London X İstanbul Zorlu PSM Meets: EFG London Jazz Festival kapsamında Mayısta Zorlu PSM'de gerçekleşecek konserlere dair röportaj serimizin ilki 28 Mayıs akşamı izleyeceğimiz Binker and Moses söyleşisi oldu. İkibin sonrası Londra caz sahnesinin güçlü ikilisi sorularımızı cevaplarken onlarla pandemiden yeni çalışmalarına, cazdan Londra ve İstanbul'a dair pek çok şeyi konuşma imkanı bulduk. Yeni cazın yeni yüzünü temsil eden bu iki genç sanatçıyı kesinlikle kaçırmamanızı öneririz.
Cazkolik.com
Pandemi bize ne öğretti?
Feridun Ertaşkan: "Journey to the Mountain of Forever" albümünden 5 yıl sonra yeni bir albüm "Feeding the Machine"i yayınladınız. Pandemi dönemi hayatınızı ve müziğinizi nasıl etkiledi?
Binker: Karantina dönemi bana beste ve pratik yapmak, müzik hakkında düşünmek için çok zaman verdi. Zamanı olabildiğince akıllıca kullanmaya çalıştım. Çalışmayı seviyorum ve her gün kendi başıma olsa dahi çalışmaya devam etmek beni rahatsız etmez. Hiçbir şey beni müzik kadar büyüleyemez, bu yüzden inanın hiç sıkılmadım. Kulağa garip geldiğini biliyorum ama pandemi müzikle ilişkimi değiştirmedi ama bitince mutlu oldum çünkü artık yeniden performans sergileyebiliyorum.
Moses: Bu son albümü pandeminin ortasında kaydettik ve sokağa çıkma yasağından önce bizim için çok normal olan şeyleri yapabilme sevincini hatırlıyorum. Müziğin ötesinde, her güne minnettarım, bu dönem bana hayatın ne kadar hızlı değişebileceğini ve her günü olduğu gibi kabul edebileceğimi gösterdi.
Sizinle beraber doğaçlama yapan bir makine yaptığınızı hayal edin
Feridun Ertaşkan: Klasik şarkı ve melodi geleneğini kullanmıyorsunuz. Yeni, yaratıcı ve şaşırtıcı bir müziğiniz var. Atmosferik efektler güçlü. Tümüyle doğaçlama bir müzik mi?
Binker: "Feeding the Machine" albümünün çoğunluğu doğaçlama müziktir ancak doğaçlama müzik için gerekli olan ses dünyalarını önceden kurduk. Bunlar arşiv müzikleri değildi, biz çaldıkça değişen canlı fikirlerdi. Katı kompozisyonlardan ziyade duygu ve ruh haliydiler. Sizinle beraber ama belli bir şekilde doğaçlama yapan bir makine yaptığınızı hayal edin; bu işte o albüm.
Moses: Evet, tamamen doğaçlama, önceki kayıtlarımız gibi bir kayıt yapmak istemedik. Bir diğer büyük faktör de kayıttan önce pek bir araya gelmemiş olmamızdı, bu yüzden, doğaçlamaların içinde yaşaması için bir çerçeve yaratmanın bir yolunu bulmamız gerekiyordu, evet, her parça doğaçlama ama her parçanın onu kaydetme şeklimize göre farklı bir teknik yaklaşımı var.
Orijinal fikirler her canlı performansta değişiyor
Feridun Ertaşkan: Saksafon, davul ve elektronik üçgeninde yoğun ve kişisel bir içgüdüsellik var diyebilir miyim? Eğer öyle ise, her konser farklı bir uyum mu gerektiriyor?
Binker: Canlı dinlediğiniz armoni ile albümdeki armoni aynı, sadece farklı şeyler çalıyor ve makineleri farklı yanıt verecek şekilde farklı programlıyoruz. Yani, orijinal fikir orada ve net, ancak, her canlı performansta değişiyor.
Moses: Evet, üçümüz arasında güçlü bir dinamik var, farklı topluluklarda birlikte çaldık. Max normalde bir caz basçısı, bu nedenle doğaçlamayı anlıyor ama bu konseptte geleneksel bir enstrüman çalmasa da sentez kadar güçlü bir armoni ve ritim anlayışı gerektiriyor.
Şimdiye kadar yapılmış en iyi müzikler?
Feridun Ertaşkan: 1960'ların free jazz dönemi müziği hakkında ne düşünüyorsunuz? Akrabalık ilişkiniz var gibi?
Binker: 60'ların özgür cazı bence şimdiye kadar yapılmış en iyi müziklerdendir. Özellikle Ornette Coleman ve John Coltrane'in müziği. O müzikle bağlantılı görülmekten onur duyarım. Bence bu kararı başkalarının vermesi gerekiyor ancak Moses ve ben kesinlikle o dönemin müziğinden büyük ölçüde etkilendik.
Moses: Ornette Coleman, Milford Graves ve “Free Jazz” döneminin diğer birçok harikası gibi o insanlardan büyük ölçüde ilham alıyorum. Hepsiyle ilgilenmiyorum ama evet, çoğunu seviyorum.
'Yavaşça inşa edilen ses sanatı'
Feridun Ertaşkan: Bir başka soru: Müziğiniz için 'yavaşça inşa edilen ses sanatı' diyebilir miyim? Farklı bileşenler müziğin inşa sürecinde yoğun bireysel yaklaşımla gelişiyor. Dinleyici bu müziği bir tür 'ses sanatı' olarak mı anlamalı?
Binker: 'Yavaşça inşa edilen ses sanatı' tanımından memnunum. Sanırım insanlar her iki şekilde de hissedebilir; ister ses sanatı ister dans müziği gibi. Bence orada bir dereceye kadar ses sanatı var evet ama anlatılan hikâyeler bence bilinçaltı hikayeler. Başlangıcı ve sonu yoktur. Şarkının sadece şimdisi, şu anı var, tıpkı bir rüya gibi.
Moses: Bence, dinleyicinin müziğimizi kendilerine anlamlı gelen şekilde anlama hakkı olduğunu düşünüyorum, onu biz yaratıyoruz ama farklı insanların nasıl gördüğünü ve ne yaptığımızı anlamanın farklı yollarını duymayı seviyorum, doğru ya da yanlış bir yol yok.
Ezanın içindeki müziği duydum
Feridun Ertaşkan: 18 milyon kişinin yaşıdığı büyük bir metropol olarak İstanbul ile müzikal bir iletişim kurabiliyor musunuz, bu şehrin sesinden ilham alma ihtimaliniz var mı? Bu şehre daha önce geldiniz mi, izlenimleriniz neler?
Binker: Umarım İstanbul ile müzikal iletişim kurabiliriz. Daha önce İstanbul'da çaldım, dinleyicilerle harika zaman geçirdik. Şehrin hatırladığım kadarıyla ana sesi ezandı. Daha önce hiç duymamıştım ve bana çok çarpıcı geldi, ezanın içindeki müziği duydum. Bu eski, müzikal eserin gerçek hayatta yer aldığını işitmek bana çok ilginç geldi, ilham vericiydi.
Moses: Kesinlikle, şehirlerin bir enerjisi ve havası var, ne zaman yeni bir yere gitsem, kendimi kültürün içine sokarak faydalanmaya çalışıyorum, birkaç kez istanbul'a gittim ve bu bana her zaman ilham verdi.
Londra'dan başka bir şehrin daha büyük bir kalbe sahip olduğundan şüpheliyim
Feridun Ertaşkan: Londra caz sahnesi 2000 sonrası renkli ve yaratıcı yeni bir sahneye dönüştü, buradan bakınca öyle görünüyor. Sana göre göre neyi farklı yapıyorsunuz?
Binker: Londra'da neyin farklı olduğunu anlatmam zor çünkü başka bir yerde yaşamadım. Söyleyebileceğim, burada Türkler de dahil çok sayıda kültür ve insan var. İnsan çeşitliliği müzikleri de çeşitlendirdi ve buralı müzisyenler arasında oldukça farklı bir müzikal anlayışa yol açtı. Londra, özellikle Windrush döneminden ve annemin de aralarında olduğu Karayip göçmenlerinin akınından sonraki 20. yüzyılda çok güçlü bir müzik tarihine sahiptir. Dünyada herhangi bir şehrin bundan daha kabullenici ve daha büyük bir kalbe sahip olduğundan şüpheliyim.
Moses: Bence bu ritimlerin ve referansların kesişimi, Londra'da yan yana yaşayan birçok kültür, müzik ve fikirden kaynaklanıyor ve Londra'daki siyahi müzik için bu etkilerden benzersiz şekilde faydalanıyoruz.
Günümüz Londra caz sahnesinden kimleri dinlememizi öneriyorlar?
Feridun Ertaşkan: Bize, Londra caz sahnesine yönelik kısa bir playlist verebilir misin? Senin haricinde kimleri dinleyelim?
Binker: Joe Armon-Jones, Theon Cross, Son’s of Kemet, ama en çok Binker Moses.
Moses: Theon Cross, Nubya Garcia, Yussef Dayes, Alfa Mist, Sons Of Kemet, Zara Mcfarlane, Sault, Steam Down vs.
"Şıkıdım"ı Londra'da hepimiz biliriz
Feridun Ertaşkan: Ve son soru, Türkiye'den müzik dinledin mi? Tanıdığın isimler var mı?
Binker: Evet, burada biraz Türk müziği dinledim. Hatırladığım bir an, bir Türk arkadaşımın cenazesindeydi, imam yaklaşık 30 dakika boyunca dini bir şarkıyı akapella söyledi (duayı kastediyor). O sesler benimle kaldı. Ben de “Şıkıdım”ı severim. Türklerin bu şarkı hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum ama benim neslimden olup da Türklerle aynı okula giden herkes bu şarkıyı bilir.
Musa: Ne yazık ki hayır, Türk müziği bilgim sınırlı ama oradayken daha fazlasını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.
Feridun Ertaşkan
Cazkolik.com / 30 Nisan 2022, Cumartesi
Siz de yorum yazarak programcımıza fikirlerini bildirin. Yorumlar yönetici onayından sonra sitede yayınlanmaktadır. *.