Braxton sahiden de cazın son dahisi olabilir

Braxton sahiden de cazın son dahisi olabilir

Ufukta ‘trans’ görünüyor.

Anthony Braxton, karşımızda ‘canlı’ çalıp kimini mest ederken, kimini de sıkıntıdan patlattığından bu yana on yedi yıl geçmiş. Demek o yeşil gözlü güzel çocukları şimdi yirmi küsur yaşında... Konserden sonra altılının elemanlarından biri, yanılmıyorsam Mike Heffley, “Nasıl buldun?” diye sorunca, Braxton’ın eşi “I’m in a trance / Trans halindeyim” diyerek ikisini de pek mutlu etmişti. Ben ise, salonun (tanıdığım birkaç müzisyen dahil) yarısı çıkıp gittiği için onlar hesabına biraz utanıyordum. Yani, ne dinleyeceğini bilmiyorsan niye gidiyorsun ki? Anthony Braxton’un ne çalacağını hayal ediyorsun? Oynak, neşeli havalar mı?

Ama caz dinleyiciliği tarihimiz böyle neye gittiğini bilmeden koşup bilet alarak yollara düşen, konser başlayınca da “Aaa, bu da ne böyle?” ruh haline giren insanlarla dolu olduğu için, şimdi daha bir şerbetlendik sanki. Benzer tepkilerden nasibini alanlar arasında John McLaughlin ile Branford Marsalis de vardır, mesela, biraz farklı nedenlerle. Diyoruz ki, bir Braxton parçası bulup dinleyin, bir Braxton konseri dinlemekte zorluk çekmeyeceğinize karar verirseniz, buyurun, bekleriz. Zaten salon küçük, fuzuli yere dolmasın. Hasbelkader geldiyseniz öyle hemen de çıkmaya hamle etmeyin. Dinledikçe insanı saran, kavrayan bir müziği vardır. Trans meselesi de buradan geliyor.

Dünyanın en iyi müzisyenlerinden, pek çok enstrümana hakim Anthony Braxton şehrimize ilk kez 5. Akbank Caz Festivali’nde geldi. Bunca zaman sonra olsa bile, onu tekrar getirdikleri için Festival’i kutluyoruz. O zamanki grubu, nefesli çalgılarda üstadın kendisi (alto saks, sopranino saks, klarnet, bas klarnet, flüt), akordeonda Ted Reichman, kemanda Jason Hwang, trombonda daha sonra Braxton’la 11 sayfalık acayip bir söyleşi yapacak olan Mike Heffley, basta Joe Fonda ve davulda Kevin Norton’dan oluşuyordu.

Sonra, 1995’teki bu Akbank Caz Festivali konserinden, Braxton House olarak “1996: Anthony Braxton – Sextet” (Istanbul, 1996) albümünü çıkardılar. Çok iyi eleştiriler aldı. Braxton ölçülerine göre kısa sayılabilecek, yaklaşık 98 dakikalık, 2 CD’lik bir albümdü. Braxton, Ghost Trance Musics serisinin (burada da ‘trans’ vard: Hayalet Trans Müzikleri serisi) ilk bestelerini çalmak için genelde olduğu gibi öğrencilerden değil, kıdemli doğaçlamacılardan bir ekip kurmuştu. İstanbul’daki kadronun hemen hemen aynısı, sadece Heffley’in yerini tenor ve alto trombonda Roland Dahin`den almış. Bir eleştiride, “Braxton tam olarak saptayamadığı bir şeyin peşinden gidiyor gibi,” diyor, “grup da bunu biliyor. Ona bir ideal’dan anlık görüntüler veren ama parmağının altından civa gibi kayıp giden uçucu kaçıcı bir şeyi aradığı sıralar, onun en iyi olduğu anlardır.” Ayrıca, bu altılının yaptığı müzik çok daha belli bir yapıya sahip olduğu, bireysel doğaçlamaya tamamen teslim olmadığı da belirtiliyor.

Efsanevi cazcı, dört dörtlük müzisyen, besteci, filozof ve eğitmen Anthony Braxton, 17 yıl aradan sonra yeniden Akbank Caz Festivali`nde ve bu kez Diamond Curtain Wall Quartet ile birlikte: Alto saksafon ve diğer üflemeli çalgılarda Braxton; sopranino, soprano ve alto saksafon`da James Fei; kornet ve diğer nefesli çalgılarda Taylor Ho Bynum; kemanda Erica Dicker.

Dört yüzün üzerinde bestesi, 120’nin üstüne albümü olan Braxton, 4 Haziran 1945`te Chicago`da doğdu. Orta öğrenimi sırasında klarnet çalmaya başladı. Orduya katıldı, orada da klarnet ve alto saksofon çaldı. Tahmin edileceği gibi Ahmad Jamal, Ornette Coleman, John Coltrane ve Cecil Taylor gibi müzisyenleri izliyordu, Afro-Amerikan kültür mirasıyla ilgileniyordu. Derken yeni Chicago tarzına ilgi duydu, Leroy Jenkins ve Leo Smith’le ilk grubunu kurdu. 1968’de çıkan albümleri "Three Compositions of New Jazz"de, üçünün yanısıra, iki parçada AACM`nin kurucularından Muhal Richard Abrams çalıyordu (İstanbul’a 7. Akbank Caz Festivali’nde gelmiştir, büyük bir müzisyen, muhterem bir zattır). Braxton da yaratıcı müzisyenlerin ilerlemesi için kurulan bu grubun ilk üyelerindendi. Daha sonraları akımın birden çok enstrüman çalma geleneğine bağlı kalsa da, esas enstrümanı alto oldu. Zaten ilk solo saksofon kaydını da gene 1968’de yaptı: “For Alto”.

Bir süre hayatını profesyonel satranççı olarak kazandı, başka gruplar kurdu, Avrupalı doğaçlamacılarla çalıştı. 1974’te ülkesine döndükten sonra da çok tanınmış bir modern caz icracısı oldu. 1980’lerde ve 1990’ların başında, “en iyi ve en uzun süreli” grubu olan dörtlüsünde, Marilyn Crispell (piyano), Mark Dresser (kontrbas) ve Gerry Hemingway (davul) ile çaldı. (Gerry’yi, Ray Anderson üçlüsünden de hatırlarız.) 1990’larda ve 2000’lerin başında, saksofon yerine genelde piyano çaldığı çok sayıda caz standardı kaydetti. 1970’lerde de standartları çalsa da, nadiren kaydederdi.

Ne var ki, en parlak döneminde bile Schoenberg, Stockhausen ve Cage’den etkilenmesi, hep tartışma yaratmıştır. Müzisyenlerin ve eleştirmenlerin çoğu onun yaptıklarını tartışıyordu. Yirminci yüzyıl sonlarındaki klasik müzikle pek çok ortak yanı olduğunu düşünüyorlardı. John Coltrane, Eric Dolphy, Warne Marsh gibi ustaların etkisi altında eski formları rahatça icra etse de, John Cage ve Karlheinz Stockhausen gibi cazcı olmayan müzisyenlere bağlılığı, caz dünyasının genelde onu dışlamasına yolaçmıştı. Kendi yolunda gitti, 1985`te üç ciltlik felsefi yapıtı "Tri-axium Writings"i yayımladı. 1988`de "Composition Notes"un ilk beş cildi çıktı.

Geçen sefer geldiğinde Festival broşüründe onu, “Başkalarının vazgeçtikleri noktadan yola çıkıp meçhullere uzanan Braxton” diye tanımlamışlar. Ne kadar doğru! “Farklı gezegenlerde çalan orkestraların yarattığı müziği hayal eden Anthony Braxton; yeniyle eskinin, Afrika ile Avrupa`nın, strüktür ile özgürlüğün benzersiz müzikal sentezinin yaratıcısı.”

Gerçek bir dehaya rastlamak zor iş, bütün sanat dalları gibi cazda da öyle. Hele yirminci yüzyıl sonunda, durum hiç de parlak görünmüyordu. Diyorlar ki o sıralarda cazda, müzikte yenilik kalmadıysa eğer, belki de Anthony Braxton olağanüstü meslek hayatının akışı sırasında yaratıcılığın her alanını yoklamış olduğu içindir.

Üstat, “Müzik dünyasında neler olduğunu düşündüğümde,” demiş, “hayatıma bakıyor ve anlıyorum ki, örneğin, cazcıların benim caz müzisyeni olmadığımı düşünmesi gerçekten doğru ve klasikçilerin de beni klasik bir besteci olarak görmesi doğru; hayatım da aslında Afrikalı-Amerikalı ve Avrupalı-Amerikalı toplulukların arasında kalarak, muhafazakârlık ve liberallik kavramlarının arasında kalarak geçti.”

Braxton sahiden de cazın son dahisi olabilir. Siz gene de uyarılarımızı kulak arkası etmeyin ama kendini transa kaptırabilenlere çok iyi bir dinleti dilerim.

Sevin Okyay
05 Ekim 2012, Cuma
Cazkolik.com

 

 

 

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN


Sevin Okyay

  • Email

YORUMLAR

  • AYŞEGÜL YEŞİLNİL
    05 Ekim 2012 Cuma 10:27

    Sevgili arkadaşım kıymetli yazar, Sevin Okyay"a bu güzel yazısı için ve özellikle de caz dinleyicileri ile ilgili cümleleriyle, düşüncelerime tercüman olduğu için teşekkürler !! Bizler de John McLaughlin ile Branford Marsalis konserlerinin muazzamlığını ve insanların oluk oluk dışarı çıkmasının utancını unutmuyoruz.. Dikkatle okunması gereken bir yazı.Tekrar teşekkürler Sevin Okyay ve Cazkolik .

    Bu Yoruma Cevap Yazın »
  • Mehmet Murat Azak
    20 Ekim 2012 Cumartesi 12:49

    Sevgili Sevin Okyay, "They did it again" !!! Yıllar sonra Üstad"ı aynı şekilde "honore" ettik! Özellikle "eğilerek kaçışanlar" pek hoştu doğrusu:)) Ama birşeyi anladım;"Avant-guard" tarzda sanat yapanlar için,bu "seyirci tipi", olmazsa olmazı oluşturuyor. Yani,konser bittiğinde,ağzına kadar dolu bir salon,adamcağızı "taviz mi verdim" diye kendiyle çelişkiye düşürürdü diye teselli bulmaya çalışıyorum.

    Bu Yoruma Cevap Yazın »

Yorum Yazın

Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.