görmüştüm. Sitede hâlâ yayında, siz de izleyebilirsiniz. Zamanın ruhu davete icabet gerektiriyordu, onlar da (mecburen) etti. Alkole boğulmuş, sigara dumanlı sıkışık bohem mekanlardan bünyenin alışık olmadığı bol oksijenli, gözlere güneş kaçan, rüzgarın şapka uçurup etekleri havalandırdığı açıkhavayla tanıştılar. Cazın yazla bütünleşmesi anlayacağınız festivaller sayesindedir. Böyle kitlesel organizasyonlar açıkhavayı, güneşi, yaz gecelerini sever, nitekim öyle oldu. Bizim İstanbul Caz Festivali de tam bir yaz festivali değil mi? Avrupa yaz aylarını birbirinden güzel festivallerle geçirmiyor mu? Yaniiii, yaz demek caz demek.


Cazda Bodrum etkisi

Bodrum Caz Festival hazırlıkları sürüyor

Bodrum (ve tabii Çeşme) İstanbul`un yazlığı, insanlar Büyükada`ya gider gibi Bodrum`a gidip geliyor, canlı müzik hayatı yazın Bodrum`a taşınıyor, tabii caz için de öyle söylenebilir ama daha küçük ölçekli. Geçen son iki yaz Bodrum ve caz denince damgayı tam anlamıyla Pannonica Jazz Klübü vurmuştu, Pannonica bu yaz ne yapacak henüz bilmiyorum, umarım kaldığı yerden devam eder, onlarsız kesinlikle olmaz, onlar ev sahibi, üstelik, sadece yaz değil kış ayları da Pannonica Bodrum`u cazsız bırakmıyor. Bu sene Bodrum ve caz ikilisine Bodrum Caz Festivali de eklenecek. Sevgili Özlem Oktar Varoğlu iyi bir festival için epeydir uğraşıyor. Bodrum kaleli güzel bir logo yapmışlar, öyle görünüyor ki 7-17 eylül günleri epey fırtına kopacak. Tabii Bodrum da cazla yatıp kalkan başka yerler de var, başta Off Gümüşlük, Jazz Cafe, arada kalede, antik tiyatroda cazımsı konserler, tek tek mekanlar vs. unuttuklarım da vardır derken Bodrum4u mesken tutan caz fanlarının cazı kabardığında gidecekleri bol etkinlik olacak umuyorum.


Senin cazın hangisi?

Senin cazın hangisi?

Eskiden işler kolaydı, caz deyince herkes az-çok ne dendiğini anlardı, bakmayın, yine anlıyoruz ama artık işler karışık, hem de uzun zamandır karışık. Geçen gün rock, blues ve alternatif albümler yayınlayan bir firmaının internet sitesinde gezinirken "jazz" bölümünü görünce heyecanlanıp tıkladım, büyük bir firma, sanatçı çok, çeşit bol, caz deyince öyle kolayına bırakmıyor adamlar, sadece caz bölümünü bile "sub-genre"lerine ayırmışlar. Site sana diyor ki, `tamam, caz dedin geldin ama hangi caz, ne arıyorsun, neye bakacaksın?` Üstelik, bu firma okyanusun karşı yakasından, yani, yandaki resimde sıraladıkları (soru işaretleri benden) türlere bakarsan burda yazanların dahası da olmalı, `European Jazz` yok, mesela, `Ethnic Jazz` yok, daha aşağı in mesela, `Ethiopian Jazz` yok, `Reggae Jazz` da yok, daha da ekleyebiliriz... İşin ilginci, her bölümün içine tıklayınca birer-ikişer mutlaka albüm girmişler. Tabii ister istemez soruyoruz? Caz nereye gidiyor? Galiba Duke Ellington haklı; "sadece iyi ya da kötü müzik vardır".


Her hâl ve şartta bir "zıpçıktı"

Çok ilginç bir albüm

Beş yıl önce sevgili Senem Diyici ile bir Cihangir kafesinde Tunçel Gülsoy`un radyo programı için buluştuğumuzda "Dila Dila" albümü taze çıkmıştı. Genç trompetçi Can Ömer Uygan da vardı. Kişiliğine ve sanatına hep hayranlık duydum Diyici`nin ama burda onu o kadar az tanıyoruz ki. Tamam, o da zaten Fransa da yaşıyor, buradan uzakta ama doğrusu yetmişlerin başında bir İstanbullu olarak köklerini arama sevdası bir nevi hakikatı arama gibi onu bulduklarıyla olağanüstü şeyler yapma macerasına sürükledi ki, hep hayret ve hayranlıkla dinledim. Diyici`yi şimdi yeniden hatırlamam 15 yıl önceki albümü "Zıpçıktı" yüzünden. Perküsyoncu Lara Dilmen`le yaptığı bu sıradışı albüm o zaman da, şimdi de hatta daima bir `zıpçıktı` olarak kalacak. Mutlaka yolları kesişmiş olmalı ama Okay Temiz`le Senem Diyici`nin birlikte ömre bedel bir performans gerçekleştireceklerini sanıyorum, keşke öyle bir şey yapsalar.


Bu kontrbaslara ne oluyor böyle?

Sahnede aynı anda 6 kontrbas

Gözümüzü caz bürüdüğünden klasik festivalleri kaçırıyoruz oysa klasik festivaller de kalıplarını yıkıyor. Bu ay İstanbulda 45., İzmir`de 31. müzik festivalleri caz ve farklı müzik türleriyle hemhâl harika konserlere imza atıyor. İstanbul 45. Müzik Festivali mesela `sıradışı` temasıyla değişimi slogan haline getirmişti, biz de sıradışı konserleri haber yapmıştık. 1 haziranda başlayan 31. Uluslararası İzmir Festivali de çağdaş müzikten caza birçok ilginç etkinliğe sahne oluyor. Mesela, 4 temmuzda 6 kontrbas sanatçısının gerçekleştireceği etkinlik hem müziği hem sahnede oluşturacakları görsellikle bence kesinlikle kaçırılmamalı. Sınırlar mı zorlanıyor, alt üst mü ediliyor bakalım, neler oluyor göreceğiz... Ayrıca, yine aynı festivalde, fenomen kemancı Nigel Kennedy geçen hafta Jimi Hendrix konseri verdi. 29 haziranda Giora Feidman konseri ise Çeşme kalesinde epey ilgi görecek eminim. Zaman daraldı ama programa bakmayı unutmayın.


Yeni albümlerden ne haberler?

Onlarca yeni albün içinden bu hafta 4 öneri var

43 yaşındaki İsviçreli caz piyanisti Jean Paul Brodbeck`in trio olarak 28 nisanda çıkardığı yeni albümü "Extra Time" klasik bestecilerin derin lirik cümlelerini cazla sarmaş dolaş yorumlamakta oldukça başarılı. Tarzı sevenler için 4* yıldızlı tavsiye! * * * Finlandiyanın caz gururu trompetçi Jukka Eskola`nın Soul Trio isimli üçlüsüyle kaydettiği trompet-hammond-davul müziği yetmişleri andıran retro sounduyla dinlemesi oldukça keyifli bir albüm. Özellikle stream dinleyenler için tavsiyemdir. * * * New York`lu dört usta müzisyenin (Tim Armacost, David Berkman, Daiki Yasukagawa ve Gene Jackson) benim bildiğim 2010 sonrası üçüncü albümü. Albümün ismi `el çabukluğu` kapağında ise el deseni üstünde dinleri sembolize eden grafikler var ama ne anlatılmış karar size kalmış. Müziklerle pek ilgisi yok. Standartlar, sanat ve zanaat, yaratıcılık ve ustalık temel düsturumuz. * * * Almanların müzikte gizli gücü olarak hemen ECM ve ACT gelirken onların da ardındaki dağıtım, prodüksüyon, pazarlama gücü aslında daha geniş bir ağdır. Albümlerin arkasını okuma huyunuz varsa Germany GmbH ibaresini sık görürsünüz, buraya nerden geldim, Pat Appleton`dan. Genç caz solisti "A Higher Desire" albümünü Edel firmasından çıkardı, yine aynı dağıtım ağı. Temiz, duru, sakin, özenli bir ses, pek tanımadık müzisyenlerin temiz işi, kulak vermeli ama beklentiniz sınırsız olmasın.


Tam bir `ulan, eloğlu ne işlerle uğraşıyor` durumu

Al sana ekstra para yeter ki ofise gelme :)

Var mı böyle bir iş! WordPress.com`un sahibi Automatic firması San Fransisko`da büyük bir depodan harika bir ofis yapmış, fotoda az-çok görünüyor. Ama şirket ofis dışından da çalışmayı desteklediği, hatta, bütün gün mesela Starbucks`da oturup laklak ederek çalışmayı tercih edenlerin kahve parasını da ödediği için ofise gelmek isteyen personele aylık 250 $ yol parası vaad etmesine rağmen yeteri kadar ilgi görmemiş. Gelenler, işte resimdeki kadar adam, kişi başına 280 m2. falan düşüyormuş ofiste, şirket CEO`su bu yüzden ofisi kapatmaya karar vermiş, acaba diyorum biz Cazkolik olarak yalvar yakar olsak sevabına bize tahsis ederler mi? Bu arada, Amerika`da çalışan nüfusun neredeyse yüzde 10-15 kadarı uzaktan çalışıyormuş, işin ilginci, bu şekilde insanların normal ofise göre çok daha fazla saatler çalıştığı kanıtlanmış.


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com / 19 Haziran 2017, Pazartesi

Kaydet

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Feridun Ertaşkan

Cazkolik.com kurucusu, editör ve yazar.

  • Instagram
  • Email

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.